Ona iyiliği öğretin

A -
A +

Gökhan Ergür - PSİKOLOG gokhan.ergur@ihlas.com.tr Toplumsal duyarlılık, yaşadığımız dünyayla ve olaylarla ilişki kurmak ve bu konuda sorumluluk almaktır. Toplumsal duyarlılık; başkalarının ihtiyaçlarını, problemlerini, sıkıntılarını görüp onlara yardım etme ve çareler aramayı gerektirir. Bu çareler maddi ya da manevi olabilir. Örneğin; soğuk havaların hâkim olduğu şu günlerde ihtiyaç sahibi birine kıyafet yardımında bulunmanın ne derece erdemli ve faydalı bir davranış olduğunu çocuğumuza anlatabiliriz. Bu iyiliğin gizli yapılması; durumu iyi olan insanların ihtiyaç sahiplerine yardım etmesi gerektiğini çocuklara izah edebiliriz. İyilik, sadece para ile yapılan bir şey değildir. Yolda insanların geçişini engelleyen bir tahta parçasını kaldırıp kenara koymak bile toplumsal duyarlılığın bir parçasıdır. Çocukların duyarlılık sahibi olmaları, ailelerin de faydasınadır. Cahit Zarifoğlu'ndan kısa bir hikâye okumuştum. Anne, baba, çocuk ve büyükbabadan oluşan bir ailede; evin büyükbabasına türlü eziyetler edilir, büyükbaba sofraya bile oturtulmazmış. Büyükbabanın yemeği tahta bir tepsiye dökülüp büyükbabaya öyle verilirmiş. Bir gün, çocuklarını bahçede bir tahta parçası ve bir testereyle gören anne-baba, çocuklarına "Ne yapıyorsun?" diye sormuş. Aldıkları cevap son derece manidar olmuş: "Yaşlandığınızda yemeğinizi yemeniz için size tahta bir tepsi hazırlıyorum!" Zamanın getirdiği bireyselleşme, çocukların sosyal ve akademik başarılarını da etkilemektedir. Çevresinde olup bitenlerden haberdar olmayan, sadece iç dünyasına kapanan çocuk başarısızlığın pençesinden kurtulamayacaktır. Hayat, sadece bolca soru çözüp uzunca süre ders çalışmak ve tam puanlar almaktan ibaret değildir. Bunun yanına bir de ruh sağlığı düzgün ve duyarlı çocuklar eklemeliyiz. Çevre kampanyalarına katılan, engellilere yardım eden, huzurevlerini ziyaret eden, mavi kapak toplayan, kütüphanelere kitap yardımında bulunan kısacası toplumsal duyarlılığı üst seviyede olan çocuklar yetiştirmemiz gerekmektedir. Peki, aileler çocuklara bu duyarlılığın kazandırılması için neler yapmalıdır? Her şeyden önce anne ve baba çocuğa model olmalıdır. Ebeveynlerin faydalı işler yapmadan çocuklarından böyle bir duyarlılığa sahip olmalarını beklemesi hayalcilikten öteye geçmez. Onlarla yetişkin insanlarla konuşur gibi konuşulması gerekir. Çocuklarınızla ölümler, afetler ve savaşlar gibi kötü durumlarla ilgili konuşun; hayatın zorluklarını, tehlikelerini ve bunlara karşı neler yapılması gerektiğini onlara anlatın. Çocuklara iyilik yapma fırsatı vermeliyiz ve bunu bir ödev olarak görmelerini sağlamalıyız. Onları toplum hizmetiyle ilgilenen vakıflara götürüp bu vakıfların çalışmaları hakkında bilgilendirmeliyiz. Çocuk, bu vakıfların projelerine katılarak hem sosyal becerilerini geliştirecek hem de toplum ve doğa için iyilik yapmanın tadına varacaktır. PENCERELER Ahmet Rasim Akdağ ahmetrasim.akdag@ihlaskoleji.com HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ 3 ŞEY: KALEMTIRAŞ Kalemtıraşın tarihi > Kalemtıraş bulunmadan önce kalem bulunmuştur ve insanlar kalemlerini açmak için bıçak kullanmaktaydı. Tarihte 1828 yılında Fransız Bernard Lassimone'nin kalemtıraş için patent alan ilk kişi olduğu görülmektedir. Kalemtıraşın keşfini takiben, bu küçük ve işe yarar alet ile ilgili birçok geliştirme ve yenilik yapılmıştır. Lassimone buluşundan sonra Therry des Estwaux, 1844 yılında mekanik bir kalemtıraş ile ortaya çıktı. Patent alması biraz uzun sürdü. 1865 yılında patentini aldı ancak birçok şirket zaten seri kalemtıraş imalatına başlamıştı. 1880'ler ve 1900'lerin başında, kalemtıraş, Avrupa ve Amerika'da birçok türde geliştirildi. Elektrikli kalemtıraşlar 1917 yılında piyasaya sürüldü. 1897 yılına kadar 6 bıçaklı kalemtıraşlardan 30 bıçaklı olanına kadar bir çok kalemtıraş yapıldı. 1897 yılında, John Love (Massachusetts) Love Kalemtıraşları patentini aldı. > Osmanlı'da her sanatkâr, kendi eseri olan kalemtıraşa; pirinç, gümüş ve altından olmak üzere parazvanaya yakın bir yere damgasını koyardı. Bu mühürler; armut, kalp, şişe biçiminde yapılırdı. Kalemtıraşı yapan şahsın adı, buraya kabartma olarak çıkardı. Kalemtıraşçıya, peştamal kuşanırken, yani diploma alırken, bir mahlas verilirdi. Bu mahlas, bir başka meslektaşı tarafından kullanılmayan ve sonu "i" ile biten bir isimdir. Muhyi, Medhi, Recai gibi. > Osmanlılarda kalemtıraşçılık bedii (güzel) sanatlardan sayılırdı. Her devirde sanatında mahir birkaç kalemtıraşçı bulunurdu. On yedinci yüzyılda Galatalı ve İstanbullu iki Recai; son yüzyılda isimleri hürmetle anılan Fenni ve Yümni Recai'lerden sonra gelen ustalardandır. On dokuzuncu asrın başlarında Safi, Kemali, Sıtki, Bursalı Hüsni gibi değerli kalemtıraşçılar yetişti. Yarım asır evvel, Hacı Resmi, eserlerinde, eski kalemtıraşçıları unutturacak bir kabiliyet gösterdi ise de ömrü uzun sürmedi. Son zaman kalemtıraşçıları Horhor'da oturan Muhyi ile Zeki, Sıtkı ve Rıza idi. KARMA SÖZLÜK -?Sözlüklerden seçmeler... İğrenç espriler neden komik - Sen hiç maydanozun arkasına saklanmış bir insan gördün mü? -Hayır. - Demek ki iyi saklanmış. (onlar bu dilden anlar) *** - İstiklal Marşı okunurken herkes hazır ola geçmiş, bina yıkılmış. Neden? -Neden? -Çünkü hazıra dağ dayanmaz. (striteraksli silikonlastik ...) tweetçi twitter.com/twtci NSF (WTF!) Dur bi şu koyunu Osman Ağa'nın koyununun bacağından asmaya çalışayım. Emre Altan -Hanım kararımı verdim. Ev alıyorum. +Dur bi yaa dur. Bi çılgınlık yapıp komşu mu alsak acaba Selim? fatma pabucuyarım Dostum bana şurdan bir porsiyon acılı söyler misin? Nedim Oruç -Doğru mu söylüyorsun -Evet -Çık git bu köyden -Abi yapma ya bu dokuzuncu köy oldu. kareligömlek +hanım bizim patlıcanı kim çaldı sence? -kırağı çalmış olabilir +patlıcan acı mıydı -evet +cıkkkk. Hırsız kırağı değil. atilla cıkcık Bu kargayı beslesem napar acaba zeynep Bu musluk damlatıyo ya, göl