Irak Şam Terör Devleti

A -
A +

Musul işgal altında. 10 yıl önce Amerikan birliklerinin girdiği bölgeler, şu an el-Kaide çıkışlı Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ve bu örgütle birlikte hareket eden bazı Sünni Arap aşiretlerinin kontrolü altında. Daha önce Ramadi ve Felluce'de ciddi mevzi kazanan ve Şiilere yönelik saldırılarda bulunan IŞİD, önce Musul'u ele geçirdi, daha sonra Saddam'ın da memleketi olan Tikrit'e yöneldi ve ele geçirdi. IŞİD'in operasyonlarına devam ederek, Kerkük ve hatta Erbil'i hedef alabileceği iddialar arasında.
Türkiye'nin Musul konsolosluğu da örgütün hedefinde. 10 Haziran Salı günü Irak'ın 2. büyük şehri Musul'da kontrolü ele geçiren IŞİD ve ilk olarak santrala mazot taşıyan 32 Türk tır şoförünü rehin alan, ardından Musul'da Türk Başkonsolosluğuna saldırı yaparak, diplomatları rehin alan IŞİD nasıl bir örgüttür, bu operasyonların sebebi nedir, bu sürecin sonucunda neler yaşanabilir?
IŞİD Türkiye kamuoyunda özellikle Suriye'de güç kazanması ile gündeme geldi. Daha önce Niğde'de bir asker ve polisin hayatını kaybetmesi ile sonuçlanan saldırının faili olduklarına dair iddialar oldu. Diğer yandan Suriye'deki Türkiye toprağı olan Süleyman Şah Türbesine saldırı tehdidinde bulundular.
IŞİD, Irak Savaşının ilk zamanlarında kuruldu, 2004 yılında el-Kaide'ye biat ettiğini ilan etti. Kurulduğunda amacı Amerikan işgaline karşı direnmek ve Irak'ın Sünni bölgelerinde hilafet kurmaktı. 2013 yılının Nisan ayında Suriye'de ilk eylemlerini yapmaya başladı ve Suriye iç savaşının gidişatını değiştiren unsurlardan biri oldu. 2014'ün Şubat ayında, 8 ay süren bir ihtilafın ardında, el-Kaide IŞİD ile hiçbir ilişkisinin kalmadığını ilan etti ve bu örgütü özellikle Kuzey Suriye'de sivillere karşı uyguladığı aşırı şiddet yüzünden kınadı. El Kaide'yi bile itibar kaygısına iten epey karanlık bir örgüt, Irak'ta başladığı serüvenini önce Suriye'ye taşıdı, daha sonra tekrardan Irak'a taşıdı.
Peki neden?
Foreign Policy ve Now Lebanon gibi prestijli medya gruplarında köşe yazarlığı yapan ve özellikle Suriye konusundaki Michael Weiss'e bu soruyu sorduğumda şöyle cevap veriyor: Suriye'de etkin olduğu alanlar dışında hedef küçülten IŞİD, emirlik kurma projesini Irak'a taşıdı ve Musul'u bu emirlik kurma projesi dahilinde hedef olarak seçti.
Irak-Suriye-Irak arasındaki bu trafik "Sykes-Picot düzeninin sonunu simgeliyor" diyor Weiss ve ekliyor: "Artık Suriye ve Irak arasındaki sınır tarihte kalmıştır."
Konu ile ilgili görüştüğüm Star gazetesi dış haberleri editörü Yusuf Özhan da aynı fikirde. "IŞİD Suriye Rakka'da izlediği stratejiyi Musul'da izliyor" diyor Özhan. Benzer şekilde Financial Times'ın Orta Doğu muhabiri Borzou Daraghi,  IŞİD'ın Suriye ve İrak'ta aynı liderler tarafından yönetildiğini ve askerî yönetim birimlerinin aynı olduğunu vurguluyor. Daraghi'nin, İrak'ın neden tekrar hedef seçildiğine dair sorduğum soruya verdiği cevapların arasında ilginç bir nokta var: "IŞİD'in lideri Ebu Bekir el-Bağdadi, Iraklı. Bu anlamda Irak hükümetini yenerek kanıtladığı bir kişisel başarı da var."
Burada düşülmesi gereken bir not var. Arap devrimlerinden sonra el-Kaide'nin strateji değiştirdiğini ve Batı ülkelerini hedef almaktan ziyade, Orta Doğu'da alanını derinleştirme strateji izlediğini söylemek abartılı bir yorum olmayacaktır. Bu minvalde el-Kaide ele geçirdiği bölgelerde kendi ideolojisine uygun bir yönetim kurmayı hedefliyor. "Kâfir" dünyaya savaş açmaktan, "küçük olsun benim olsun" stratejisine geçiş şeklinde özetlemek mümkün bu stratejiyi. Suriye Rakka'da kurdukları yönetim altında gazetecileri, sivil aktivistleri, yardım görevlilerini kaçırıp, bazılarını öldürdükleri biliniyor. Muhalifleri Suriyeliler için işkence ve infaz odaları kurdukları da öyle.
