Yuvaya dönüş

A -
A +

Mukim olmak çok hoş bir şey! Bu altı kelimelik cümleyi çok farklı bir şey söylüyor gibi getirip yazının ta başına çakmam, hem de sonuna bir ünlem işareti koymam boşuna değil; bir sebebi var elbette. Eşin dostun arasında olmanın huzur vericiliği dün de önemliydi, bugün de. Yarın da öyle olacak mutlaka; hayat kendi mecrasında akıp gidecek ama ben yeni öğrendim. Üstüne üstlük bu önemli gerçeğin farkına varabilmek için tam iki sene dolaştım. İki senede bula bula bunu mu buldun, diyenlere verecek tatmin edici bir cevap bulabilir miyim? Bilmiyorum! Huyunu, suyunu bildiğin insanların arasında, sıcak yuvanda, kendini alışkanlıklarının rehavetine kaptırmak varken; kim huzurunu bozar? Gurbet çok zor. Kar, kış, tipi... yetmedi sıcak, yorgunluk... o da yetmedi hüzün ve perişanlık. Hele bir de sıla hasreti var ki, deme gitsin. Baştanbaşa müşkülat! Kim ister? Fakat hayat iniş çıkışlarla, sayısız cilvelerle dolu. Bir gün bir bakmışsın seferdesin. Ben de öyle oldum. On beş senelik yuvamdan ayrılıp seferî oldum! Kar demedim, kış demedim iki sene dolaştım durdum. Zahmet ve sıkıntılarla dolu bir yolculuk oldu bu. Çok meşakkatle karşılaştım... Ancak şikayetçi değilim. Gerekliydi, lazımdı, olmalıydı... Acı ve hasret dolu olsa da hicret, insanoğlunun zihnini parlatıyor, dünyaya bakışını değiştiriyor, ufkunu açıyor. Dostluğun test edilmesi, varsa pekişmesi ve sonunda taşların yerli yerine oturması sadece ve sadece yolculuk halinde mümkün oluyor. Gönlümü yuvamda bırakıp çıktım; rüzgârın keskin bıçağı bedenimi lime lime etti, yağmurun kamçısı sırtımda şakladı, yakıcı güneşin acımasızlığı önünde buldum apansız kendimi. Derim kurudu, cildim soyuldu, yüreğim titredi, midem bozuldu... Dedim ya, yolculuğun şartları ağır; çok çetin ve farklı! Üç gün önce değerli büyüğüm Seyit Taha Üçışık aradı beni. "Seni" dedi, "Rüyamda gördüm." Taha Beyle fırsat buldukça görüşüyorduk ama onun beni araması önemli meseleler için olurdu hep. Ethem Baba'nın vefatını da ondan öğrenmiştim! "Hayırdır inşallah" derken yüreğim güm güm atıyordu. "Bana gelip hacca gitmek istediğini söyledin" dedi. Ağlaştığımızı, kucaklaşıp helalleştiğimizi söyledi ve sözünü, "Sonra seni yolcu ettim" diye tamamladı. Yorumunu sordum ona. "Rüyada görülen haccın felaha kavuşmak" olduğunu belirtti. "Sıkıntıların bitmesi" diye de ilave etti. Seferiliğin sona erdiğini işte o an anladım. Bir gazeteci, okuyucusuyla iletişimi parmaklarıyla kurar. Daha doğrusu, beynindeki ışığı, yüreğindeki heyecanı, gözündeki feri parmaklarıyla tıklar bilgisayarın klavyesine. Ondan sonrası teknolojinin işi. Her harf, her kelime bir semboldür. Okuyucu bu sembollerde yazı yazan kişinin sinir uçlarından çıkan titreşimleri hisseder, haleti ruhiyesini okur onun. Sisler ancak o an dağılır, netlik başlar ve okuyucu işte o zaman görür yazıyı yazanı. Seferde olduğum sürece parmaklarımın ucu hep kaşındı durdu. Şimdi yuvama döndüm... Güneş açtı ve ezasıyla, cefasıyla yaşadıklarım buhar olup uçtu gitti. Hayat çarkları arasına giren herkes gibi ben de ciddi bir törpülenme operasyonu geçirdim bu arada. Büyük bir tecrübeyle, her çeşit fırtınaya karşı çelikleşmiş olarak bitirdim yolculuğu. Bu dönemde kazandığım bilgi kırıntılarının parlattığı zihnimle birlikteyim sizlerle. Merhaba!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.