Atatürk'ü 10 Kasım'larda anarken

A -
A +

Değerli siyaset taihçisi ve Orta Doğu uzmanı Prof. Bernard Lewis'in "Modern Türkiye'nin Doğuşu" adlı eserinde, abartmalardan uzak objektif değerlendirmesinde vurguladığı üzere; parlak bir asker ve tükenmez bir enerji sahibi olan Mustafa Kemal, çağdaşları tarafından çok kez "diktatör" olarak adlandırılmakla birlikte, onun idaresinin, Avurpa ve Orta Doğu'da dün ve bugün aynı deyimin kullanıldığı diğer adamlarınkinden pek farklı olduğunu teslim etmek gerekir. Onun otoriter rejimi; kapı zili korkusu, toplama kampının karanlık tehdidi bulunmayan bir rejimdi. Devrimci değişiklikler döneminde Cumhuriyeti yerleştirmek ve korumak için bazen kuvvet ve baskı kullanılmış, fakat şiddete, ancak karşı koymak için başvurulmuştu. Daha sonra, Bazı Orta Doğu ülkelerinde ortaya çıkan askerî rejimlerde Atatürk rejiminin prototipi aranmışsa da, bunlar arasında hiçbir benzerlik yoktur. Atatürk, hükümet darbesi ile iktidarı ele geçiren rütbesi küçük bir subay değil, fakat milli bir bunalım anında ve âdeta eksiksiz adımlarla tedricen kontrolü ele alan muzaffer bir General idi. O ve arkadaşları yeni fikirlerle dolu olmakla birlikte, uzun askerlik ve imparaktorluk deneyimine sahip Osmanlı idareci elitinin adamları oldukları için, ne halka dalkavukluk etmeye, ne de halkı boyun eğmeye zorlamaya ihtiyaç duymaksızın ve Avrupa diktatörlüklerinde rastlanan propaganda ve demagoji yollarına başvurmaksızın bir çeşit "Pederşahi" rehberlikle görevlerini tamamlamaya çalıştılar. Atatürk önce asker, sonra da Avrupa'nın hasta adamını yatağından kaldırıp, ona yeni hayat ve canlılık zerk eden bir lider olarak yükseldi. Siyasi fikirlerinde Jön Türklerin Milliyetçi ve pozitivist ve batı taraftarı kanadının bir vârisi olan Mustafa Kemal'in hayatının iki hakim inancı, Türk milletine ve ilerlemeye olan inançlarından oluşuyor, her ikisinin de geleceği, onun için batını çağdaş uygarlığından başka bir şey olmayan uygarlıkta yatıyordu; Milliyetçiliği sağlam ve makuldü. Pek çok reformcudan farklı olarak Atatürk, sadece bir modernleşme görünüşünün yetersiz olduğunu ve Türkiye bugünün dünyasında tutunacaksa, toplumun bütün yapısında, temelden değişikliklerin zorunlu olduğunu iyi biliyordu. "Atatürk İnkılapları" veya "İnkılap Kanunları" dediğimiz girişimler bunun sonucudur. Mustafa Kemal'in bazı inkılaplarının konusu ve başarısı üzerinde fikir ayrılığı vardır. Bir yandan reformların kentlerle sınırlı kaldığı ve nüfusun köylü kitlesine pek az değişiklik getirdiği ileri sürülürken, öte yandan reformların fazla köklü ve ani olduğu ve milletin dini ve kültürel geleneklerinin kopmasına sebep olduğunu düşünenlerin görüşlerine tanık oluyoruz... Çoğulcu ve özgürlükçü bir toplumda, çeşitli görüşlerin olması gayet doğaldır. Ne var ki, Prof. Dr. Bernard Lewis'in vurguladığı gibi, göz ardı edilmemesi ve tartışılmaması gereken gerçek şudur: Mustafa Kemal Atatürk, tarihlerinin en karanlık anında, Türk halkına, yeni bir hayat ve umut getirdi; enerji ve kendine güvenlerini iade etti ve onu sadece bağımsızlık değil, daha değerli bir şey olan "Hürriyet ve Demokrasi" yoluna yerleştirdi.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.