Türk kültürüne vurulan büyük darbe: Uydurma Türkçe

A -
A +

Dr. Mehmet Can

 

 

 

Türkiye’nin bugün önünde duran en mühim meselelerin başında dil meselesi gelir. Lisanı paramparça edilmiş bir millet o yarayı tedavi etmeden başka hangi derdine çare bulabilir? Asırlardır değişik coğrafyalarda kendine yer edinmiş olan Türkçe bugün maalesef komada yatan bir hasta gibidir. İhata ve ifade gücü zayıflamıştır.

 

 

 

Hiçbir memlekette “Öz İngilizce”, “Öz Fransızca”, “Öz Almanca” ifadesini duyamaz, göremezsiniz. Biz de onlarca mana ifade eden kelime “Öz Türkçe” adı altında atılmış, yerine ne olduğu belli olmayan şeyler getirilmiştir. Edebî zengin Türkçemiz daha fazla kan kaybetmeden istikbalimiz ve ikbalimiz için yabancı ideolojilerin tasallutundan kurtarılmalıdır.

 

 

 

Millî kültüre bağlılığı ortadan kaldırmak emperyalistlerin her zaman ana hedefidir.

 

 

 

Büyük medeniyetler kurarak bütün insanlığın huzur ve asayişini temin eden Türk milleti geçmişte zelzele, sel ve çeşitli tabiat hadiseleri ile karşı karşıya kaldılar. Metanet ve vakur duruşları ile yıkılan, harap olan yerleri eskisinden daha iyi hâle getirdiler. İşte bu üstün vasıflarından dolayı isimlerini tarihin altın sayfalarına yazdırdılar.

 

Elbette emperyalist güçler böylesi muazzam bir milleti, yeryüzünden silmek, ayağına çelme takmak için mücadele etti. Bir fikir perişanlığı içerisine çekerek mazi ile bağları koparılmak istedi. Tarihimizin hor görülmesi, yaşayan Türkçemizin her geçen gün karanlığa gömülmesi, Türk zevkine ve ruhuna aykırı birtakım garabetlerin ortaya çıkarılması işte bu düşüncenin bir mahsulüdür.

 

Türkiye’ye sızan fikir cereyanları ve onların kasıtlı temsilcileri ülkemizin sınır bekçisi olan “Millî kültür”ü akamete uğratmak için var güçleri ile çalışmaktadırlar. Arşaruni isimli bir Ermeni’nin “Türk Kültür İdeolojisinin Buhranı” isimli makalesinde Özbek Türklerinin meşhur şairi Abdülhamid Çolpan’a söylediği şu sözler işin mahiyetini bütün yönleriyle ortaya koymaktadır: “Sizin millî kültürünüz kaynayan deniz dalgaları arasında yüzen bir samandır, ki yok olmaya mahkûmdur boşuna çırpınıyorsunuz...

 

Bu bahtsızları rahatsız eden, Sibirya’nın güneyindeki Sayan Dağları’nda yaşayan Tuvalı ile Anadolu dağlarında yaşayan bir Türk’ün karşılaştıklarında birbirine benzer bir dil konuşması, Tanrı Dağları’ndaki bir yer ismi ile Türkiye’deki yer isimlerinin benzerlik göstermesidir.

 

 

 

TÜRK DİLİNİN DÜNÜ NASILDI?

 

Görüldüğü üzere millî kültüre bağlılığı ortadan kaldırmak emperyalistlerin her zaman ana hedefi olmuştur. Bu maksatla yaptıkları, yapacakları kötülüklerin sınırı yoktur. Türk edebiyatının önde gelen yazarlarından Ömer Seyfettin’in yazılarında bahsettiğine göre 1918-19 yıllarında Azerbaycan’dan İstanbul’a gelen tiyatro grupları çeşitli oyunlar sergilemişlerdir. İstanbullu münevverler adlarını yeni işittikleri Azerbaycanlı Türk yazarların eserlerini sahnede seyretme imkânı bulmuşlardır. Bu oyunu seyredenlerden Ömer Seyfettin Azerbaycan Türkçesi ile İstanbul Türkçesi arasında mühim sayılabilecek esaslı bir lehçe farkı olmadığını şöyle anlatmaktadır:

 

“Azerbaycanlıların tiyatrosuna gidenler ancak ehemmiyetsiz bir ‘şive farkı’ karşısında kalmışlardır. Hâlbuki İstanbulluların şivesine Kastamonuluların şivesi daha uzaktır. Kelimeler hemen hemen bir, cümlelerin teşkili bir. Yalnız ‘kendim’ yerine kullandıkları ‘özüm’ gibi lafız müstesna! Bu kadar ehemmiyetsiz bir fark, hatta fark bile sayılmaya değmez. ‘Ben şunu demek isteyirem ki…’ dedikleri zaman ‘Ben şunu demek istiyorum ki...’ demek istediğini hemen anlıyorsunuz.” (Ömer Seyfettin, “Lisan Bağı” Tercüman-ı Hakikat, 5 Şubat 1919.)

