Anne beni keşfet!

A -
A +
DR. A. FARUK LEVENT SORULARINIZI CEVAPLIYOR... SORULARINIZ İÇİN... faruk.levent@ marmara.edu.tr 0 212 639 68 81 Sekiz yaşında bir erkek çocuğum var. Sınıf öğretmeni, oğlumun sınıfta çekingen ve içine kapanık bir görüntüsü olduğunu aktardı. Hatta sınıfta kendine güven problemi yaşadığını söyledi. Oğlum ev içinde normal ve sosyal bir çocuk. Onun kendine güvenini desteklemek için neler yapabilirim? (İstanbul'dan bir okurumuz) Saygıdeğer okuyucumuz, bazı insanlar çevreleriyle sağlıklı ilişkiler kurmakta zorlanır, etrafındakileri fazlaca eleştirir, her şeyi bildiğini düşünür veya çok suskun, çekingen, ürkek tavırlar sergiler. Bu tür özellikler göstermek, özgüvenin yeterince gelişmemiş olmasının bir işaretidir. Özgüven en genel anlamıyla kişinin var olan özelliklerinden memnun olması ve karşılaştığı durumların üstesinden gelebileceğine inanmasıdır. Bu tanıma bağlı olarak şu çıkarımı yapabiliriz: Kendimizden memnun olmak ve yapabileceğimize inanmanın birinci şartı kendimizi tanımaktır. Kendini tanımanın yolu ise fiziksel, zihinsel, duygusal ve psikolojik olarak sahip olduğumuz özelliklerin farkında olmak ve bunları doğru bir şekilde değerlendirmektir. Yani neleri yapabileceğimizi, neleri yaparken zorlanacağımızı, duygularımızı, düşüncelerimizi, istek ve ihtiyaçlarımızı, güçlü ve zayıf yönlerimizi, amaç ve değer yargılarımızı, yeteneklerimizi ve becerilerimizi tanımamızı ve bunların farkında olmamızı ifade eder. Kendimizi tanıdığımız ölçüde toplum içinde bir yer buluruz. Dolayısıyla yaşadığımız çevrede yerimizi belirlerken kendimize karşı bakış açımız özgüvenimizi oluşturur. Buraya kadar özgüveni kısaca açıklamaya çalıştık. Peki, çocuklarınızın özgüven geliştirmesine nasıl yardımcı olabiliriz? > İnsan, küçük yaşlardan itibaren kendini gösterme, kendini ifade etme ve etrafı tanıma çabası içindedir. Anne-baba olarak çocuğumuzun bu yönde yaptığı girişimlerin desteklenmesi, onun uzaktan izlenerek rahat bırakılması önemlidir. > Zihinsel yeteneklerinin gelişimi büyük oranda erken çocukluk döneminde şekillendiği için çocuğa bu yönde gelişmesini sağlayıcı kitap, dergi veya aktif öğrenmeye dayalı soru-cevap/yap-boz çalışmaları yaptırabiliriz. > Sanatsal ve sportif faaliyetler açısından ortaya koyduğu ürünleri her zaman için sözel olarak desteklemeli ve asla "Olmadı!", "Yapamıyorsun!" gibi ifadeler kullanmamalıyız. Unutmayalım ki sanat ve spor rahatlamak için yapılır, başarılı olmak için değil! > Çocuğumuzun belli konularda düşüncelerini sormamız, onun duygularının, gözlemlerinin ve tercihlerinin değerli olduğunu düşünmesini sağlayacaktır. Örneğin, öğle yemeğinde ne yapabileceğimizi ona sorabiliriz. > Çocuğumuzun özellikle iyi olduğu konularda başka bir çocuğa yardımcı olması için sınıf öğretmeniyle görüşebiliriz. İyi bildiği bir şeyi bir başkasına anlatabilecek seviyede olmak, çocuğun başkalarıyla konuşma becerisini ve özgüvenini artıracaktır. > Çocuk bazen arkadaşlarıyla beraberken kendinden endişe duyabilir ve özgüveninde düşüş işaretleri (suskunluk, mutsuzluk, bıkmışlık, aşırı hırçınlaşma, sürekli şikâyet etme, ortamlardan kaçma vb.) gözleyebiliriz. Bu gibi durumlarda olayları bize anlatmasını sabırla beklemek en faydalı iş olacaktır. Anlattığı zaman da ona ne yapmayı düşündüğünü sormalıyız. Çözüm yollarını kendisinin bulması ve