Ceza ve ödül çocuğunuzun kişiliğini geliştirir

A -
A +
Psikolog GÖKHAN ERGÜR Dokuz yaşında bir çocuk çabucak akşam olmasını neden ister? Okuldan sıkılmıştır, akşam gezmeye gidecektir, doğum günü kutlaması yapacaktır ya da Almanya'dan kuzeni gelecektir (Hoş, ben Almanya diye bir yerin olduğunu on dört yaşında öğrenmiştim). Ama benim nedenim bunlardan hiçbiri değildi. Ben sadece yoruluyordum, hem de çok. Sıska kollarımın ağır yükleri taşırken titrediğini hissediyordum, güneş tam tepemdeyken Allah'a dua ediyordum "Rabbim ne olur biraz rüzgâr!" diye. Sonra terliyordum, şakaklarımdan akan ter gözlerimi yakıyordu, ben de bunu fırsat bilip küçük siyah gözlerimle içimi çeke çeke ağlıyordum. Ama bırakmıyordum sırtımdaki yükü, annesi olmayan bir çocuğun babasını üzmeye hakkı yoktur diye düşünüyordum. Ben böyle düşüncelere dalmışken arefe akşamı babam bir poşet uzattı, (Poşetin ne olduğunu da o akşam öğrendim.) yüzüme baktı "Evlat yarın bunları giy" dedi. Ceza ve ödül çocuğunuzun kişiliğini geliştirirÖdül-ceza sistemini kullanın Ödül-ceza sistemi, çocuk eğitiminde önemli bir yere sahiptir. Ebeveynlere ceza kelimesi biraz itici gelse de bu durum sanıldığı kadar kötü şeyler ifade etmemektedir. Ödül, terminolojik olarak bireyden istenilen davranışın pekiştirilmesi durumudur. Mesela; yazılı sınavdan yüz puan alan öğrenciye annesinin bir kitap alması ya da çocuğunu hafta sonu lunaparka götürmesi gibi. Ceza ise istenmeyen bir davranışı ortadan kaldırmak için kullanılır. Mesela; ödevlerini yapmayan bir öğrenciye bir hafta boyunca televizyon izlememe cezasının verilmesi. Çocuk, aldığı ödüllerle mutlu olacak ve bu davranışı tekrar etmek isteyecek. Ceza durumunda ise yaptığı davranışın kötü olduğunu ve kendisi için olumlu sonuçlar doğurmadığını fark edip bu davranıştan vazgeçecektir. "Yokluk" ne demek? Ödül-ceza sistemini kullanmamız için somut olarak varlığın ve yokluğun ne olduğunun bilinmesi gerekir. İçinde yaşadığımız dönemin adı "varlık çağı" aslında, yokluğun esamesi bile okunmuyor artık. Her şey var, her şey kolay, ulaşmak mümkün. Çok parası olduğu hâlde televizyon satın alamayan, isim yazdırıp aylarca sıra bekleyen zengin aileleri birçoğunuz duymuştur. Bunun adı yokluktur işte, yoksulluk değil. Tramvay durağında Bayezit yönüne gidecek tramvayı beklerken iki hanımın konuşmasını bir kız çocuğu böldü "Anne, yokluk ne demek?" Annesi bir şeyler anlattı uzun uzun. Tramvay geldi, kalktık, sessizce trene bindik ve bir yol boyunca yokluğun neden bilinmediğini düşündük. Çocuğunuza hayır demeyi öğrenin Çocuklara artık hayır diyemiyoruz, ağlamalarına ve "Bir daha konuşmayacağım seninle!" tehditlerine kanıp isteklerini acilen yerine getiriyoruz. Sabretmeyi, beklemeyi; kısacası hayatta onlara kuvvet katacak şeyleri öğrenmelerine engel oluyoruz bu şekilde. Dışarıda akıp giden hayat, çocuk büyüdüğünde ona her istediğini vermeyecek, anne ve babanın fanusu günü gelince kaybolacak. Ve