 

Yine Ömer Seyfettin o devirde diğer Türk coğrafyalarında konuşulan ve yazılan Türkçelerle İstanbul Türkçesi arasındaki farkların anlaşmayı engelleyecek boyutta olmadığını da şöyle ifade ediyor:

 

“Kazan, Orenburg lehçeleri biraz fazla fark gösterir. Şimalde (Kuzey) kendilerine ‘Tatar’ namı veren Türklerin lisanlarında ‘g’ler eskisi gibi durur. Fakat Anadolu, Cenubi (Güney) Kafkasya, Azerbaycan, Türkistan, Özbekistan lehçelerindeki fark manayı anlamayacak kadar değildir. Vaktiyle benim (1910’lu yılları kastediyor) İstanbul’daki gazetelerde neşrettiğim makaleleri buradaki gazeteler aynen sütunlarına naklediyorlardı. Demek oranın okurları bizim İstanbul lehçesini pek güzel anlıyorlarmış.” (Ömer Seyfettin, “Yarınki Turan Devleti” 24 Kasım 1914.)

 

 

 

TÜRK DİLİ ZENGİNDİR!

 

Afganistan’ın Herat şehrinde doğan, Türk kültüründe önemli bir yere sahip olan Ali Şir Nevai billur bir pınar gibi olan Türkçe hakkında şunları kaydediyor: “Türk dili kelime bakımından zengindir. Acemi şairler bu güçlükten yılarak kolay tarafa kaçıyorlar.”

 

Gençliğinde Farsça yazmış olmasına rağmen Türkçeye niçin döndüğünü ise şu şekilde ifade ediyor: “Gökteki yıldızlardan daha parlak, içine yabancı ayağı girmemiş, yabancı eli değmemiş bir gül bahçesine rastladım. Fakat bu hazinenin bekçisi olan ejderler kan dökücü idi. Güllerin dikeni de sayısızdı. Düşündüm ki tabiat sahibi kişiler bu ejderin zehri korkusundan bu hazineye girememişler. Ve gönlüme öyle geldi ki şairlerin büyükleri bu dikenlerin korkusu ile bu bahçeden bir gül bile koparamadan göçüp gitmişler.”

 

 

 

NEREYE BU GİDİŞ?

 

Bugün Türk lisanı iki büyük tehlike ile karşı karşıyadır. Birincisi başka kültürlerin baskısı altında kalmak, bir diğeri ise tabii olarak dildeki kısırlaşmadır. Can çekişen Türkçeyi, bu ana davaya sahip çıkıp onu iç ve dış düşmanların kanlı ellerinden kurtarmadıkça tarihte olduğu gibi Türk kültürünün geniş coğrafyalara yayılması imkânsız gibidir. Zira lisan ve dilin kelimeleri ait olduğu medeniyeti besleyen ve yaşatan, aynı zamanda o milletin vitrini hükmündedir.

 

 

 

TÜRK LİSANI KOMADA

 

Bugün ülkemizin önünde duran en önemli meselelerin başında dil meselesi gelir. Dili paramparça edilmiş bir millet o yarayı tedavi etmeden başka hangi derdine çare bulabilir? Asırlardır değişik coğrafyalarda kendine yer edinmiş olan Türkçe bugün maalesef komada yatan bir hasta gibidir. İhata ve ifade gücü zayıflamıştır. Koşar adımlarla kifayetsiz, iptidai bir dil olma yolunda ilerlemektedir. Evet lisan canlı bir organizma gibidir; zamanla değişir, gelişir.

 

Ancak 1950-60’lı yılların şiir gibi olan Türkçesi ile günümüzde konuşulan dil arasında büyük uçurumlar var. Bugün maalesef biz bu tehlikeyi göremiyor, sezemiyoruz. Düşmanlar bilmektedir ki bir memleketi topyekûn ele geçirmek için ordusunu bozmaktan, topraklarını işgal etmekten daha tesirli olan şey dilini ve dolayısıyla mazisini tahrip etmektir.

 

 

 

“ÖZ İNGİLİZCE”, “ÖZ ALMANCA” VAR MI?

