İstihbarat Savaşları

A -
A +
"Savaş ve mücadele uluslararası sistemin ana karakteridir" der çoğu uluslararası ilişkiler bilimcisi. Bu görüşe muhalefet eden idealistler için bile çatışma, üstesinden kolayca gelinecek bir şey değildir. Nitekim insanlık tarihi savaş ve çatışmalarla doludur ve literatüre göre tarihte savaşsız geçen sadece üç hafta bulunur.
Geride bıraktığımız yüzyılın savaş ve çatışmalar tarihine altı çizilerek geçecek ölçüde tahripkâr ve kanlı olduğunu herkes bilir. 20. yüzyılın ilk savaşında kayıplar öylesine büyüktür ki, yaklaşık 20 milyon ölünün ardından insanlar bu savaşın "tüm savaşlara son veren savaş" olarak anılacağına inanmıştır. Kimse ikinci bir savaşın 20 yıl içinde patlayacağına ihtimal vermez. Yanılırlar. İkinci büyük savaş 60 milyon insanın kaybına yol açacaktır. Şehirler yerle bir olmuş, nükleer bir çarpışmanın tehlikesi görülmüş, dünya nüfusunun önemli bir kısmı bu savaştan ağır yaralı çıkmıştır.
İki büyük savaşın ardından sistemin büyük aktörleri sıcak bir savaş ortamından uzak durmaya çalışmayı ana hedef olarak belirlemişlerdir. Bir yandan mücadelenin cephesini kendi anavatanlarının dışına kaydırma, diğer yandan savaş yerine daha az maliyetli çatışma yöntemlerini kurgulama arzusu baskındır. Yeni dönem, kendi aralarındaki sıcak savaşlardan mümkün olduğunca uzak durarak aralarındaki rekabeti askerî yetenekleriyle değil, istihbarat güçleriyle sürdürecekleri bir ortamda şekillenecektir.
İstihbarat servisleri dönemin yeni yıldızlarıdır. Sadece enformasyon toplamak değil, operasyonlar yapmak, çatışmalara girmek, her türlü karanlık ilişkide yer tutmak temel stratejidir. Bir savaşın nerede çıkacağını, bir terör eyleminin nerede gerçekleşeceğini, ekonomik iniş çıkışların nasıl şekilleneceğini, medyadaki istihdam imkânlarını, yani kısaca hayatımızın nasıl şekilleneceğini artık istihbaratçılar belirlemektedir. İlgi alanları ise sadece siyaset değildir. Ekonomiden, üniversitelere ve eğitime, film sektöründen, enerji ve dış ticarete kadar her yerde inisiyatif sahibi olmaya çalışırlar.
11 Eylül eylemi, istihbarat savaşları açısından mümbit bir dönemin başladığının habercisiydi. Latin Amerika, Afrika ve Orta Doğu'da politik ortamın türbülansa girmesi istihbaratçıları yeniden gündeme oturttu. Devletler, küresel şirketler, finans grupları, mafyatik yapılar ve terör örgütleri müthiş karmaşık bir ilişkiler ağının içerisinde birbirleriyle çatışmaya başladılar.
Biz de bu çatışmanın içerisinde ilk defa bu kadar sıklıkla istihbaratçıların adlarının geçtiği bir döneme tanıklık etmeye başladık. CIA başkanı David Petraeus'un özel ilişkisi nedeniyle istifasının hikâyesi, önümüzdeki dönemde bir Hollywood filmi olarak karşımıza çıkar nasıl olsa. Nasıl bir çatışmanın neticesidir, taraflar kimlerdir, görebildiğimizin dışındaki sonuçları nelerdir öğreniriz. Ama şurası kesin ki, bu istifa bir kalenin teslim edilişidir. Birilerinin kayıp, diğerlerinin kazanç hanesine yazılmıştır.
İstihbarat dünyasının özellikle güvenlik endüstrisi ile ilişkileri, küresel enerji hesapları konusundaki etkinlikleri onları en azından bir süre daha hedefe koymaya devam edecektir. Ortaya çıkan her sorunu ABD ya da İsrail'e tahvil etme alışkanlığını bıraktığımızda mücadelenin devletler düzleminin çok dışında da sürdüğünü görebiliriz. Ve bu bir Hakan Fidan yazısı değildir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.