bu konuda sadece küçük sorularla yönlendirme yapmamız kendini daha iyi hissetmesini sağlayacaktır. > Çocuğumuzun yapmaktan hoşlandığı, başarılı olabileceğine inandığı, ilgili ve yetenekli olduğu alanda bir hobi edinmesi onun sosyalleşmesi ve özgüveninin gelişmesi açısından faydalıdır. > Ona hem ev içinde hem de ev dışında sık sık sorumluluk vermeye çalışmalıyız. > Son olarak başarıları ve başarısızlıkları, sevgimizle ve varlığından duyduğumuz gururla ilişkili olmamalıdır. Aksi hâlde çocuk başardığı sürece sevileceğini düşünür. Ve insanlar hayatlarının her döneminde başarılı olamayabilirler. Başarısızlık yaşadıkları zaman çevresindekilerden destek alırsa kendilerini toparlama şansları daha fazla olacaktır. Bu desteği alabilmesi için çocuk, her ne olursa olsun sevildiğini bilmelidir. PENCERELER Ahmet Rasim Akdağ ahmetrasim.akdag@ihlaskoleji.com Hakkında bilmediğiniz 3 şey: SÜT 1 mililitre sütte 420 bin akyuvar bulunuyor > İnsanoğlu, 5000 yıldan beri süt içiyor. Bu konudaki ilk deliller Dicle ve Fırat Nehirleri arasında kurulan Sümer medeniyetinin Ur kentinde bulunmuştur. Büyük besin değerine sahip olan sütün, insan hayatındaki yeri insanlık tarihi kadar eskidir. MÖ 26. yüzyıla ait Babil kabartmalarında süt ve süt kesiği temalarının işlendiğini görüyoruz. Yine MÖ 8. yüzyılda Homer'in yazılarında süt, süt kesiği ve peynirle ilgili anlatımlara rastlanır. > 1 litre sütün meydana gelmesi için süt bezlerinden 500 litre kanın geçmesi gerekir. Sütteki akyuvar sayısı, sütün sağlıklı olup olmadığı hakkında esas ölçüdür. Almanya'da 1 mililitre sütte ortalama 235 bin, İngiltere'de 420 bin akyuvar mevcuttur. > Sütün kalitesi hakkında ikinci kriter, mikrobik canlıların sayısıdır. Sıhhatli bir inekten sağılan süt, memeden çıkarken steril (mikropsuz) olmasına rağmen çevre tesiriyle mikroplarla temasa geçer. Birçok ülkede 1. kalite sınırı, mililitrede 100 bin mikroorganizmadır. Bu miktar mililitrede 1 milyon adeti aşınca tat değişmesi meydana gelir. KARMA SÖZLÜK -?Sözlüklerden seçmeler... Saniyelik saflıklar > Sürü hâlinde gezen köpekleri, üzerlerine koşarak korkutmaya karar vermek. (citro) > Otobüsten inerken dönüp içerdeki insanlara "hadi eyvallah!" demek. (tool) > Çıkardığım çorapları çamaşır makinesi yerine klozete atmam. (straiusfransius) > Bir arkadaşımla telefonda konuşurken evin içinde dört dönüp "Abi bir saniye, telefonumu bulamıyorum sonra konuşuruz" demek. (delinindenizi) EV HÂLLERİ... 8'de adam mı aranır? Evlerde yaşanmış ilginç diyaloglar. Siz de gönderin (mail adresimiz yukarıda) sizi de rezil edelim: (Sabah saat sekizde S'nin teli çalmıştır. R de uyanmıştır lakin ses çıkarmaz. S'nin görüşmesi bitince R'nin yanına gelir.) S: Ya sabahın sekizinde insan mı aranır? R: Kimmiş hafız? S: Ablam. R: Rüyada mı görmüş? S: Herhâlde, ne bileyim. R: Hımm... Anladım hafız, iyi bakalım. (Yatakta duvara doğru döner) S: Yahu niye dönüyorsun sırtını bana. R: Hafız şimdi senle konuşursam uykum açılır. Böyle konuşalım biraz. Dalarım zaten tekrar. Sen de konuşur konuşur gidersin. S: ... tweetçi twitter.com/twtci MoreTwitInMySobriety Biz normal insanların ünlü insanlara göre daha uzun süre evli kalmasına, dilbilgisinde ünsüz uyumu denir. BG Küçükken "Uslu durursan dönme dolaplara gideriz" diye kandırırlardı. Büyüdük, etrafımızda dönmeyen dolap kalmadı. kutup zencisi