ANLIYORUM fakat bir türlü konuşamıyorum

A -
A +
ANLIYORUM fakat bir türlü konuşamıyorum

> Müge Kılıç Sayfalar dolusu kelime ezberleyen, kuralları neredeyse hap yapıp bünyeye indiren, her türlü boşluğu uygun kelime ile doldurabilen; anlayan, ama konuşamayan kaç "yabancı dil mağduru" nesil geldi geçti? Bizim zamanımızda yabancı dil öğrenmeye ortaokulda başlanır, dersler klasik metotlarla işlenirdi. Öğretmen söyler; biz, hep bir ağızdan tekrar ederdik. Yanlarında Türkçe karşılığı verilmiş İngilizce kelime listelerini ezberler ve her yeni kelimeyi 10'ar defa defterimize yazardık. Tense'leri su gibi ezbere bilirdik. Fiillerin 1. 2. 3. hallerini, etken ve edilgen formlarını bir çırpıda okuyuverirdik sorulduğunda. Hepsini dinledik, ezberledik, anladık; ama bir türlü İngilizce konuşamadık. KİMSE SÖYLEMEDİ Yabancı dilin iletişim kurmak için öğrenildiğini söyleyen olmadı. Biz yabancı dili sınavlarda boşluk doldurmak, karnemize güzel notlar yazdırmak için öğreniyorduk, daha doğrusu öğrendiğimizi zannediyorduk. Ortaokulda başlayıp, lise ve üniversitede de zorunlu olarak devam eden yabancı dil eğitiminin, iş konuşmaya gelince bir faydası olmadığını görüp hayıflandık, üzüldük. Yaşadığımız yere kilometrelerce uzak bir ülkenin dilini, bulunduğumuz yerde, kendi milliyetimizden insanların anlatımı ile öğrenmeye çalışmak gerçekten zor bir iş. Şüphesiz, öğrendiğiniz dilin konuşulduğu ülkeye gitmek; orada iletişimi, hedef dil ile gerçekleştirebilmek, en hızlı, en doğru ve en kolay dil öğrenme yoludur. Fakat hepimiz bu imkâna sahip değiliz. ÖNCE HEDEFİ BELİRLEYİN İşte bu! Gelmek istediğimiz nokta, yabancı dili hem anlayan, hem de anladığını ifade edebilen bireyler olmak. Peki, bunun için neler yapılmalı? İşte birkaç tavsiye: * Amacınızı belirleyin. Bu amaca yönelik yöntemlerle yabancı dil öğrenmeye çalışın. * Konuşun ve dinleyin. Konuşma isteğiniz, öğrenme isteğinizin önüne geçmelidir. * Öğrendiklerinizi her fırsatta kullanmaya gayret edin. Küçük detaylara takılmayın ve asla hata yapmaktan korkmayın. * Her şeyi anlamaya çalışmayın. Konuşmalarda, ana fikri anlamak çoğunlukla yeterlidir. * Bir not defteri taşıyın. Yeni bir kelime duyar ya da okursanız hemen not edin. Kendi dilinizde konuşurken basit sayılabilecek cümlelerin, hedef dilde nasıl söylendiğini düşünün ve yazın. Sonra da bunu kullanabilmek için fırsat kollayın. * Kullanıma dikkat edin. Günlük konuşma dili, genellikle kitaptan öğrenilmez. Orijinal filmler izlemek ya da dinleme alıştırmaları yapmak, günlük konuşma dilini öğrenmeniz için çok faydalı çalışmalardır. KARMAŞIK OLMASIN * Yeni bir dil öğrenmek, yeni bir kültürü de öğrenmektir. Kültürel farklılıklara karşı esnek olun. Her kelimenin, deyimin veya dilbilgisi kuralının kendi dilinizde karşılığını bulmaya çalışmayın. * Öğrenirken kelime ve deyimlerin ana dilinizdeki karşılıklarını değil, hedef dildeki açıklamalarını, cümle içinde nasıl geçtiğini hatırınızda tutmaya çalışın. Dil ile kavramı birbirine direk bağlayın. Yabancı Dil -> Ana Dil -> Kavram şeklinde bir yolculuk uzun ve karmaşık olabilir. Geleceğe YATIRIM YAPIN! Eğer bu yazıyı son maddeye kadar okuduysanız yabancı dil öğrenmek sizin için gerçekten önem taşıyor demektir. Artık bir yetişkinseniz, yukarıdaki maddeleri daha fazla gecikmeden uygulamaya başlayın. Eğer imkânınız varsa öğrendiğiniz yabancı dilin konuşulduğu ülkeye gidin ve bir süre orada kalın. Bu yazıyı özellikle çocuklarınızın eğitimi ve yabancı dil öğrenmeleri için okuyorsanız öncelikle modern, öğrenci merkezli öğretim metotları kullanan bir kurumda eğitim almalarını sağlayın. Unutmayın ki yabancı dil öğrenimi ne kadar erken yaşlarda başlarsa o kadar kalıcı, verimli ve eğlenceli olur. ANLIYORUM fakat bir türlü konuşamıyorum

