Avrupa'da sokaklar yine karıştı

A -
A +

 Bundan tam 2 yıl önce Ağustos 2011'de de Avrupa'nın birçok şehri yakılıp yıkılmıştı. Olaylar İngiltere'de siyahi bir çete üyesinin polis tarafından öldürülmesi sonucu başlamıştı. Zengin-fakir çatışmasına dönüşen isyanda iki ayrıntıyı yeniden hatırlatmalıyım:

1- İngiltere Başbakanı göstericilere karşı "hukukun gücünü hissedecekler" demiş ve yüzlerce gözaltı ile 100'e yakın tutuklama olmuştu. Medya ise polisi eleştirerek, şehirleri göstericilere teslim etmekle suçlamıştı.
2- İkinci önemli nokta ise Türkler ve Kürtlerin mahallelerini göstericilere karşı palalı ve sopalı olarak korumalarıydı. Hatta birçok İngiliz vatandaşı dahi, palalı ve sopalı bizim mahalle koruyucularının yanına sığınmıştı.
Aradan iki yıl geçti. Avrupa ilk defa yeniden ekonomik büyüme sağladı. Ama sokak gösterileri de yeniden başladı.
Polonya'da yaz boyunca sendikalar gösteri yapıyordu. Güney Avrupa ülkeleri 2009'dan beri hiç rahat değiller. İrlanda ve İzlanda, kuzey kuşağında adeta soğuk hava deposunda tutuluyor. Ama sıcaklar Akdeniz çanağında hiç derecesini düşürmedi.
Bir noktaya yıllardır vurgu yapıyorum. Yaşadığımız ekonomik sıkıntılar bir kriz değildir; bir buhrandır. Yani problemler, temel yapıların değişimini gerektiriyor.
Küresel ekonomik durumu bence en iyi anlayan ve aktaran Paul Krugman. Dünya son 30 yılda en hızlı ekonomik büyümeyi sağlarken, aslında halklar arası gelir dağılımındaki bozulma ve artan fakirlik, cevap bekleyen en önemli soru... Krugman bu tabloyu, ülkeler zenginleşiyor görülürken halkın nasıl fakirleştiğini anlatarak izah ediyor. Yani Krugman, siyasilere, "Milli gelir şu kadar arttı salatalarını bırakın ve insanların emek gelirlerinin ne kadar reel olarak arttığını açıklayın" diyor.
Tüketime bakıp ekonomiyi 'zenginlik' olarak yorumlayanları "ahmaklıkla" suçlayıp, "Mesele, tüketim ve borca bağlılık olarak açıklanamaz" diyor.
Aslında Paul Krugman'ın görüşlerinin gerçekliğini bugün sadece Güney Avrupa değil neredeyse bütün gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki sokak hareketleri açıklıyor:  30 yıllık hızlı ekonomik büyümeye rağmen, sokaklar ekonomik isyancılarla neden dolup taşıyor?
İki temel yanlışa bakalım:
A- Milli gelir artıyor ama insanların geliri artmıyor. Ücretler reel olarak geriliyor ve gelir dağılımı yine dünyayı uçurumun kenarına taşıyacak seviyede bozulmuş durumda.
B- Milli gelir artışları, üretim ve değer artışlarından ziyade birer finansal operasyon olarak borsa ve bankalar sayesinde gerçekleşiyor. Yani, zenginlik gerçekçilikten çok uzak sanal bir finansal operasyonun sonucu ortaya çıkıyor.
Dünya reel finansallaşma ve kuralsızlaşmanın sıkıntılarını alt gelir gruplarına yüklemenin sıkıntıları ile yeniden karşı karşıya. Fakirleşen halk yıllarca ucuz borçlanma imkanları ile uyutulmuştu.
Ve rüya bitti! 
Sokaklar yine yanıyor... Yıllardır yazdığımız senaryo ve gerçek hayat, maalesef bu...
Uyanma vakti.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.