Diktatörler ve kalkınma...

A -
A +
Kaddafi gerçekten de, dünyanın en uzun süre yönetimde kalan diktatörlerindenbiriydi. Ülkesine, kültürüne ve halkına zarar verdi. Bin Ali, Mübarek ve son olarak da Kaddafi gibi dünyada en uzun süre diktatörlük yapanların şok edici ve hazin sonlarını dehşet duygusuyla izlerken, bazı tespitler akla geliyor. Bir defa şurası var; bu diktatörler hiç de kendi sandıkları kadar ya da kendi halklarının ve başkalarının vehmettiği kadar güçlü değillermiş!.. Bin Ali, Tunus devriminin başlamasından sadece birkaç gün sonra Suudi Arabistan'a kaçtı. Mübarek ise, özetle söylersek, ordu tarafından kenara itildi ve halkın kendisine yönelik öfkesini yatıştıramayınca ev hapsine konuldu. Her iki olayda da ordu devreye girdi ve bu durum Tunus ile Mısır'ı pek çok sıkıntıdan korudu. Her iki olayda da en iyi işleyen devlet kurumu orduydu. Her iki olayda da ordu, ülke güvenliği açısından diktatörleri sokaklardaki devrimlerden daha büyük bir risk olarak değerlendirdi. Diktatörler, sokağın gücü ve öfkesi karşısında gayet zayıf kaldılar. Üzerlerindeki iktidar havasının gözümüzün önünde hayret verici bir hızla eriyip gitmesini izlemek heyecan vericiden de öte bir şeydi. Öteden beri bu ülkelerde gerçek anlamda seçimler yapılabilseydi ve insanlar liderlerini belirleme hakkına sahip olabilseydiler, acaba bu ülkeler şimdi hangi durumda olacaklardı? Kanaatimce, öyle bir durumda, her iki ülke de şimdikine kıyasla çok daha yumuşak bir geçiş yaşardı. Bugün demokrasi ve gerçek anlamda insani kalkınmaya giden zorlu ve uzun yolda karşılaştıkları devasa güçlükler, kısmen önceki liderlerinin gerçek değişimi nice engelle tıkamış olmalarından kaynaklanıyor. Libya'nın işleyen gerçek bir hükümeti ve işe yarar gerçek bir ordusu hiç mevcut olmadı. Kaddafi hiçbir kurum veya grubun, kendisini seçilmemiş "Büyük Lider" rolünden edebilecek derecede güçlenmesine izin vermeme politikası güdüyordu. Ama yanılıyordu. Halk halktır. Onları Kaddafi'nin yaptığı gibi istismar eder ve kullanırsanız eninde sonunda bıkar ve başlarındaki berbat liderden kurtulmak isterler. Kaddafi'nin durumu tam bir "su testisi su yolunda kırılır" vakası oldu. Hayatı çoğunlukla kaprisli bir kibir ve akıl dışı bir şiddetten ibaretti. Sonu da vahşice, kanlı ve çirkin oldu. Kaddafinin liderlik biçimini model alanların, onun son nefesinden ders çıkarmaları gerekir. İdeolojik ve fiziki silahları, Kaddafi'yi kurtarmaya yetmedi. Kaddafi kendisini devrimci sanıyordu. Gerçekte ise o bir yıkıcıydı. Halkına "üçüncü devrimci yol" dediği çizgide ilerlemesi için yardım ettiğini düşünüyordu. Oysa onları yönlendirdiği yol daha ziyade cemiyet, seçim ve kültür alanlarında yoksulluğa giden bir yoldu. Kaddafi gerçekten de, dünyanın en uzun süren dikta canavarlarından biriydi. Ülkesine, kültürüne ve halkına zarar verdi. Arkasında içi boş bir hükümet ve insani kalkınma bakımından hiç de işler durumda olmayan devlet kurumları bıraktı. Tunus ve Mısır öteden beri şu veya bu ölçüde işleyen kurumlara sahipler. Her zaman bakanlıkları oldu. Kağıda dökülmüş gerçek politikaları ve belirlenmiş ilkeleri vardı. Elbette ki devrimler öncesinde Mısır ve Tunus kalkınmaya hizmet eden mükemmel kurumlara sahip değildiler. Zaten devrimlerin gerçekleşmiş olması ve özellikle de gerçekleşme biçimleri bunu ortaya koymaktadır. Ancak en azından tamiri mümkün bir devlete sahip olmaları, şu anda yüz yüze bulundukları zorluklar dikkate alındığında iyi bir başlangıç sayılır. Arap dünyasında pek çok kişinin zayıf liderler ve diktalar tarafından insani kalkınma nimetlerinden mahrum bırakıldığı açıktır. İnsanlar daha iyi eğitim alıp ve dünyanın geri kalan kısmını daha çok görüp, anlayış düzeylerini geliştirdikçe ve yolsuzluk ve bayağılığın giderek büyüdüğünü görüp yaşadıkça, "artık yeter" dediler. Gerçekten de yeter; ancak daha iyi bir geleceğe yönelik asıl iş şimdi başlıyor. Bu, kolay olmayacak. Devrimlerin toplumdaki farklı kesimlerin arasını açabileceği göz önüne alındığında şöyle denebilir: Şiddet ne kadar artarsa, değişim süreci de o kadar çetin geçer. Suriye ve Yemen'deki değişim depremleri daha sürecin başlarında. Zor günlerle karşılaşacak başka ülkeler de olabilir. Hem bölge hem de dünya için izlenecek en iyi yol, Arap Baharı ülkelerinin insani ve siyasi kalkınma yönünde ilerlemelerine yardımcı olunmasıdır. İleriye yönelik atılımı sağlayamamaları durumunda bu ülkeler daha nice zaman istikrarsızlık ve şiddet kaynağı olmaya devam edebilirler. Bu da hemen herkesin aleyhine olacaktır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.