Bülbülü demir kafese koymuşlar; "Fakirler!" demiş. altan Bir gün Birleşmiş Milletlerden birisi, 1 aydır ellenmemiş öğrenci evi bulaşığına denk gelse 'Hani sizde kimyasal silah yoktu?' diyebilir. ---------------------------------------- Hami Koç - hami.koc@tg.com.tr İhlas Koleji'nden mektup Ruhi obezite Bugünlerde Frankfurt'ta dünyanın en büyük kitap fuarı düzenleniyor. Binlerce yayınevinin yeni yayınlarını görücüye çıkardığı bu fuara katılım her sene giderek artıyor. Bu da aslında insanların her türlü teknolojik gelişmeye inat, sayfa hışırtısından vazgeçmeyeceğini gösteriyor. Yaklaşık 20 yıl önce bazı insanlar; baş döndürücü bir hızla gelişen teknolojinin, yakın gelecekte kitapları yok edeceğini, kütüphane kavramını sileceğini düşünüyorlardı. Ancak uçan araba fantezileri gibi bu tahmin de tutmadı. Kitapları elektronik ortama taşıyabilen her türlü dijital cihaza rağmen insanlar gazeteye, dergiye, kitaba veda edemiyor. Kelimeler, sıfır ve birlerden oluşan dijital ortama taşındığında belki de ruhunu kaybediyor. Kimi insanlar, edebî değeri olan yazıların anavatanları olan kitaplardan, internetin soğuk sayfalarına taşınmalarını içine sindiremiyor. Aidiyet duygusunun kaybolduğu paylaşım sitelerinde gurbeti yaşayan romanlar ve şiirler, sararmış yaprakları özlüyor kimilerine göre. Ancak kuşak farklılıklarının da etkili olduğu bu tartışmalara rağmen herkes aynı fikirde birleşiyor: Kitabın yerini hiçbir şey tutamaz. Ama her konuda olduğu gibi bu konuda da aşırı uçlarda olmamak en doğrusu herhâlde. Bilgisayar ve interneti kucaklayıp kitapları evden atmak ne kadar yanlışsa teknolojiye düşmanlık etmek de o kadar yanlış. Çünkü okuma aracımız ne olursa olsun, asıl önemli olan içeriktir. Bu bakımdan internet çok daha tehlikeli bir labirent. Çocuklarımız internette Orhan Veli'nin bir şiirini ararken cinsel içerikli reklamların bulunduğu yollardan geçiyor. Fen ödevi için araştırma yaparken biyolojik konulara dalabiliyorlar. Bu yüzden çocukları kitaplardan uzak tutmamak gerekiyor. Babasından kitap isteyen bir çocuğa, "Ne kitabı oğlum! Ben sana istediğin her şeyi internetten bulurum." demek çok yanlış. Bilimsel araştırmalar, evinde kütüphane bulunan çocukların çok daha başarılı olduklarını gösteriyor. Çünkü kitaplar çocuklara bir okuma ve araştırma disiplini sağlıyor. Kitap almak için kitapçıya gidildiğinde çok satan kitaplar rafına yönelmek de çağımızın bir hastalığı. Kıyafet seçiminde modayı takip etmek normal. Ancak kitap seçiminde çoğunluğun seçimine uymak kadar mantıksız bir şey olabilir mi? Hele çocuklarımıza kitap seçerken çok daha dikkatli olmamız gerekiyor. İçinde her türlü yiyeceğin satıldığı bir restoran düşünün. Bu restorana çocuğunuzla girdiğinizde anne-baba olarak sağlığa faydalı yiyeceklere yönelmek istersiniz. Eğer çok satılan yiyeceklerin bulunduğu bölüme yönelirseniz, masanıza muhtemelen hamburger, patates kızartması ve kola gelir. Öyleyse çocuklarımıza kitap seçerken kriterimiz kitabın ne kadar çok kişi tarafından tercih edildiği değil, çocuğumuzun ruh sağlığına ne kadar çok faydalı olacağı olmalıdır. Çocuklarımızda giderek artan ruhi obezitenin en büyük sebebi düzensiz bilgi tüketimidir. Bu vesile ile sağlıklı bilgi tüketimi dileklerimle, sevdiklerinizle huzurlu bir hafta diliyorum efendim.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.