Savaşın olmadığı bir dünya çok mu zor?

Sesli Dinle
A -
A +

Barışçı bir dünyayı herkes ister, sağduyu sahibi olan herkes de bunun için mücadele eder. Din adamları edebiyatçılar şairler, vaazlarında yazılarında şiirlerinde hep huzurlu bir dünya hayatı için yazıp çizmişlerdir. Düşünsek ya bir, selamlaşmanın barış ve kardeşliğin olduğu bir dünyada yaşamak ne kadar güzel.

 

Düşünseniz ya, bir gece yolunuzu kesen yok; evinizi soyan yok, size zulmeden yok; malına canına ırzına musallat olan yok. Banka hesabını boşaltan yok, telefon dolandırıcılığı yapan yok; kapkaççı yok, sokakta kavga yok ülkede savaş yok; başına düşen bomba yok, füzelerle binanı yerle bir eden yok; enkaz altında kalıp ölen sabi masum insanlar ve hayvanlar yok. Rüşvetle adam kayırmakla mevki makam sahibi olan yok. İhalelere fesat karıştıran yok, işin ehli liyakat sahibi olan insana işveren çok; tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan devlet ve vakıf malını haksızca yiyen yok.

 

Bilhassa kul hakkını yiyen yok, kulun kalbini kıran yok; güçlünün güçsüze zulmü ceberutu yok, renginden milletinden ırkından dilinden dolayı kimsenin kimseyi aşağılaması yok; kısacası cenab-ı Allah’ın yarattığını hor ve hakir gören yok. 

 

Tabiatın bütün varlığına dokunmadan yerli yerince kullanmak, havayı suyu toprağı kirletmeden israf etmeden kullanmak; dünyayı barut kimyasal silahların kokusu olmayan, kısaca savaşların çatışmaların olmadığı, barışın hâkim olduğu bir dünya...

 

Bu saydıklarımı sağlamak aslında gayet kolay eğer dünyayı yönetenler bu iyilik ve güzellikleri toplum hayatına uygulamak isterlerse... Dünyayı yöneten güçlü beşliler ve yandaşları, BM teşkilat binasında toplanıyorlar. Konu hep savaş hep kavga...

Yok etmeyi öğreten bilgisayar oyunları

Gelelim ülkemizdeki ve gelişmiş ülkelerinin çocuk oyunlarına. Bilgisayar tablet ve cep telefonlardaki çocuk oyunlarının genellikle savaş silah birilerini öldürmek kandırmak malını elinde almak, karşısındaki rakibin tamamen yok etmek, bütün varlığını elinde almak için kurgulanmış oyanlarla dolu. Maalesef asrımızın çocuk ve gençleri bu ruhla yetiştiriliyor. En vahşi kapitalizmle. Evlerde oturup televizyonlarda izlenen dizi film ve sözde aile programlarını ailece zevkle seyrediyoruz, ama bu dizi ve yayınlar da silah olmayan adam vurulmayan, karşısındakini ekarte etmek istemeyen entrika hile, aldatma ihanet olmayan dizi neredeyse yok. Sanki bilerek bilmeyerek onlara benzemeye çalışıyoruz ve hatta daha beter hâle geldik. Haberlere yansıyan sokak magandaları, yakalanan ruhsatsız silahlar ve kimi sokak serserisinin kurşunlarına hedef olan vatandaşlar.  

 

RTÜK’ün kontrolünde olan TV dizilerine bu gözle baktınız mı hiç? Mafya çatışmaları mafya liderleri toplumun gözünde birer kahramanlaştırılmıyor mu? Sadakatsizlik gayrimeşru ilişkiler, kocasını karısını aldatanlar sanki birer ahlak timsali birer lider gözüyle sunulmuyor mu? Bunların resimlerini görüntülerini sosyal medyada paylaşmak sanki bir imtiyazmış gibi benimsenmiyor mu?

 

Sanki seksen beş milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının hepsi mafyayla yatıp mafyayla kaldırılmıyor mu? Ahlaksızlık tekliflerini ulu orta evlerimizde izlettirmiyorlar mı? Sanki her evde alkol varmış gibi o olmadan masaya oturulmayan sahneler gösterilmiyor mu? Kumar, aldatmak, rakibi yok etmek, yani kısacası aile yapısını dağıtmak için ne gerekiyorsa onu yapmıyorlar mı? Başkasını hakkını yemek, nahak olarak insanları öldürmek, zina suçunu işlemek, yalan söylemek, iftira atmak, hırsızlık yapmak...

 

Bu saydıklarım İslamiyet’te ve bütün semavi dinlerde haram ve yasaktır. Bunların çoğalması aileyi parçalar insanları uçuruma götürür.

 

1. Çocuk oyunu savaşla hırs ve kandırmakla işe başlıyor. Paylaşmayı bilmeyen bencil bir nesil yetişiyor 2. Evde kavga savaş aldatma kandırma yönelik televizyon ve oyunlar ailenin her bireyini âdeta esir almış. 3. Dünyayı yönetenler nükleer, kimyasal, biyolojik ve diğer silahları çoğaltmak için toplanıp tartışıyorlar ve bu silahları yapıyorlar. Bu savaşlar silahlar kimler için geliştirilip çoğaltılıyor, uzaylılara karşı mı? Yok. Hayvanlara balinalara karşı mı? Hayır.

 

Peki, kime karşı? İnsan ırkına karşı yapılıyor. Hani bizde bir atasözü var. Kırk gün bir akıllı insana sürekli delisin dersen kırkıncı gün o insan deli olur. Sanki mazlum fakir ülkelerde kargaşa çıkarıp iç savaşa sürüklemek, insanları öldürmek onların meşru bir göreviymiş gibi devletlere insanlara kabul ettiriyorlar.

İnsanlık bindiği dalı kesiyor

Bir virüs muamması çıktı herkes ona odaklandı “nasıl yok ederiz?” diye uğraşırken dünyanın ekonomi dengesi bozuldu. Peki, insanlığımıza imanımıza, ahlakımıza yapışan yukarıda bir kısmını sıraladığım virüslerden nasıl kurtulacağız?

 

Maalesef insanoğlu rahmetlik Nasreddin Hoca’nın dediği gibi bindiği dalı kesiyor. Ahlaki, sosyal, içtimai hayatımıza bir dönüp bakalım. İnsanlık kendi eliyle dünyayı yaşanmaz hâle getiriyor. Evet, yöneticiler bu şekilde dünyayı yönetmeye devam ederlerse kestikleri dalın atında kalacaklar. Dünyanın dengesini bozanlar bu dengesizliğin altında kalırlar.

 

Çünkü yüce Allah merhamet sahibidir. Aynı zamanda adalet sahibidir. Kimseye torpil geçmez hâşâ. Bu ezilen dünya insanlarının ahını o dünyayı keyfîlerine göre yöneten lüks ve bolluk içinde yaşayan ülke ve o insanları bedelini çok ağır bir şekilde öder.

 

Farsça bir atasözü var: “Allah imhâl eder ama ihmal etmez!” Yani süre verir ama kimsenin cezasını ihmal etmez. Yine “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” demişlerdir.

 

“Ben gelmedim dâvâ için/Benim işim sevi için” diyen Yunus Emre’nin sevgisiyle saygısıyla savaşın olmadığı çocukların katledilmediği sevgi muhabbetin bol olduğu bir dünya umuduyla hoşça kalın.

 

     Orhan Yavuz Ejder/Akhisar-Manisa

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.