Anadolu Ajansı muhabiri Samet Doğan, hem sahayı çok iyi bilen isimlerden, hem de IŞİD'ı uzun zamandır takip eden bir gazeteci. O ise Rakka'da uygulanan strateji ile Musul konusundaki bir başka benzerliğe işaret ediyor: petrol. IŞİD'in stratejik bölgeleri ele geçirip güç oluşturmaya çalıştığını, bunu yaparken özellikle Suriye'de kendisi için önemli bir gelir kaynağı olan petrolün izinden gittiğini vurguluyor.
IŞİD'in Musul'u ele geçirmesi epey kolay oldu. Irak merkezî ordusuna bağlı askerler, görev yerlerini bırakarak Kürt bölgesine sığındı. Bu durumu Maliki bilerek Musul'u IŞİD'e bıraktı, şeklinde okuyanlar var. Ancak bunun doğru bir analiz olduğunu söylemek mümkün değil. 1- Irak merkezî ordusu zayıf bir ordu ve bu ordu mensuplarının 10 yıllık yoğun savaş tecrübesi olan bir örgütten korkup kaçmış olmaları ciddi bir ihtimal. 2- IŞİD'ın Musul'u tek başına değil buradaki Arap aşiretlerinin desteği ile ele geçirdiği not düşülmeli. 3- Musul'da aktif olan eski Baas unsurlarının IŞİD'e destek verip bu sürece destek verdikleri hatırlatılmalı. 4- Ve son olarak, bu sürecin yani IŞİD'in mevzi kazanmasının Maliki'nin işine yaramayacağı, aksine bu sürecin kaybedenlerinden birinin Maliki olduğunu söylemek mümkün.
Weiss, "Bağdad'ın 'aşırı İslamcı unsurlar' ile iş birliği yaptığına dair birçok iddia olduğunu" ve Maliki rejiminin destekçisi İran'ın bu unsurlara destek verdiğini ortaya koyan Amerikan Hazine Bakanlığı raporunu ve bu doğrultuda uygulanan yaptırımları hatırlatıyor. "Ancak ülkesinin en büyük ikinci şehrini teröristlere kaybetmek Maliki'nin çıkarlarına hizmet etmiyor. Burada bir komplo olduğunu düşünmüyorum. Radikal unsurlar Musul'u ele geçirmek istedi ve geçirdi" diyor. Weiss "sadece Kürtler Irak'ı kurtarabiliyor" diyor ve Barzani'nin peşmerge unsurlarının IŞİD ile savaşabilecek yegane birlik olduğunu iddia ediyor. "Barzani'nin Türkiye ile yaptığı petrol anlaşması da dahil birçok konuda eli güçlendi, bu yine Maliki'nin arzulayacağı bir gelişme değil" diyor. Daraghi de benzer bir yaklaşıma sahip: "Maliki'nin bundan sonra Kürtlere daha çok ihtiyaç duyacağını düşünüyorum ve emin olabilirsin ki Kürtler bunun karşılığında Maliki'den alacaklarını alacaktır."
Peki Türkiye bu konuda neler yapabilir, kısa ve orta vadeli stratejisi nasıl belirlenmeli.
Bu sorunun cevabını kendisi de eski bir diplomat olan, hem bölge hem de diplomatik teamüller konusunda uzman olan, Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi, Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Ülgen'den aktarıyorum. Öncelikle Cumhuriyet tarihinde ilk kez Türkiye'nin bir dış temsilciliği bir terör grubu tarafından ele geçirildi ve diplomatları esir alındığını vurguluyor Ülgen ve Türkiye'nin epey zor bir durumda kaldığını söylüyor. "Normal şartlar altında Türkiye'nin konsolosluğunun güvenliğinden sorumlu merci Bağdat hükümetidir, ancak görüyoruz ki şu an Irak hükümeti bu sorumluluğunu yerine getirecek imkâna sahip değil" diyen Ülgen rehin tutulan personelin kurtarılmasına yönelik iki strateji geliştirilebileceğini ifade ediyor. Arka kanallar üzerinden  İŞID ile müzakere edilip, vatandaşlarımızı serbest bırakmaları sağlanabilir. Eğer bu gerçekleşmezse özel birlikler ile yapılacak bir operasyon planlanabilir diyor Ülgen. Bununla beraber IŞİD tehlikesinin ciddileştiğini ve kalıcı olma ihtimalinin olduğunu söyleyen Ülgen, Türkiye'nin NATO'yu acil toplantıya çağırması gerektiğini ve bundan sonra atılacak adımlarda Türkiye'nin müttefikleri ile koordineli bir şekilde ilerlemesi gerektiğinin altını çiziyor. IŞİD'e karşı uluslararası bir operasyon olma ihtimalinin ise Bağdat hükümetinin tavrına bağlı olduğunu söylüyor Ülgen ve ekliyor: "Eğer Bağdat hükümeti dış yardım ister ve durumu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine götürürse, böyle bir ihtimal mevcut olabilir."
Bölgede birçok konuda 180 derece zıt pozisyonda duran aktörleri  IŞİD tehlikesi birleştiriyor. Maliki, Barzani, PYD, İran, Türkiye ve Batı kamuoyunun İŞID'e bakışı aynı. Bu ittifak sonucu  IŞİD'e karşı geliştirilen politikanın ne olacağı sorusu ise hâlâ cevabını bekliyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.