Karamsarlığa hiç gerek yok

A -
A +
IMF ile stand-by programı 2008 yılında ve IMF'ye olan borç 2013 yılında bitti. Ama IMF programının felsefesi hâlâ bitmedi.
Hatta ekonomi yönetimine getirilen eleştirinin merkezi de tam burası. Türkiye, 2001 krizini kamu bütçesi ve mali sektörü hasta olduğu için yaşamıştı. Aradan geçen 12 yıldır her ekonomi programı güçlü kamu bütçesi ve sağlam mali sektör felsefesine göre şekilleniyor.
Hâlâ ekonomide bütün kaynaklar yasal zorunluluk ve yasa dışı görmezlikle beraber bankalara akıyor. Ve hâlâ büyük sermaye devlete özelleştirme ve dolaylı-dolaysız vergi olarak gidiyor.
Bankalar sanayinin tam 2 katı fazla büyüdü. Devlet o kadar fazla büyüdü ki; son on yıldır devlet personeli ve devletin ücretleri özel sektör gerilerken artmaya devam etti.
MÜSİAD Başkanı Sn. Nail Olpak İzmir İktisat Kongresinde anlamlı konuştu: "Bankalar artık büyümenin önünde engel."
İyi ama sistemi biz kurmadık mı? Yasaları biz yapmadık mı? Bankalara ve devlete daha çok kaynak gitsin diye ekonominin temel yapısını IMF önerileri ile biz yerleştirmedik mi? O günlerde neden hiç ses çıkmadı. Şimdi sonuçlar ortaya çıkınca konuşmak için geç kalmadık mı?
Nitekim orta vadeli program da eski IMF felsefesinin uzantısı olarak şekillendi. Düşük büyüme, düşük yatırım ve kamu disiplini. Ama kamu disiplinindeki amaç harcama disiplini değil; gelirleri artırma disiplini.
Bankalarda değişen bir şey yok. Kendileri söylüyorlar: "Taslak tüketici yasası gelirleri azaltarak disiplin ediyordu ama yasalaşan metin ek yük getirmiyor."
Yani bir yasamız daha sermayenin isteği şeklinde çıktı. Zaten son yıllarda ekonomideki birçok yasa küçük sermayenin aleyhine çıkarken büyük sermayenin istekleri ile değişerek yasalaşmadı mı?
Ama asıl dikkat çekici nokta son günlerde yayılmak istenen örtülü karamsarlık. Bu yıl bitti bitecek ve nerede ise tüm veriler tamamlanmış durumda. Ama bitmek üzere olan 2013 yılına dahi biz IMF'den daha karamsar bakıyoruz. IMF'nin büyüme tahmini 3,8 iken Türkiye kendi büyüme tahminini 3,6 olarak açıkladı. Hem de IMF'den iki saat sonra.
Ekonomide beklentileri yönetmek gerçekleri yönetmek kadar önemlidir. Bir ülkenin beklentisini kırdığınız zaman sermayeniz bol olsa bile o ülke daha az büyür. (Bu konuda "Rasyonel Beklentiler Teorisi"ni okuyun derim).  Acaba neden son bir ayda Türkiye'de ısrarla doların değerleneceğini tekrarlayıp aşırı temkinli ve düşük büyüme tahmini yapıyoruz?
Amacımız Türkiye'nin büyüme iştahını kapatmak mı?
Zaten önümüzdeki üç seçime devletin bütçesine ek olarak 12 yıldır tüketime alıştırdığımız ve hiçbir önlem almadığımız hanehalkı bütçesini de kısarak giriyoruz. İktidar hem harcamaları kısarak hem de beklentileri kırarak nasıl seçim kazanmayı düşünüyor?
İnanın ben de çok merak ediyorum.
Oysa sanayide bir şeyler kıpırdıyor; hem de ne kıpırdama. Bari sanayiciyi vergilerle ve zamlarla boğmayın da istihdam artsın.
Ve Türkiye 2007'den sonra ilk kez kalkınsı
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.