İlerleme Raporu ve Gezi

A -
A +

Bir zamanlar açıklandığında yeri yerinden oynatan AB İlerleme Raporu sessiz sedasız açıklandı. Rapor, son dönemde iç politikada iktidara yönelik en önemli eleştiri kaynağı olan "anti-demokratikleşme eğiliminin varlığını" reddediyor ve bazı aksaklıklara rağmen Türkiye'nin demokrasi yürüyüşünü olumlu karşılıyor. Eleştirilen konuların neredeyse tamamı, daha önceki ilerleme raporlarında da var olan ve şimdilik gelişme sağlanamayan noktalar.

Son raporu diğerlerinden farklılaştıran en belirgin unsur ise Gezi Parkı olayları. İstanbul'un merkezinde yapılması düşünülen bir projeye karşı başlatılan protesto olaylarının farklı şehirlere yayılmasıyla ortaya çıkan durum, AB Komisyonu tarafından hiç de iktidarın kalıpları çerçevesinde algılanmamış. Protestocuların arasında bazı şiddet yanlılarının bulunduğu vurgulanmakla birlikte, geniş kesimin Türkiye'de büyüyen aktif sivil toplumu yansıttığı, raporda memnuniyetle ifade edilmiş. Anlaşıldığı kadarıyla Avrupalılar ortada bir darbe girişimi, iktidar karşıtı ayaklanma ya da Arap Baharı benzeri devrimci bir isyan görememiş. 
Bugün, olayların sıcağı geçtikten sonra aklıselim içerisinde yapılacak bir değerlendirme çok daha anlamlı. Zira sivil toplum bir kez aktif hale geldi mi, ülkemizi yönetecek iktidarlar artık geri dönüşü olmayan bir bilinç durumu ile karşı karşıyalar demektir. İktidarda kimin olduğundan bağımsız olarak, siyasetin artık örgütlü ve güçlü bir toplum yapısını yönetmesi gerektiğini söyleyebiliriz. Birçok konuda sivil toplumun hareketli ve inisiyatif sahibi olduğu, iktidara yönelik eleştirilerin sadece Meclis'te değil farklı platformlarda da dile getirildiği bir ülkeye alışmalıyız. Türkiye 21. yüzyıla giriyor ve bu yolu demokrasinin taşlarını döşeyenler inşa ettiklerinden şikâyete de hakları yok.
Nitekim Gezi eylemleri de aktif sivil toplumun hareket geçişi olarak değerlendirilip, başka türlü ele alınsaydı bu kadar uzun ve maliyetli bir süreç yaşanmazdı. Kaldı ki, Gezi protestosu eğer siyasal bir kalkışma olsaydı bile, iletişim stratejisi açısından bunun tam tersinin dillendirilmesi gerekirdi. Dünyaya sivil ve çevreci bir protesto olarak lanse edilmesi gereken hareketin, olmadığı kadar siyasallaştırılması bir iletişim fiyaskosu haline dönüştü. Türkiye'de hiç kimse iktidarın meşruiyetini sorgulamazken, sanki sokaklara dökülen yüz binler iktidarı devirmeye, darbe yapmaya çalışıyor algısı üretildi. Türkiye, faiz lobisi, OTPOR, hain darbeci üzerine kurgulanan stratejisi nedeniyle Arap Baharı modeline yapıştırıldı.
Oysa Gezi eylemi iktidara olduğu kadar muhalefete de mesaj verme kaygısı taşıyordu. Geniş kesim yerine marjinallerin seslerinin öne çıkarılması ve iktidarın olayı bütünüyle üzerine alması olayı farklı bir mecraya soktu. İçerik değişmeye başladı. Sivil toplum ise derdini söylediği andan itibaren (dinleyen olmadığını gördüğü halde) sokaktan çekildi zaten. Sokakta devam edenlerle diğerleri ayrıştı. Zira geniş kitlenin sandıktan çıkan sonuca bir itirazı yoktu, sandık sonrasındaki siyasete tepki veriliyordu. Üstelik tepki salt iktidara değildi.
Aktif sivil toplumla tanışan Türkiye siyasetine küçük bir bilgi notu: Dünyada sokakta toplu iftar; metroda öpüşme; merdivenleri rengârenk boyama; dekolteyi açma; "termosunu kap gel, çay bahçesini kurtar" eylemi düzenleme yoluyla hükümet düşürene rastlanmamış. Bu memlekette sandık güvende olduğu müddetçe herkes sınırlarını bilir. Kimse merak etmesin.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.