ne yazık ki yaşamak başlı başına bir mücadele artık. Lise sınavları, üniversite sınavları, iş bulma, ev bulma, iyi bir hayat yaşama, bunların hepsi zorluk ve dirayet gerektiren, yeri geldiğinde başarısız olacağımız, sabredeceğimiz olaylar. Israrla ve üzerine basa basa söylüyorum: "Çocukların her istediğini yaparak onlara kötülük yapıyoruz." Sık sık şu ve şuna benzer sözler duyarım: "Arkadaşlarından geri kalmasın, Neşelerin oğlunda varmış o telefondan, bizimkinin neden boynu bükük kalsın, hangi çağdayız artık, tabletsiz çocuk mu olur?" Olur efendim, gayet de güzel olur. Şöyle bir tablo hayal edin; babaya çocuğunuzun olumlu davranışlarını ödüllendirelim diyorsunuz, bu sayede çocuğun başarısını arttırmayı hedefliyorsunuz. Ama aldığınız cevap "Benim çocuğumun her şeyi var zaten, odası oyuncak kaynıyor ve onu pahalı bile olsa hiçbir şey mutlu etmiyor, heveslendirmiyor". Ne demek istediğimi daha iyi anlamışsınızdır sanırım. "Elimde tuttuğum poşet bir ışık huzmesi gibi parıldıyordu, mutluluk denilen duygu o an yaşadığım şeydi galiba. Şaşkınlıkla bir poşete bir de babama baktım, koşup babamın ayaklarına sarıldım: Babam benim, babam, bayramımı bayram eden babam". Heyecanla poşeti açtım, içinden şahin gibi bir kara lastik ayakkabı çıktı, yamalı mintanımla hemen yere eğilip parlattım yeni ayakkabılarımı. O gece bayram namazına kadar mutluluktan uyuyamadım, ayakkabılarım yastığımın yanı başındaydı". Babam bu hikâyesini bana her anlatışında gözleri dolar ve "Sizler çok şanslısınız evladım." der. Evet, bizler çok şanslıyız, çocuklarımız da öyle, peki bizler bu şansı değerlendirebiliyor muyuz? Asıl mesele bu işte. PENCERELER Ahmet Rasim Akdağ ahmetrasim.akdag@ihlaskoleji.com Hakkında bilmediğiniz 3 şey: GÖZLÜK Cam endüstrisinin ilk merkezi Venedik > 8. yy. Mısır hiyerogliflerinde elde edilen bulgulara göre "basit cam mercekler"den söz edilmekteydi. Görme bozukluğunu giderme amaçlı gözlüklerin ise 12 yy. sonları ve 13. yy başında cam endüstrisi gelişmiş olan Venedik'te kullanıldığı, bugünkü kullanım şekline en yakın hâlinin İngiliz Bilim Adamı ve Filozof Roger Bacon tarafından yapıldığı bilinmektedir. > İlk başlarda gözlük, elle tutulan "lorgnette" denen modeldeyken daha sonra "kelebek" adı verilen, gözlerin önüne, burun üstüne oturtulan model geliştirildi. "Monokl" denen ve tek gözde, göz çevresi kaslarıyla sıkıştırılarak kullanılan modeller gibi aşamalar geçiren gözlük, 1727 yılında Londra'da Edward Scarlett'in gözlük sapını bulmasıyla bugünkü şekline kavuştu. > İlk gözlükçü dükkânı 1783'de Philadelphia'da açıldı. Önceleri elde üretilen gözlük, daha sonra fabrikasyon üretime geçerek maliyetlerinin de düşmesiyle çoğalarak yaygınlaştı. KARMA SÖZLÜK Felix atlarken kız arkadaşının çektiği mesaj > "22 cvpsz arm brktm 1 kere geri dnmdn. uzydsn dmk beni ihml etmn anlmına glmyr. hiç mi zmnn yok. hiç mi mrk etmyrsn. çok üzyrsn beni felix" 2 dakika sonra: "msj ulşmd diyr. iyonsfre