KARŞI PENCERE!

A -
A +
 

Mansur Yavaş göreve geldiğinde,

 

Belediyenin 3,5 milyar lira borcu vardı.

 

Şu anda borç 20 milyar lira civarında…

 

5,5 milyar liralık mülk de satılmış.

 

Belediye borç batağına gömülmüş.

 

100 milyar liraya yakın bütçesine rağmen…

 

Verdiği hiçbir sözü tutmadı.

 

Sahaya inemiyor, halkın içinde değil.

 

Polatlı’ya suyun gittiğini sanıyor…

 

Henüz musluklardan su akmıyor.

 

58 kilometre metro yapacağını söyledi.

 

5 cm bile kazı yapamadı.

 

11 ilimizi sarsan asrın felaketinden,

 

Zerre kadar bir ders çıkarmadı.

 

Kentsel dönüşümü göz ardı etti…

 

     ***

 

Bu iddiaları dile getiren kim?

 

Cumhur İttifakı adayı Turgut Altınok…

 

Daha neler söylüyor, neler?

 

İhaleler, yolsuzluklar, adam kayırmalar…

 

Bürokrasiye hâkimiyetsizlik…

 

Başıboşluk, vurdumduymazlık…

 

Niye bunları anlatıyor?

 

Herkes gerçekleri bilsin, hesap sorsun...

 

Oyunu ona göre versin diye.

 

     ***

 

Turgut Bey, günün 19 saati koşturuyor.

 

Esnafla kucaklaşıyor, vatandaşla iç içe.

 

STK’ları, fabrikaları ziyaret ediyor.

 

Başkentlilerin ilgisinden çok memnun...

 

Koltuğa oturma şansını çok yüksek görüyor.

 

AK Parti Genel Merkezinin anketlerinde,

 

Yüzde 73’lerde çıkmış hep.

 

Peki CHP’nin kaleleri?

 

Çankaya, Yenimahalle’de de,

 

Sosyal demokratlardan destek alıyormuş.

 

İşin özü:

 

Bir sıkıntı görmediğini,

 

Rakibine büyük fark atacağını,

 

Başkentin kayıp olan 5 yılının açığını,

 

En kısa zamanda kapatacağını söylüyor.

 

     ***

 

Başkan Yavaş, makam arabasını satmıştı.

 

Şaşaaya son vermek için.

 

İşe minibüsle gidip geliyordu.

 

Ama bu göz boyamadan öteye gitmedi!

 

Kısa bir süre devam etmiş.

 

Şu an altında 15 milyon liralık araç varmış.

 

Lüksün ötesinde saltanat sürüyormuş.

 

Eski makam aracının değeri 3 milyon liraymış.

 

Turgut Bey, hemen taşı gediğine koyuyor.

 

Hem de okkalı bir şekilde:

 

 “Çok mütevazı bir belediye başkanımız var.

 

Zaten bu bindiği araçtan da belli değil mi?”

 

Bulvarlar, caddeler, sokaklar,

 

Binalar, duraklar, elektrik direkleri…

 

Billboardlar, çarşı-pazar, yer-gök…

 

Hepsi Yavaş’ın afişleriyle donatıldı.

 

Üzerlerinde “Az laf çok iş” yazıyor.

 

Turgut Bey’in bu olaya bakışı müthiş:

 

Bir ironi daha patlatıyor:

 

“İş yaptığı yok ki, neyi anlatsın…”

 

Susmayı tercih ediyor.”

 

 

 

 

 

SONUMUZ HAYIR OLA!

 

 

 

Bizi, biz yapan kutsal bir değerdir.

 

Hem dinî, hem beşerî açıdan merhamet.

 

Merhametli insan, vicdan sahibidir.

 

Kalbi iyilikle çarpar, sevgiyle doludur…

 

Merhametsiz insan ise acımasızdır.

 

İyilik yapmaktan haz duymaz.

 

Doğruluktan, dürüstlükten uzaktır.

 

Etrafına pozitif enerji vermez.

 

Mayasında şefkat yoktur.

 

Kötülükten nemalanır.

 

Kin besler, sevgisizdir, mutsuzdur.

 

Yalnızdır, egoisttir, narsisttir.

 

Ruhu ölmüştür, yüzünde nur yoktur.

 

     ***

 

Bu konuya neden girdik?

 

Hemen anlatalım sizlere.

