El Kaide ile kim savaşacak?

A -
A +
20. yüzyıl biterken dünyanın yeni bir altüst oluşun içerisine doğru savrulacağı hissediliyordu. Soğuk savaş sonlanmış, küresel pazar duvarların arkasına doğru yayılmayı başarmıştı. Akademi dünyası Fukuyama'nın "Tarihin Sonu" tezini tartışıyordu. Artık tüm büyük savaşların bitmiş olabileceği savı bile masadaydı. İyimserler önümüzdeki dönemde bir barış yüzyılına girdiğimiz iddiasındaydı.
Öte yandan akademi dünyasının diğer yarısı da yeni bir çatışmalar döneminin kapıda olduğundan, "din referanslı olarak şekillenen uygarlıklar" arasında büyük bir mücadelenin başladığından söz etmekteydi. Onlara göre özellikle İslam ve diğerleri arasındaki mücadele yeni yüzyıla damga vuracaktı. 90'lı yılların en popüler teorisyeni kuşkusuz Samuel Huntington idi. "Uygarlıklar Çatışması" makalesi akademi dünyasında hem ciddi bir tepki, hem de destek bulmuştu.
21. yüzyıl 11 Eylül saldırısıyla başladığında Huntington'un kulakları hayli çınlatıldı. İslam, küresel sistemin enformasyon ağında neredeyse "El Kaide" figürüyle özdeş tutulmaya başlamıştı. Batının yüzlerce yıllık Hristiyanlık tarihi boyunca sanayiyi, teknolojiyi, sanatı ürettiğinden, buna karşın İslamın en özgün üretiminin ise intihar bombacıları olduğundan söz ediliyordu. Sosyalizme karşı "yeşil kuşak" projesine yerleştirilen Müslümanlar artık karşı saftaydı ve bertaraf edilmeleri adına her yol mübah haline gelmişti. El Kaide eliyle üretilen şiddet, insan uygarlığına yönelik en güçlü güncel tehdit olarak kabul ediliyordu.
11 Eylül "İslam ve şiddet" özdeşliğini Batı dünyasının kafasına nakşetti. Sadece Batı değil, dünyanın geri kalanı da kendi bünyelerindeki muhalefet hareketlerini temizleme konusunda rahatlamıştı. Rusya Çeçenistan, Çin Doğu Türkistan meselesini artık dünya kamuoyunun da desteğiyle bastırabiliyordu. İsrail ise durumdan en kârlı çıkan devletti. Hem Filistinlilerin intifadasını terörizm kategorisine yerleştirmeyi başarabiliyor, hem de şiddet ortamını kendi coğrafyasının dışına atarak, tüm Batı dünyasını hedef haline getirebiliyordu. Dünyada büyük bir konsensüs oluşmuştu.
Bugün gelinen noktada ise kendisini İslam ile özdeşleştiren terör örgütlerinin artık Batı dünyasından daha çok Müslüman coğrafyasını hedef aldığını söylemek mümkün. Bu örgütlerin sadece Sünni-Şii çatışması bağlamında değil, muhalefette oldukları her ortamda aktif olabildikleri görülüyor. Suriye'de de, Mısır'da da, Irak'ta da aynı yapı şekilleniyor.
Afrika ise El Kaide'nin yeni yayılma alanı. Nijerya'dan sonra, şimdilerde Kenya'da yaşanan baskının haberlerini izliyoruz. Küçücük çocukların, hamile kadınların, masum sivillerin yaşadığı vahşet hepimizin gözleri önünde cereyan ediyor. Acımasız bir şiddet ağı boşluk bulduğu her alandan içimize kadar nüfuz ediyor.
Önümüzdeki dönemde İslam coğrafyası da bu şiddetten en az diğerleri kadar muzdarip olacak. Bu açık. El Kaide'ye karşı mücadele bayrağını Müslümanlar dalgalandırmaya başlarsa şaşırmamak gerekiyor. Böyle bir modelde Türkiye'nin de bir cephe ülkesi olması muhtemeldir. Çok ama çok dikkatli olmalıyız.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.