grnce beni arrmsn?" (simlock) > "annem sorp duruyr, nedn seni de götrmems atlamya diye :/ cvp veremyrm!" (nikim yok benim) > "nyse sn uzaydasn glba bn mşgl etmym:s" (would you erase me) > "atlamadn önce bni sevdiğini söylemni bklerdm:((" (beygir) > ben senden bir bardak su istesem benim için kalkıp mutfağa gitmezsin,canın istesin kendin için uzaya çıkarsın.yeter artık bu davranışlarına katlanamıyorum ben !!! (aklımın stagflasyonu) > aferin yanii, bugün aslının doğumgününe gidecektik yaptığına bak. rezil ettin beni, senin yuzunden tek basıma gidiyorum. sana iyi eglenceler. umarım mutlusundur. (laranja) > "atlamadan önce o eli kime salladın bakiyim sen!!!111!!11!!" (morphling) > uzaya gidebilirsin dememiştim, uzayabilirsin demiştim. bitti. net. (asteko) > - kaç saattr bi kre bile aramdn, msj bile atmdn. bi msj atck ble vaktn ykmydu. tvalete ble mi gtmdn. bni hc dusnmysn, sdce kndini dusunysn. sni mrk ediyrm ama anldm ki sn bni etmysn. dha dsncli olmni beklrdm.. (ooioo) > aşkımm evin anahtarı sende kalmış. acil eve gitmem lazım. anahtarı atıver bizahmet (geometriksel) > - babam sigortalı bi işe girsin, öyle uzaydan atlamakla olmaz bu iş diyo. (alexdelarge) tweetçi twitter.comAhmedRAkdag Zihinselkaos Ferrari bile olsan yeri geldiğinde halk otobüsünün arkasından gitmeyi bilicen. Duygu Diyebirisii Biri de çıkıp demiyor ki, ''Yumurtanın sarısı neden turuncu?'' Lan!!? ANNE SİNİR KATSAYISI ÖLÇME TESTİ. HARFLER AZALDIKÇA SİNİR ARTAR. Örnek: çekil şurdan (az sinirli), çekşudan (sinirli), çeşeşudn (kaç hemen) Laf TReni Bazı insanların konuşacak kadar zekâya, ya da susacak kadar edebe sahip olmaması; hayattan soğumam için yeterli bir sebep. Tumblr. 12 sene okucaz sadece diploma vercekler, insan bi televizyon falan da verir. Parça TL atsalar da kafi :/ Hami Koç - hami.koc@tg.com.tr İhlas Koleji'nden mektup Pirzola ağaçta mı yetişir? Bayramlar sevinmeyi öğretir bize. Dünyanın bütün derdini, tasasını unutturur, bir nefeslik mola aldırır. Vitrinlere hapsolmuş misafir tabaklarını çıkarır, insana hasret salonların tozunu alır. En gözü yaşlı coğrafyalarda bile hüzün rafa kalkar, sevinç yatıya kalır. Bayram, çocuklara kıyafet, fakirlere ziyafet, zengine hayır vesilesidir. Ancak bu güzel tabloyu lekelemek için birileri uğraşacak yine. Keşke yanılıyor olsam ama her bayram olduğu gibi bu bayramda da birkaç işgüzar yollara düşecek. Sakar bir kasap arayacak veya ipini koparan bir dananın peşine takılacak... Ve haberin sonuna yapıştırılan çatık kaşlı sloganlar, yapılan hayvan katliamına (!) ağıt yakacak. Uzmanlar, "Aman çocuklarınızı kesim yerlerine yaklaştırmayın!" diye endişeli yüzlerle konuşacaklar. İnadına birileri yine şeker bayramınızı kutlayacak. Velhasıl, cehaletinin kurbanı olanlar, bu kurban bayramında da rahat durmayacak. Cam fanusun içinde yetişen çocuklarımızın durumu zaten vahim... Beton yığınları arasında dünyadan habersiz yaşıyorlar. Hiç köyde zaman geçirmemiş