Sevgi çağlayanı -7-

A -
A +

Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselam) buyuruyor ki:

Ümmetimin en hayırlıları, içinde bulunduğumuz zamanda yaşayanlardır (Yani, Eshab-ı kiram efendilerimiz). Sonra; onları takip edenler (Tabiin denilen mümtaz şahsiyetler), ondan sonra da; onları takip edenler (Tebe-i tabiin denilen numune şahsiyetler.) Bu altın çağlardan sonrasında ise; bid'atlerin (dinin aslında olmayıp sonradan uydurulanlar) ve haramların çoğalıp yaygınlaşacağı; arızi iyileşmelerin dışında, genel olarak kötülüklerin hemen her yanı kaplayacağı: 'yevm-ül beter' (bir önceki günü aratacak) devirlerin geleceğini işaret buyuruyor.
İçinde yaşadığımız 'ahir zaman'ın gerçek iman ehli; zifiri karanlıkta, gökyüzünde parlayan yıldızlar misali; topyekûn gök kubbeyi aydınlatmakta ve kendilerini izleyenleri kurtuluş sahiline çıkarmaktadır. Ama gerçek iman ehli.. Öyle, zoru veya menfaati gördüğünde yok olup; sırra kadem basmayacak bir iman!..
Ab-ı hayat, zulumatta bulunur, misali; küfür, irtidat ve imansızlığın ayyuka çıktığı ahir zamandaki gerçek iman erleri; bütün zamanları kendilerine gıpta ile baktırmakta ve iman susuzluğundan şerha şerha çatlamış gönüllere 'sağanak' olup, onları yeşertmektedir.
Nitekim, sevgili Peygamberimiz (aleyhisselam) de; İslamiyet'in garip başladığını, garip biteceğini ve; bütün bu gariplere hesapsız müjdeler olduğuna işaretle; öncekilerle sonrakileri, değer ve kıymet bakımından mukayesede zorlandığını ifade ediyor!
Enver Ağabey, maddi ve manevi sahip olduğu her şeyi borçlu olduğu mübarek hocası Hüseyin Hilmi Işık Efendiye ve onun sevip tabi olduğu yıldızlar silsilesine, her zerresiyle âşıktı. Hocası onu, Bab-ı âli'nin kavşak noktasında; 'yol levhası' olarak temerküz etmiş (konumlandırmış); oradan bütün bir insanlığa, onun şahsıyla ve neşriyatıyla (kitap, gazete, dergi, TV) ışık saldı ve inşallah kıyamete kadar da devam edecek...
Enver Ağabeyle yarım saat geçiren yaşlı bir Musevi vatandaş, oğluna onu anlatırken aynen şu ifadeyi kullanıyor: "... Babamın anlattığı Müslüman!"
Doksanlı yılların başında, ziyaretine Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü geldi. Sokak kapısında kendisini karşılayıp buyur ettiler. Cağaloğlu'nda, Çatalçeşme Sokak'taki bina dardı. Enver Ağabey'in odasındaki koltuk takımı da sıkışıktı. Erdal Bey, uzun boylu olduğu için, müsaade istedi ve ayaklarını uzatarak oturdu. Sohbet esnasında Enver Ağabey: "... Benimki benim, seninki de benim diyenler hayvanlardır. Benimki benim, seninki senin diyenler insanlardır ve benimki senin, seninki de senin diyenler Müslümanlardır!" deyince; Erdal Bey, önce ayaklarını kendine doğru çekti ve; "Sizin, bütün bu anlattıklarınız doğruysa, herkes Müslüman olur; dünya huzurla dolar; kavgalardan savaşlardan eser kalmaz. Bana gösterir misiniz, böyle Müslümanlar nerede? Sokakta, sizin anlattıklarınızdan kimse yok!" diye sordu.
Enver Ağabey ona, ölüm halini ve hararetini ve suyun, o an için ne kadar kıymetli olduğunu; böyle bir anda bile gerçek Müslümanların suyu, kendileri içmeyip yanlarındaki diğer Müslümanlara ikram ettiğini, örnekleriyle anlatınca, Erdal Bey: "Yeter Enver Bey! Demek, onlar öyleydi ve gerçek Müslümandı; ya şimdikiler; müthiş!.." demekten kendini alamadı.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.