Dünyanın ipini petrol kopardı!

A -
A +

İlk petrol kuyusu 1859 senesinde ABD'de açıldı. Dünyanın ipi işte o gün koptu. Kuyudan çıkan "canavar" Amerikalının içine girdi sanki. ABD'liler yirminci yüzyılın başlarında demirden yaptıkları otomobilin deposuna benzin koyunca yürümeye başladığını görür görmez kendinden geçtiler; akılları başlarından gitti, canavarlaştılar adeta... Napolyon Bonapart, "Para, para, para" diye nasıl kendini yiyip bitirmişse; Sam amcası da "Petrol, petrol, petrol" diye hırslandıkça hırslandı, petrolü ele geçirmek için sağa sola saldırmaya başladı. Ezeli müttefiki İngilizlerle işbirliği yapıp dünyanın dört bir bucağına ajanlar saldı. Bunların kimi asker, kimi bilim adamı, kimi tüccar kılığındaydı. Hazar Havzası ve Ortadoğu petrol kaynıyordu adeta. Ne var ki bu toprakların tamamı Osmanlı sınırları içindeydi. Osmanlı o günlerde hasta mastaydı ama onun hastası bile çoğunu yüzükoyun yere çakmaya yeterdi. Batılı apışıp kalmıştı, kimsenin bilmediği petrol yataklarının nerede olduğunu biliyorlardı ama ellerini uzatıp alamıyorlardı bir türlü. İngilizler, "Nifak sokalım" diye bir fikir attı ortaya. "Osmanlının bünyesinde birçok etnik grup var. Onları tahrik edersek bu işi bitiririz." Parçala ve yut politikası! Koca Osmanlı toprağı bir anda kum gibi ajan kaynamaya başladı. Bunların en meşhurlarından birisi de Thomas Edward Lawrence (Lavrens) idi. O zamanlar daha yüzbaşı olan Lavrens, kabilelere kadar indi. Kimin kime gıcığı var, kim kiminle kavgalı, Osmanlı'ya kim kafa tutabilir... hepsini öğrendi. Sonra da cebine para koyup eline silah verdiği bu kabileleri Osmanlı'nın üzerine saldı. İngiliz siyaseti işlemeye başlamıştı, Osmanlı artık arkadan vuruluyordu! Uzatmayalım. Osmanlı çadırını yırtan, "Ben Arap milliyetçisiyim" diye bayrak açtı, o da yetmedi Vehhabi olduğunu söyleyerek Osmanlı kumaşından kendine yeni bir çadır kurmaya başladı. Batılılar avuçlarını ovuşturuyorlardı tabii; her şey istedikleri gibi gelişiyordu ne de olsa. Osmanlı'nın bitişi... Kabilelere destek vermek maksadıyla asker de getirdiler Avrupa'dan. Osmanlı'ya kim baş kaldırıyorsa ona para, silah ve de askerî destek veriyorlardı. İngilizler, "Yanınızdayız" diye kabile reislerinin sırtını sıvazlıyor; ardından da, "Siz Osmanlı'nın işini bitirin, biz o gün gideriz" diye teminat veriyorlardı. Bu arada Sovyetler Birliği işin farkına vardı: Burnunun dibindeki Hazar Havzası petrol kaynıyordu ve batının gözü buradaydı. Bunu fark eder etmez Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan... gibi Türk yurtlarını hep birden kendi topraklarına dahil ediverdi: Sene 1920... Afrika ve Ortadoğu'daki Osmanlı topraklarında yaşayan kabilelerin her biri, "Kendi krallığımızı kurmak varken neden Osmanlı'ya bağımlı olalım" fikrinden gidip teker teker krallıklarını ilan etmeye başlamışlardı. İngiliz altını onlara cesaret verdi. İbn-i Suud'un Arabistan Krallığını kurduğu tarih 1932'dir. Bunu Yemen, Kuveyt, Ürdün, Mısır, Suriye, Irak krallıkları izledi. Libya, Fas, Tunus, Cezayir de öyle. En sonunda her kuyunun başında bir devlet kurdurttular. İstedikleri olunca askerlerini alıp geri döndüler. İngiliz ve Fransız askerleri çekildiğinde o ülke krallıkları, "İngiliz'i kovduk, Fransız'ı ardına bakmadan kaçırdık" diyerek kasım kasım kasıldılar ve onların gidiş tarihini kurtuluş günü olarak kutlamaya başladılar. Körfezdeki krallar ABD ve İngiliz petrol şirketlerinin dediğinin milim dışına çıkmadılar, bu sadakatlerine karşılık kendilerine verilen küçük hisselerle bugüne kadar şaşaalı bir hayat sürdürdüler. Şimdi anlaşma bitti; debdebe, tantana da bitecek elbette. Petrolü ele geçiren ABD ve Sovyetler Birliği yetmiş sene dünya devi oldu. Sovyetler Birliği bu gücü elinde tutamayınca süper ligden düştü ve dolayısıyla ABD tek lider olarak kaldı. Şimdi liderliğini sürdürmek için haritayı yeniden çizmeye çalışıyor. Çizdiği stratejik plana uygun olarak da adım adım ilerliyor. Bu ilerlemede tek bir hedef var; o da petrol. Bu mesele Saddam'la sınırlı değil. ABD petrol kuyularının başındaki bekçileri değiştirmeyi düşünüyor ve bunun için yeni bir senaryo var elinde, gerektiği takdirde dini ihtilafları veya etnik ihtirasları kaşıması daima mümkün. İsrail, Ermeni, Kürt meseleleri bu iş için biçilmiş kaftan. Bunların bilinmeyen bir tarafı yok, ben şahsen Türkiye'nin elinden kaçırdığı petrol kuyularından hiç olmazsa birini alıp alamayacağını merak ediyorum! Alır mı acaba?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.