bir çocuğun tarhanayı bitki zannetmesi normal. Ama bir yazarımızın dediği gibi: "Çocuklar en azından pirzolayı ağaçta yetişiyor zannetmesinler." BOŞ KALAN SIRALAR Türkiye'de farklı üniversitelerde 15 tane fen edebiyat fakültesi için YÖK tarafından açıklanan toplam 855 kontenjan için sadece 44 öğrenci kayıt yaptırmış. Yani fen edebiyat bölümlerinin matematik ve fen bölümleri boş kalmış. Eskiden üniversitelerin öğretmenlik bölümleri hep mahzun kalırdı. Mesela yabancı dilde tercih yapan öğrenciler, üstlere hep edebiyat bölümlerini yazar, "ya tutmazsa" diye en sona birkaç tane de öğretmenlik bölümü eklenirdi. Ama artık işin rengi değişti. Sıraların boş kalmasına üzülüyoruz elbette ancak burada sevinmemiz gereken bir şey var, o da şu: Öğretmenlik ülkemizde değer kazanıyor. Fen edebiyat fakültesi mezunlarının elinden formasyon eğitiminin alınmasıyla kontenjanların boş kalması bunu gösteriyor. Öğretmenlik bölümlerinin puanları arttıkça, eğitimin geleceğiyle ilgili umudumuz da artıyor. Bilvesile aziz ülkemizin sevgili öğretmeleri başta olmak üzere, okuyucularımızın Kurban Bayramı'nı tebrik ediyor, sıhhat ve afiyetle huzurlu bir hafta diliyorum efendim. Not: Üzüntü ve mutluluğu birlikte yaşadığım geçtiğimiz haftalarda; bizzat gelerek, iletişim araçları ile bana ulaşarak, beni ve ailemi bir an yalnız bırakmayan, başsağlığı ve tebriklerini bildiren, başta büyüklerimiz olmak üzere bütün dost ve akrabalarıma dua ve şükranlarımı arz ederim. Eğitim ajandası 3. Türkiye Üstün Yetenekli Çocuklar Kongresi Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölümü, 3. Türkiye Üstün Yetenekli Çocuklar Kongresi'ne ev sahipliği yapacak. Ülkemizdeki üstün yetenekli çocukların ihtiyaçları, mevcut durumu ve geleceğe dönük yapılması planlanan çalışmaları bilimsel bir platformda paylaşmak ve tartışmak amacıyla 14-16 Kasım 2012 tarihinde Ankara'da 3. Türkiye Üstün Yetenekli Çocuklar Kongresi düzenlenecektir. Kongrenin ana teması "Mevcut Durum, Gereksinimler ve Geleceğe Bakış" olarak belirlenmiştir. İstanbul Çocuk ve Gençlik Sanat Bienali İlki İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı tarafından desteklenerek 65 bin izleyiciye ulaşan "İstanbul Çocuk ve Gençlik Bienali"nin ikincisi, 6 Kasım - 6 Aralık 2012 tarihinde gerçekleşiyor. İl Milli Eğitim Müdürlüğü ortaklığıyla düzenlenen bienal, Beyoğlu'ndan Tuzla'ya, Kadıköy'den Sultanbeyli'ye 39 ilçenin özel ve kamu okullarında öğrenim gören öğrencilerle; sokakta çalışan, suça bulaşmış, cezaevinde bulunan, cezaevinde doğmak zorunda kalan çocuklar ve özürlüler gibi dezavantajlı grupları da kapsamaktadır. Çocuklara ve gençlere yönelik güncel sanat etkinliklerini kapsayan "İstanbul Çocuk ve Gençlik Sanat Bienali" 6 Kasım-6 Aralık 2012 tarihlerinde; şehir hatları vapurları, Kadıköy'deki Karaköy İskelesi, Şirketi Hayriye Sanat Galerisi ve Taksim Meydanı'nda gerçekleştirilecek.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.