Yalnızlığı değerli kılmak

A -
A +

Türkiye'de kamuoyu, Başbakan Erdoğan'ın durduğu yeri referans alarak şekillendiğinden, çelişkilerimiz de ona bağlı olarak yer değiştiriyor. Örneğin vaktiyle "komşularımızla sıfır sorun" politikasına "öyle şey olmaz" diyerek karşı duranlar, şimdilerde "bizim sıfır politikamıza ne oldu?", "herkesle kavga ediyoruz", "eli kanlı diktatörlerle de olsa ille de barış" noktasındalar. El Beşir ile görüşüldü diye kıyameti koparanlar, Esad'a ya da Sisi'ye güzellemeler yapmaktan kaçınmıyorlar. 

Öte yandan "sıfır sorun politikasını" bağrına basanlar, neredeyse kutsalmışçasına kabul edenler ise hükümetin komşularımıza karşı uygun gördüğü her savaşa en ön safta katılmaya hazırlar. Bir gün Suriye'ye, öbür gün İran'a, diğer gün Mısır'a düşman olup "haydin savaşa" çağrıları yapıyorlar. Oysa hem ortalık kan gölü, hem de diktatörler (bazılarının isimleri değişti sadece) de  halklar da öylece yerinde duruyor.
Arada tek bir kesinti var. O da Arap Baharı denilen ve şimdilerde nefesi kesilmiş gibi görünen yenilenme rüzgârı. Buna demokratikleşme ya da dönüşüm diyemiyorum. Zira bugün gelinen noktada görülüyor ki, bu rüzgâr bazı ülkelerde iktidarları değiştirmek suretiyle egemenlik sistemini yenilenmekten gayrı, pek de büyük bir etki yapmadı. Lakin ortaya çıkan istikrarsızlık belki en çok Türkiye'nin dış politikasına ve ideallerine zarar verdi. Üstelik iç politikamıza ve ekonomimize önümüzdeki dönemde daha fazla yansıyabilecek etkileri de var.
Sıfır sorun politikamızın çöküşünü tamamen bizim yanlışlarımıza bağlamak adaletsiz bir yaklaşım, bu doğru. Zira o politikanın yeşerdiği zemin bugünkü ortamla çok farklı. O gün elinizi güçlendiren tavrınız bugünkü koşullarda bir engel niteliğini taşıyabiliyor. Dünya tarihinin en sıkıntılı dönemlerinden birinin içindeyiz. Bu bir başlangıç ve türbülansın bir süre daha devam edeceği anlaşılıyor. İttifak sistemleri çözülüp yenileri kuruluyor. Ortam çok istikrarsız, bu tamam. Ama "Türkiye hep doğrusunu yaptı" ya da  "Türkiye'nin kendisi iyi çevresi kötü" yorumu da hatalı. 
Ben sıfır sorun politikasını destekleyenlerden birisi olarak bugünkü politikayı, yani çevredeki sorunlara "ilkelerimiz adına müdahil ve taraf olma" stratejisini, içinde yer aldığımız koşulları da göz önünde tutarak, benimsemiyorum. Mesele değerli yalnızlığımız falan değil. "Dengenin dengeleyicisi" rolünü benimseyen bir ülkenin böylesi bir karmaşa ortamında belli bir düzeyde yalnızlaşması zaten kaçınılmaz. Çatışma ortamlarında ve ikiye böylesine keskin biçimde ayrılmış yapılarda, 3. yolu önerenlerin dışlanması, etkisizleşmesi gayet normaldir.
Lakin mesele, sıkıntımızın tercih ettiğimiz bu rolden ve başka bir yol öneriyor olmamızdan kaynaklanmaması. Biz "sıfır sorun politikamızdan" yani kendi önerimizden saptığımız için şimdilerde yalpalıyoruz.
Türkiye'nin son dönemdeki yanlışı çevremizdeki tüm sorunlarda net bir biçimde çatışan taraf olarak yer alması. Sorunu iyiler ve kötüler arasındaki bir mücadele olarak algılayıp, kendi gözlüğü ile "iyi" gördüğünden yana bütün ağırlığını koyması. İlkeler ve hak arayışına bağlanan bu politikanın, çevremizdeki kontrol edilemezlikler yüzünden sorunları bünyemize ithal etmek gibi bir yan etkisi var. Kaldı ki, iyilerle kötülerin ne kadar hızla yer değiştirdiğini herkesin bilmesi gerekir. Vaktiyle İran'ın nükleer silah yapımına bile "İsrail'in var, onların neden olmasın?" dediğimizi hatırlamakta fayda var. 
Sıfır sorun politikası bir 3. yol önerisiydi. Bu öneri ekonomimize, dünyadaki imajımıza, ilkelerimizin yayılmasına kanallar açtı. Bugün filmlerimizi yasaklayan, iş adamlarımızı kovan, yatırımlarımızı durdurmaya çalışanlar o günlerde model ülke olarak Türkiye'yi görüyorlardı. Türkiye o dönemlerde alışılmış kalıpları yıkıyor ve yeni bir yaklaşım öngörüyordu. Ticari kanallarla bağlanan, mezhepsel ve etnik duvarlarını yıkan, barışı önceleyen bir coğrafya tasarımı kurgulanıyordu. Olması gereken odur ve yine o kurguya dönülecektir.
Türkiye, o kurgunun yeniden masaya getirildiği gün hâlâ etkili bir güç olmak istiyorsa çatışmaların tarafı olmak yerine 3. yolu açık tutmalı. Bir yalnızlığın değerli olabilmesi için, bir ara bir işe yaraması gerekir. Kaldı ki çatışmalarda alenen taraf olan bir ülke yalnız olmayı da başaramaz. "Değerli yalnızlık" gerçekten çok değerli bir şeydir. Hakkını vermek istiyorsak adımızı ve konumumuzu iyi muhafaza etmeliyiz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.