Yalnız yaşayan insanlar ülkesi olmaya doğru

A -
A +

Avrupa üzerine yapılan sosyolojik analizlerde genellikle dikkat çekilen noktalardan biri Avrupa ülkelerinde yalnızlığın yaygınlığıdır. Avrupa’da insanların önemli bir bölümünün tek başına yaşadığı söylenir. Bununla bağlantılı olarak da çocukların on sekiz yaşına gelince evlerini terk edip kendi hayatlarını kurmalarının âdeta bir tür kural olduğundan bahsedilir. Buna karşılık, Türkiye’de çocukların çok daha uzun süre aileleriyle beraber kalması ve evlenip veya kendi evlerini kurup ayrılsalar dahi aile ile yakın ilişkilerini muhafaza etmesi çoğu zaman övgüyle dile getirilir.  

 

Gelgelelim Türkiye’de bu durum değişmekte olabilir. Geçenlerde medyada şöyle bir haber çıktı.

 

Türkiye İstatistik Kurumu, hane halkı verilerini açıkladı. Tek yaşayanların sayısı 2023'te bir önceki yıla göre 125 bin 494 kişi arttı; böylece 5 milyon 192 bin 825'e yükseldi. Söz konusu verinin son 10 yıldaki artış oranı da yüzde 77,2 oldu. En fazla artış ise Covid-19 salgını dönemi olan 2021'de 376 bin 603 kişinin ayrı eve çıkmasıyla yaşandı. Aralarında akrabalık bağı bulunsun ya da bulunmasın aynı adreste yaşayan 'hane halkı' sayısı geçen yıl 26 milyon 309 bin 332 olarak belirlendi... Hayatını yalnız sürdürenlerin 933 bin 764'ü İstanbul'da, 375 bin 260'ı Ankara'da, 355 bin 132'si İzmir'de, 195 bin 430'u Antalya'da, 178 bin 860'ı Bursa'da ikamet ediyor. En az yalnız yaşayanların olduğu iller ise 5 bin 439 ile Bayburt, 6 bin 868 ile Ardahan, 8 bin 20 ile Hakkâri oldu.

 

Bana öyle geliyor ki, bu haber, nüfus artış hızının nüfusun kendini yenileyebilme oranı olan binde 2,1’in altına düşerek binde 1,1 olmasından sonra nüfusa ve toplumsal hayata ilişkin bir ikinci ikaz olarak kabul edilebilecek bir durumu yansıtıyor. Yalnızlık, hep dendiği gibi, sadece Allah’a mahsustur. İnsan sosyal bir varlık ve sosyalleşme işi öncelikle kişinin aile ve akraba çevresinde başlamak zorunda. Yalnız yaşayan kişiler bu imkândan büyük ölçüde mahrum. Bunun çeşitli problemlere yol açacağı her türlü şüpheden uzak.

 

Yalnız yaşamak bir tercih mi bir mecburiyet mi? Sanırım Avrupa söz konusu olduğunda her ikisi de söz konusu. Ama Türkiye’de bunun daha çok bir mecburiyetten kaynaklandığı söylenebilir. Sebep ne olursa olsun bunun hoş ve umut verici bir durum olmadığı aşikâr. Özellikle ekonomik kriz ve sıkıntı zamanlarında yalnızlıkların azalması beklenir. Evler birleştirilir ve masraflar paylaşılır. Bu da genellikle evden ayrılmış çocukların yuvaya bir şekilde dönüş yapmasıyla gerçekleşir. Bunun tarafların hayatını kolaylaştıracağı ve onların ağır ekonomik şartlara karşı daha dirençli hâle gelmesine yol açacağı aşikârdır.  

 

Ancak, son zamanlarda tersine işleyen faktörler var. Koronavirüs salgını bunlardan biriydi. Bir diğeri konut üretiminde gittikçe daha fazla küçük konut yapımına yönelinmesi. Bazen yeni inşa edilen binalarla ilgili bilgi edindiğimizde görüyoruz ki, daireler bir ailenin sığması hemen hemen imkânsız olacak kadar küçük. Bir diğer faktör popüler kültürde yeni kurulan ailelerin kendi evlerinde ve kendi başlarına oturmasının tercih edilmesi. Bu yüzden, iki üç neslin bir arada yaşaması neredeyse hayal durumuna geldi…

 

Kısaca, Türkiye sosyolojik olarak Batı’nın yolunda ilerliyor. Ben bunun en azından kısa vadede tersine döneceğini sanmıyorum. Maalesef gelecekte yalnız yaşayan insanların sayısı azalmayacak, artacak ve Türkiye bunun sebep olacağı sorunlarla boğuşacak gibi görünüyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.