ÖĞRETMEN HİKÂYELERİ: Fatih, İstanbul'u unla yağla aldı Göreve yeni başladığım yıl, beşinci sınıfı okutuyordum. Sosyal bilgiler dersinde İstanbul'un Fethi'ni anlatırken, Fatih Sultan Mehmet Han'ın bir hatırasını anlatmak istedim. -Çocuklar, Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul'u almadan önce, bir gün halkını imtihan etmek için tebdili kıyafetle (tanınmamak için kıyafetini değiştirmek) o zamanın Osmanlı başşehri Edirne'de esnafı dolaştı. Bir dükkândan biraz un aldı. Yağ da istediği zaman esnaf: "Ben bugünkü siftahımı yaptım, yağı karşıki dükkândan alın, o komşum henüz siftah yapmadı" der. Fatih Sultan Mehmet bu durum karşısında "Ben bu kadar dürüst halkla değil İstanbul'u, dünyayı bile alırım" diye düşünür. Bu olayı anlattıktan bir süre sonra sosyal bilgiler dersinden sınav yaptım. Sorulardan bir tanesi: "Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u nasıl aldı?" şeklindeydi. Öğrencim Murat, bu soruyu şöyle cevaplamıştı: "Fatih Sultan Mehmet bir dükkâna girip un aldı. Sonra da karşıdaki esnaftan yağ aldı. Daha sonra da gidip İstanbul'u aldı. Meslekte 33. yılımı doldurmama rağmen bu cevabı hiç unutamadım. Hülya Kızıl PARADAKİ MİKROPLAR 3. sınıfları okutuyorum bu yıl. Geçen hafta hayat bilgisi dersinde, temizlik konusundan bahsediyordum. Temizliğin hayatımızdaki yeri, mikroplar, bakteriler vs. Çocuklar; mikroplar, bakteriler gözle görülmediği için diye devam ettim. Alışveriş yaparken kullandığımız paralarda bile mikroplar vardır, diye çocukların dikkatini çekiyordum. Bu yüzden dışarıdan geldiğinizde ellerinizi ve yüzünüzü yıkayacaksınız, dedim. Erkan bir hışımla parmak kaldırıp: -Öğretmenim benim alışverişten sonra elimi yıkamama gerek yok. -Olur mu öyle şey, niçin yıkamayasın çocuğum? Erkan bilgiç bir tavırla: -Öğretmenim, benim kullandığım paralarda mikroplar olmaz. Şaşırdım, senin paralarında niçin mikrop olmasın, diye sordum. Erkan yine pişkin pişkin: -Örtttttttmenim, benim paralarımda mikrop olmaz, çünkü annem çamaşır yıkarken her defasında cebimdeki paraları unutup onları yıkıyor da ondan:))) Tuncay Öğretmen ANLIYORUM fakat bir türlü konuşamıyorum