oldu buralar. artizzz Beyler ağalar Bağdat ne tarafta? -------------------------------------------- İhlas Koleji'nden mektup Hami Koç hami.koc@tg.com.tr Ne kadar cüretkârmışız! İhlas Koleji olarak iki senedir AB Comenius programları kapsamında koordinatör ülke olarak bir çevre projesi yürütüyoruz. İspanya, İtalya ve Macaristan'la ortak olarak yürütülen bu projenin amacı, farklı profillere sahip insanlarla mülakatlar yaparak çevreyle ilgili farkındalığı artırmak ve gerekli adımların atılması için yetkililere bilimsel veriler sunmak. Öğretmenlerimiz proje kapsamında Macaristan ve İtalya'ya gittiler. Mayıs ayında da öğretmenlerimiz projede yer alan bir grup öğrencimizle İspanya'ya gidecek ve sonuçları tartışacak. Bu çalışma, öğrencilerimizin özellikle çevre şuuru kazanması açısından mükemmel sonuçlar veriyor. Ancak projede sona yaklaştıkça bazı üzücü sonuçlar olduğunu da görüyoruz. Takvim yaprakları eksildikçe birçok alanda ilerleyen bizler, maalesef çevre bilinci konusunda gerilediğimizi fark ediyoruz. Ortak olduğumuz ülkelerde çevre konusundaki uygulamalar ve genel anlayışla kıyasladığımızda, biraz gerideyiz. Kendi geçmişimize baktığımızda ise daha vahim bir durum var. Yıllar ilerlemiş, biz gerilemişiz. Şimdi okudukça, öğrendikçe çok daha iyi anlıyoruz. Üç yüz yıl öncesinin tablosu meğer çok farklıymış. Mesela çevreyi kirletmek bir Avrupalı alışkanlığıymış. Osmanlı devletinde yere çöp atmak gibi bir mesele olmadığı için bu konuda önlem bile alınmamış. Çünkü Osmanlı insanı kul hakkına riayet ediyor, her hareketinde "Acaba kimseyi rahatsız ediyor muyum?" diye düşünüyormuş. Osmanlı şehir yapılanmasında tabiata şekil verilmemiş, yapılar tabiata göre şekillendirilmiş. 17. yüzyılda yaşamış Fransız Avukat Guer, Osmanlı topraklarına yaptığı ziyarette hayretler içinde kalmış. Sokaklarda sahipsiz kedi ve köpekleri besleyen insanları görünce Şam'da hastalanan hayvanların tedavisi için bir hastane bulunduğunu öğrenince oturup bir hatırat yazmış. Avrupalı, bizim kütüphanemizde bizim geçmişimizden ders alırken biz ders kitaplarında geçmişimizi karalamakla uğraşmışız. Yaşadığımız hazımsızlığın tek sebebinin, beynimize doldurulan sağlıksız, abur cubur bilgiler olduğunu fark etmeden yaşamışız. Şimdi okudukça, öğrendikçe çok daha iyi anlıyoruz. Dedelerimize laf uzatan bizler meğer ne kadar cüretkârmışız! Hedefi on ikiden vurduk Futbolun gölgesi altında unutulmaya yüz tutmuş sporlardan biri de okçuluk. İhlas Koleji olarak okçuluğu yeniden canlandırmak ve öğrencilerimizi bu ata sporuna yönlendirmek için kendimize bir hedef koyduk. Ve çok geçmeden ilk güzel haber geldi: Yıldız Kızlar Okçuluk Takımı'mız bu yıl ikincisi düzenlenen İstanbul Okullar Arası Okçuluk Yarışması'nda 14-15 yaş kategorisinde İstanbul birincisi oldu. Hedefi tam on ikiden vuran öğrencilerimizi tebrik ediyoruz. Değerli okuyucularımıza farkındalığın arttığı huzurlu bir hafta diliyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.