Kahrolduk!

Sesli Dinle
A -
A +

Çok üzgünüz.

 

Bir kâbus gibi üzerimize çöken bu deprem felaketinin tam ortasında tanıdık bütün hüzünleri unuttuk zira bu acının bir tarifi yok. Dünya güzeli şehirlerimiz, güzel insanlarıyla çoluk çocuk, kadın erkek demeden büyük bir imtihanın ortasında kalakaldılar.  

 

Zelzele, bütün ağırlığı ve dehşetiyle çöktü üzerimize.

 

Doğduğum şehir Malatya’yı, Battal Gazi yurdunu ilk defa böyle çaresiz gördüm. Şanlı Maraş ki düşmana karşı kendini savunmuş ve kahraman olmuştu. Antep Kalesi, hiç böyle naçar kalmamıştı. Ah Şanlı Urfa, Ah Hatay, ah Diyar-ı Bekir, Ah yiğit Adana, Hatay, Osmaniye, Adıyaman…

 

Onlarca şehir şu çetin kışın ortasında büyük bir afetle sarsıldı, biz insanlar tarifsiz bir acı ve kederle şaşkına döndük. Böyle bir şeyi hiç kimse tahmin etmemişti, hiç kimse beklemiyordu. Aslında psikolojik bir deprem de geçiriyoruz bir nevi.

 

İki gündür kendime soruyorum. Şehirlerimiz kâğıttan bir maket miydi? Biz maket şehirlerde mi yaşıyorduk? Öyle imiş! Hiç kimse depremi suçlamasın zira suçlu olan deprem değil!

 

Deprem bunu bize yapmadı çünkü! Bunu yapan biziz!

 

Çarpık kentleşmeye göz yuman belediye başkanları, malzemeden çalan açgözlü tüccar, güzelim bahçeli evleri ranta kurban edip, yüksek katlı binalara prim verenler ve sık sık imar aflarıyla bütün bunlara çanak tutanlar suçludur!

 

Ve eserleri asırlara direnen, mühendislik zekâsıyla dünyayı kendine hayran bırakan Mimar Sinan gibi bir dehadan zerre nasiplenmeyen sözde mühendisler, mimarlar ve cahil müteahhitler suçludur! Zelzelenin ne günahı var? Ve bu "katlı mezarlıkları" milyon lira paralarla insanlara pazarlayanlar suçludur!

 

Bakir sayfiye yerlerini, meyve bahçelerini, asla imara açılmaması gereken zeminleri imara açan sözde belediye başkanları, yöneticiler, kâğıda, demire, taşa "secde" eden inşaat şirketleri mutlaka hesap vermelidir!..

 

Binlerce vatandaşımız hayatını kaybederken, binlercesinin enkaz altında kurtulmayı beklediği şu ortamda bunları haykırmanın yeri ve zemini değil biliyorum ancak yüreğimiz yanıyor. Bu yıkılan binaları inşa edenler, bunlara imar ve oturma izni, bina çürük olduğu hâlde sağlam raporu verenler… Bu enkazlardan gelen feryatları duyuyorlar mı? Ne hissediyorlar acaba? Tabii vicdanları varsa!

 

Bu yüksek katlı apartmanları şehirlerin her yanına dikenler, yıl yıl kat sayısını arttırdılar! Zemin itibarıyla üç beş kattan fazlasını kaldıramayan topraklarda birden sekiz, on katlı, on beş katlı binalar yükseldi! Yatay mimarı dendikçe birileri ısrarla ve inatla dikey mimarinin katlarına yeni yeni katlar ekledi. Hem ufkumuz hem de bahtımız karartıldı!

 

Hatırlıyorum, doğduğum şehir Malatya’da oturduğumuz mahallede en fazla 5 katlı evlere imar izni veriliyordu. Bunda ve birçok konuda inat eden, rantiyecilere direnen zamanın Belediye Başkanı Münir Erkal bu nedenle bir daha seçilememişti! Oysa adam mimardı, şehircilik konularında gerçekten çok başarılı bir isimdi ve Malatya’ya çok şey katmıştı. Beş katta ısrar ettiği mahallelerde, sonraları kayısı bahçeleri kesildi, hiç olmayacak yerlere sekiz, on ve on beş katlı binalar dikildi. Dün öğrendim ki o kayısı bahçelerine dikilmiş bir site yerle bir olmuş!

 

Particilikten uzak, doğruları söyleyen, hakkı ve hakikati haykıran insanlara kulak verilmediği için biz bu acıları yaşıyoruz. Biz ne vakit bu topraklarda huzur içinde yaşayacağız?.. Japonya’da deprem öldürmüyorsa bizde de öldürmez! O vakit Japonlar ne yapıyor? Hangi mühendisliklerle binalarını inşa ediyorlar? Öğrenmek ve tatbik etmek çok mu zor? Benim insanım bunu hak etmiyor mu?

 

Başımız sağ olsun Türkiye’m!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.