 

Bugün imparatorluk dilimiz Türkçe gırtlağına ip dolanmış bir adam gibidir. Yerden yere sürükleniyor ve her parçası bir tarafta kalıp organik bütünlüğünü kaybetme bahtsızlığı ile karşı karşıya. Yeryüzünde hiçbir millet gösteremezsiniz ki ataları ile bağlarını topyekûn koparmaya hevesli olsun. Ve yine hiçbir memlekette “Öz İngilizce”, “Öz Fransızca”, “Öz Almanca” ifadesini duyamaz, göremezsiniz. Bizde onlarca mana ifade eden kelime “Öz Türkçe” adı altında atılmış, yerine ne olduğu belli olmayan şeyler getirilmiştir.

 

Buna birkaç misal: “Kelime-i tevhid”deki kelimeyi “sözcük”, “Kanûnî Sultan Süleyman”ın kanununu “yasa” yaptılar. Şimdi biz kalkıp “Yasalı Sultan Süleyman” mı diyeceğiz?

 

Yine köklü bir üniversitemizde yapılan doktora çalışmasının başlığına bakalım: “Katlıdizeylerin çokdeğişkenliliği yükseltilmiş çarpımlar üçköşegencil gösterilim yoluyla ayrıştırımı: Kavramcıl taban ve uygulayışlar.” 

 

Nereye bu gidiş? Türk kültürüne karşı topyekûn taarruz edenler, ey soğuk illerden buz giyerek gelenler! Türk kültürü üzerinden elinizi çekin artık! Bu milletin şah damarı, varlık sebebi olan dil ile uğraşmayın. Ve yine bunları görmezden gelip, katliamı seyredenler! Bilmelisiniz ki böyle devam ederse, bundan sonra ne Fuzuli ne Yunus Emre ve ne de Necip Fazıl Kısakürek’in şiirlerini okuyup, anlayan çıkar!

 

 

 

BUNLARI ANLIYOR MUSUN?

 

1963’te Frankfurt’ta toplanan Milletlerarası Petrol Kongresi’ne Rus mühendis ve delegeleri de iştirak ederler. Türkiyeli bir talebe Cumhuriyet gazetesinin o zamanki nüshasını Azerbaycan Türklerinden bir mühendise sunarak, “Bunları anlıyor musun?” diye sorar. Mühendis gazeteyi evirir, çevirir aralarında şu ibretlik konuşma geçer:

 

“Pek anlamıyorum ama bir şey anladım. Bizim sekiz sene savaşarak yendiğimiz devrik cümleleri şimdi size satmaya çalışıyorlar. Siz dilin bünyesinin nereye kadar gideceğini bilmezsiniz, biz ise biliyoruz.” (Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, Türklüğün Mukadderatı Üzerine. Yağmur Yay. 2. Bs.)

 

Yine Londra Üniversitesi Türkoloji hocalarından Dr. Margaret Bainbridge, Türkçenin yıkılışı hadisesini esefle mütalaa ederek fakülteye ders vermek üzere getirmek istedikleri Türk gençlerinin dillerini bilmediklerini üzüntü ile ifade ediyor.

 

Geçmişte Erzurum Üniversitesi’nin Türkoloji bölümünün başına Mr. Mundy isminde bir İngiliz’in, direktör yardımcılığına Zaharyadu isimli bir Yunanlı kadının getirilmesi ne kadar düşündürücü ve hazindir. (S. Ayverdi-Millî Kültür Meseleleri ve Maarif Davamız. Kubbe Altı Yay.)

 

Yarından tezi yok, ihtisas sahası ne olursa olsun her Türk münevverinin bu kanayan, üzerine tuz basılan yaranın tedavisi için hâl çaresi araması, kollarını sıvaması gerekir. Aksi hâlde:

 

 

 

Öyle bir musikiyi örten ölüm

 

Bir teselli bırakmaz insanda

 

Muhtemel görünmüyor henüz gönlüm

 

Çok saatler geçince hicranda

 

Düşülür hayale zevk alınır

 

Belki hâlâ o besteler çalınır

 

Gemiler geçmeyen bir ummanda.

 

 

 

Diyen Yahya Kemal’in şiirindeki; “teselli, muhtemel, hicran, umman” kelimeleri yeni nesiller tarafından ne bilinecek ne de bir mana verilebilecektir. Edebî zengin Türkçemiz daha fazla kan kaybetmeden istikbalimiz ve ikbalimiz için yabancı ideolojilerin tasallutundan kurtarılmalıdır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Mehmet Herdem16 Mart 2024 08:51

Uydurukcadan kurtulmaliyiz.Kanit,yanit,somut,ozut,ani,sel,sal,li kelimeler.aydin!bu kelimeyide sevmiyirum.cehalet takimi kullaniyor.Ingilizce fransizca bir cok kelime var.Oz Turkcemize donmeliyiz.