BİZİM AVRUPA

A -
A +

Geçenlerde yıllar önce SOFRES araştırma şirketinde birlikte çalıştığım bir arkadaşım ziyaretime geldi. Zaman o kadar hızlı akıyor ki, 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl sonra bir arkadaşınız karşınıza çıkıveriyor. İrfan Söyler, uzun yıllar Almanya'da kaldı. Dergi çıkardı. Televizyonlara programlar yaptı. Önüme bir kitap bıraktı. Avrupa'da gezdiği şehirlerde başından geçen önemli yol hikâyelerini "Bizim Avrupa" adıyla kaleme aldığı bir kitap...
Kitabı okudum. Gerçekten ders alınması gereken ilginç hikâyeler var. Kitaptan küçük bir bölüm aktarayım. İsveç'te uçağını kaçırması üzerine bir kasabada karşılaştığı Memduh ile geçen anısını, ilginizi çekeceği kanaati ile paylaşıyorum.
**
...
-Hakkâri nere, İsveç nere? Hikâyen nedir?
Memduh gözlerime bakıyor, durgunlaşıyor. Belli ki hatıraları depreşiyor. Başlıyor anlatmaya...
-Ben Kandil dağındaydım. Evimden köyümden ayrı, elimde silah dağlarda aylarım geçti. Kayaların dibinde uçak sesinden ürkerek ölümün ne zaman geleceğini düşünerek, soğuk-sıcak demeden yürüyerek gençliğimizi dağlardaki çalıların dallarına bıraktık.
Heyecanla Memduh'u dinliyorum.
-(İrfan bey) Seni gördüğüme o kadar sevindim ki, bizden bir ses birkaç kelime duymayalı o kadar uzun zaman oldu ki, kendimi boşlukta yaşıyormuş gibi hissetmeye başlamıştım.
Aynı vatanın iki evladı dünyanın çok uzak bir köşesinde hasret kokan sohbete devam ediyoruz.
-Dağlarda ne kadar kaldın?
-İki yıldan fazla...
-İsveç'e nasıl geldin?
-Örgütten (PKK) ayrıldıktan sonra kaçak yollar ile İsveç'e geldim. Sığınma talebi ve işlemlerden sonra kaldığım kamptan ayrılarak döner dükkânında işçi olarak çalışmaya başladım. Ardından bu kasabaya geldim. Burada döner yoktu. Şu an içinde bulunduğum dükkânı kiralayarak döner büfesi açtım.
Hava iyice kararmaya başlamıştı ki "Kalacak yer için bildiğin otel var mı?" diye sordum.
-Bunu hakaret kabul ederim. Aylar sonra misafirim geliyor ve ben bunu otele göndereceğim. Bizim kültürümüzde böyle bir şey var mı? Benim evim varken seni otelde yatırır mıyım?
İşte bizim insanımız bu! Birlikte dükkânı kapatıyor ve Memduh'un evine gidiyoruz. Sade bir bekâr evi... Duvarlarında Türkiye'den değişik manzaralar var. Boğaz köprüsü, Ağrı dağı, Pamukkale manzaraları... Demli çayımızı içerken muhabbetimiz sürüyor.
- Memduh Türkiye'nin en çok neyini özledin?
-Annemin kokusunu, babamın tesbih çekerken mırıldanışını, müezzinin ezan okuyuşunu, akşam yayladan gelen ineklerin köye girerken çıkardıkları sesleri, kuzuların annelerine koşarken deli gibi zıplamalarını... Daha sayayım mı? Saymakla bitmez.
-Memduh bizim sevdamız, hüznümüz, türkümüz, şarkımız, dostumuz, düşmanımız aynı değil mi?
- Aynı...
- Peki! O zaman niye bunca sene düşman gibi gösterildik?
-Büyük bir oyun oynandı. Bazıları için bu bir oyundu ama, olan vatanımızın yiten canlarına oldu. Olan kaybettiklerimize oldu. Analar ağladı. Oyunları oynayanlar güldü.
Yıllarca Kandil'de Türk kardeşlerini düşman bilerek elinde silah dolaşan Memduh'un tespitleri üzerine söylenecek nasıl bir söz olabilir ki?
**
Evet işte burası gerçekten sözün bittiği yer. Avrupa'nın ücra bir köşesinde PKK'dan kaçan, Hakkârili Memduh'un,  özüne dönüşü, samimi itirafları, değerini anladığı vatanına hasreti, memleketinden tanıdık bir kişi, bir kelâm, bir nefes arayışı... Ve halen onun bıraktığı kandildeki hayatı devam ettirmek isteyenler...
"Bizim Avrupa"da bunun gibi, fakat çok farklı hikâyeler bulacaksınız. İrfan Söyler getirdikleri ile, götürdükleri ile Avrupa'dan anılarını kitabına aktarmış. Okumanızı tavsiye ederim...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.