Mutluluk Bakanlığı

A -
A +
Bu küresel ekonomik düzen yıkılıyor. Henüz Türkiye tartışmıyor ve görmek istemiyor ama vahşi kapitalizmin vardığı zirve artık çekilir gibi değil.
Kuralsız finansal piyasalar birer soygun merkezi haline geldi. Özellikle borsalar şirketlerin gelirlerinin paylaşıldığı bir pazar yeri olmaktan çıktı. Borsalar maalesef küçük yatırımcıların resmen (yine maalesef kamu gözetimi ve izni ile) soyulduğu bir yer oldu. Bankalar ise hile ve dolandırıcılığın merkezi kurumları haline geldiler.
Adi hırsızlık vakaları yüzler ve binlerle ifade edilirken bankaların ve borsaların soygunları milyarlar hatta yüz milyarlarca doları aşıyor. İşin en vahim tarafı ise bütün bu soygun düzeninin devletlerin üst kurulları ile irtibatlı gerçekleşiyor olmasıdır.
Yıkılmak zorunda kalınan düzen aynı zamanda sınıra dayanan borç düzenidir. Kişilerin ve devletlerin borç batağına batırılması gerekiyordu ve artık herkes borçlu. Sahi trilyonlarca dolara ulaşan borçların alacaklısı kim?
Şimdi kendinize sorun: Devletler borçlu, hane halkı borçlu ama alacaklılar nerede? Millî gelirler büyüyor, kişi başına gelirler artıyor ama yoksulluk neden artıyor? Hatta gelir dağılımı kısmen düzelen ülkelerde bile yoksulluk sıkıntıları neden daha fazla dikkat çekiyor?
Küresel krizin tek galibi gösterilen Almanya'da bile yoksulluk artıyor. Her altı kişiden biri yoksul. Emekliler yetersiz ısınamadığı için soğuk havalarda donarak ölüyor. Zaten 67 yaşından önce emekli olunamayan ülkede genel emekli maaşları da yaşam sınırının altında.
Dünyada son 30 yıla damgasına vuran güç sermaye olmuştur. Sermayedarlar hükûmetleri abluka altına alarak kanunları kendi istekleri doğrultusunda çıkartıyor veya değiştiriyor. Siyasiler ile sermayedarlar el ele dolaşıyor. Büyük yolsuzluk ve soygunlar ya kanuni kılıflara uyduruluyor veya görmezden geliniyor.
Dün gazeteniz Türkiye'de Ömer Faruk Bingöl'ün "Avrupa'da sokaklar kızıl, borsalar yeşil" başlıklı analizini yeniden okumanızı tavsiye ederim.  Siyasilerin dillerinden düşürmedikleri cümleler maalesef altı boş makro başarı kelimeler oluyor. Gelin altı boş bırakılan siyasilerin o cümlelerinin altını biraz dolduralım:
Millî gelir artıyor: İyi ama yoksulluk da artıyor. Yani büyüklerin daha çok kazandığı, finansal kurumların büyüdüğü bir ekonomide insanlar değil finansallar ve şirketler zenginleşiyor.
Enflasyon düşüyor: Enflasyon düşüyor ama bir bakıma gelirlerin düşmesi sayesinde.
Devlet güçlü: Devletler milletin vergileri ile güçlü; maalesef devletlerin gücü bireyin güçsüzleşmesi ile ters orantılı gelişiyor.
Kısaca bu sinsi ekonomik düzen yıkılıyor. Yıkım birçok ülkede sancılı bir süreçle yaşanıyor. Maalesef demokrasiler bile çare geliştirmekte şimdilik sıkıntı yaşıyor. Sokak gösterileri sermayeye esir olmuş siyasilere bir ses duyurma yeri oldu.
Ama bir ülke ilk adımı attı:
Venezuela geçen yıl kanserden ölen Cumhurbaşkanları Hugo Chavez'in bir mirasını gerçekleştirdi: Yoksullukla mücadele için Mutluluk Bakanlığını kurdu. En azından bu soruna dikkat çektiği için değinmeye değeceğini düşünüyorum.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.