YEŞİL BOYAM YOKTU Hayat bilgisi dersinde Yeşilay'ın önemi üzerinde durmuştuk. Öğleden sonraki görsel sanatlar dersinde öğrencilerden Yeşilay Haftası'nı anlatan resim yapmalarını istemiştim. Sıraların arasında dolaşırken bir öğrencimin farklı bir resim yaptığını gördüm ve neden Yeşilay Haftası'nı anlatan resim yapmadığını sordum. Öğrenci: -"Yeşil boyam yoktu öğretmenim" dedi. Mustafa Gülen ÖZLÜ SÖZ: "Öğrenmek pahalıdır, ama bilmemek çok daha pahalıdır." H. Clausen EĞİTİMİN GÜLDÜRÜSÜ İki öğrenci sınavı kaçırır, hocaya: "Arabayla geliyorduk, lastik patladı, sınava yetişemedik." derler. Hoca ikisini ayrı ayrı odalarda sınava alır, soru iki kelimedir: "Hangi lastik?" ANLIYORUM fakat bir türlü konuşamıyorum

ANLIYORUM fakat bir türlü konuşamıyorum

AZMİ AKSOY Etkiliyorum Toz olma sanatı Her evde biraz hırgürün, hayatın tuzu biberi olduğunu söylerler. Ama bu tip atışmaların hiç yaşanmamasının daha iyi olduğu kanaatindeyiz. Çünkü başlatması kolay, ama kontrolü zor olan işlerin nereye gideceği kestirilemez. Mesela, yakılan ateşin, ani bir rüzgârla her an büyük bir yangına dönüşme ihtimali vardır. Üstelik ateşi yakanın kendisi de olmak üzere kimleri, neleri ve nereleri yakacağı da bilinemez. Evdeki herhangi bir gerginliği, anne karnındaki bebek bile hissederken ebeveyn arasında, hem de çocuğun yanında yaşanan tartışma ve kavgaların onu nasıl etkileyeceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Fırtınalı havada emniyetli bir yere çekilip havanın sakinleşmesini beklemek ne kadar mantıklı ise bu tür durumlarda da benzer şekilde hareket etmek o kadar lüzumludur. Çünkü bir müddet sonra fırtına dinecek, bulutlar dağılıp hava açacak ve güneş çıkacaktır. Yeri gelmişken şu eski hikâyeyi anlatmamak olmaz: Arkadaşları, yeni evli gence, bir çay sohbetinde: "Sen evleneli neredeyse bir sene oldu, ama maşallah sizin evden çıt çıkmıyor, siz hiç tartışmaz mısınız?" diye sorarlar. "Hayır" diye cevaplar yeni evli genç ve ilave eder: "Akşam işten geldiğimde, kapı açılınca hanıma şöyle bir bakarım. Eğer hanım, eteğinin ucunu belinde topladıysa bilirim ki hanımın günü iyi geçmemiş ve havası yerinde değil. Hiç ekmek, yemek sormadan usulca mutfağa süzülür, aceleyle birkaç lokma atıştırır ve ortalıktan toz olurum. Olur ya bazen de benim asabım bozuk olur. O zaman fesin püskülünü her zamankinin aksine soldan sarkıtırım. O da bunu görür, asabi olduğumu anlar ve hiç sesini çıkarmaz, hemen yemeğimi, çayımı hazır eder. Etrafımda pervane gibi döner. Bu nedenle biz hiç kavga etmeyiz. Dinleyenlerden biri: "Peki birader, kapı açıldı, yenge eteğin ucunu belinde toplamış, sen de fesin püskülünü soldan sarkıtmışsın. İki taraf da asabi, o zaman ne olacak?" diye sormuş. Ötekiler de "Hah! Şimdi ne olacak?" demiş. Genç gülümsemiş. "Bundan kolay ne var, fesin püskülünü hafif bir fiskeyle soldan sağa atarım" demiş. Türkçemizde "alttan almak" diye bir deyim vardır. Yani, sert konuşan bir kimseye yumuşak bir üslupla yaklaşmak... İcap ettiğinde, alttan almanın, kimseye bir zararı dokunmaz. Bilakis tabak, çanak kırılmaktan, çocuk azarlanmaktan, evin kedisi de dayaktan kurtulur. Alttan almak mı, yoksa altta kalmak mı? Tercih sizin. ANLIYORUM fakat bir türlü konuşamıyorum
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.