 

Psikoloji Uzmanı Cengiz Soylu Hoca…

 

Araştırma yapmış, merhametsizlikle ilgili.

 

Ekran ve beyazperde, yani diziler, filmler…

 

Merhametsizliği aşılıyormuş.

 

Hocamıza katılmamak mümkün değil.

 

Senaryolar kötülük üzerine kurulu.

 

Vurdulu, kırdılı, küfürlü, mafyalı…

 

Bir de dijital mecraları ilave ettiğimizde…

 

Çocuklarımızı, nasıl koruyacağız?

 

Devlete ve kurumlarımıza iş düşüyor.

 

Aile Bakanlığına, Millî Eğitim Bakanlığına,

 

RTÜK de devreye girse…

 

Hem okullarda, hem senaryolarda,

 

Güzel insan olmanın faziletleri anlatılsa…

 

Birlik, beraberlik, kardeşlik, dostluk işlense...

 

Geleceğin merhametli toplumu inşa edilse…

 

Bir büyüğüm anlatmıştı kısa süre önce…

 

“Eskiden kötü insanlar parmakla gösterilirdi.

 

Onları herkes tanırdı, bilirdi.

 

Artık devir değişti.

 

Şimdi iyiler parmakla gösteriliyor.

 

Bu insana sahip çıkın diye…”

 

Toplum olarak nereden nereye geldik?

 

Şapkayı önümüze koyup düşünmemiz lazım.

 

Bu gidişatta hepimiz kusurluyuz, suçluyuz…

 

Başkalarına bahane bulmayalım.

 

Eğitim sistemimizin çarpıklığını da unutmayalım.

 

 

 

 

 

KIYIDAN KÖŞEDEN!

 

 

 

CHP, 'DEM’lenirse ne yapmak gerekir?

 

Bol sulu limon sıkmak…

 

Peki, bu limonu kim sıkacak?

 

Tabii ki millî irade, 31 Mart’ta sandıkta…

 

1987 yılındaki seçimde Erdal İnönü,

 

"Limon sıkma" kampanyası ile

 

ANAP’ı yaralamıştı.

 

     ***

 

TİP milletvekili Can Atalay…

 

Milletvekilliğinin düşürüldüğü gün…

 

CHP Milletvekili Aysu Bankoğlu

 

Anayasa kitapçığını fırlattı,

 

Oturumu yöneten Bekir Bozdağ’a.

 

Merhum Ecevit başbakanken,

 

Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer, yüzüne

 

Anayasa kitapçığı atmış,

 

Ekonomimiz dibe vurmuştu...

 

     ***

 

Meral Hanım, afişlerini astırmayan,

 

Ekrem İmamoğlu’na isyan etti.

 

Öyle bir isyan etti ki;

 

Kardeşlik gitti, ablalık bitti.

 

Düşmanlık geldi, dostluk gitti.

 

"Rabbi Yessir..." gitti, 2. Fatihlik bitti,

 

Hepsinin yerine Saraçoğlu geldi.

 

Etme bulma dünyası.

 

Ne ekersen onu biçersin.

 

Meral Hanım masayı terk ettiğinde,

 

Onlar hayal kırıklığı yaşamıştı.

 

Şimdi de Meral Hanım.

 

Bu kapışmaya;

 

Öç almak da diyebilirsiniz,

 

Rövanş almak da diyebilirsin…

 

Ya da ödeşmek de diyebilirsiniz…

 

Ne derseniz deyin, tercih sizin...

 

     ***

 

Peki;

 

Üç olayın da ortak noktası nedir?

 

Bize göre tarihin tekerrür etmesi...

 

Boş verin ‘Tarih tekerrür etmez’ diyenleri…

 

 

 

SEÇİMNAME

 

 

 

Yollarımız ayrıldı dost kalamadık,

 

Engellendik afişe yer bulamadık,

 

Öç almakmış amacı '6 OK’un,

 

İşin böyle olacağını bilemedik…

 

     ***

 

Kazık yiyerek giriyoruz seçime,

 

Gerek kalmadı İYİ ile geçime,

 

Sandıkta zaafa uğrayacağız,

 

O gidiyor gücüme...

 

     ***

 

Adaylarımız kelli felli,

 

Gönül ehli tatlı dilli,

 

CUMHUR galip gelecek,

 

Sonuç şimdiden belli...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.