"Futbolcular aslanların önüne!."

A -
A +

Kimse kızmasın, gücenmesin!. "Galatasaray, inşallah Milan'ı yener ve çeyrek finale çıkar" demek ve bunu istemek başkadır, "akıl-mantık ne diyor" diye sormak ve ortaya çıkacak cevabı yazmak başkadır!. "Bu haliyle, bu havasıyla" Galatasaray'ın Milan'ı yenmesi çok ama çok zor!. Bir yönetim düşünün ki, "tamamen kendisinin sorumlu olduğu" bir tablonun hesabını "futbolcusuna kesmeye kalkar"; o futbolcudan hayır gelir mi? Galatasaraylı futbolcu "yıllardır hep fedâkarlık yaptı", çok zaman "zehir içti, kızılcık şurubu" dedi! Çok hafta 3 maç yaptı, sakat oynadı, dinlenemedi, durmadan koştu, durmadan dolaştı!. Düşürüldüğü duruma bakın: "Paraya doymaz futbolcular!. Milyonlarca dolar aldılar, kulüpte paraları mı kaldı? Dolarla alacaklar, dolarla!. İçlerinde çete başları var, onlar tahrik ediyorlar! Burunları sürtülecek!. Onları affetmeyeceğiz!." Şimdi "bu futbolcu" Milan'ı yenecek, çeyrek finale çıkacak, Şampiyonlar Liginde "finale göz dikecek", öyle mi? "Lâfta" öyle ama, sahada nasıl? Nerede ise "hain ilân edilmiş" askerlerle savaş kazanılır mı? Neymiş, "dört yılda futbolculara şu kadar milyon dolar ödenmişmiş" de "Şimdi biraz gecikince, bu yapılırmıymış!." Sanki "ilk defa" oluyor? Yooo!. Hesap "böyle lâf salatalarıyla yapılmaz!." Sevgili kardeşim Hıncal Uluç'un "çok iyi ortaya koyduğu şekilde", mesela bir maçta Hagi ne yapmış, Hasan ne yapmış, Emre ne yapmış, "pasları, golleri, asistleri, olumlu ve olumsuz kullandığı toplar" çetele tutularak ortaya konur ve "kim iyi, kim kötü" ortaya çıkar! "Futbolcuların aldıkları paralar" için de yapılacak budur! Açılır kulübün defteri!. Hangi futbolcuya transfer ücreti olarak ne verilmiş, maaş ne verilmiş, prim ne verilmiş, nasıl verilmiş, zamanında mı verilmiş, aylar ve aylar sonra mı verilmiş, "dolar" ile hesaplanarak mı verilmiş, yoksa "TL" olarak mı hesaplanarak verilmiş ortaya konur! Buna karşılık "bu futbolcu 4 yılda ne yapmış"; o da ortaya konur! Eğer futbolcunun "eksisi varsa", sonra da çıkıp "bu isyanı çıkarıyor ya da bu isyana katılıyorsa", işte o zaman "onu hain diye damgalayıp, idam sehpasına çıkarmak" caizdir!. Düşünün siz; 4 yılda, her yılın kadrosunu 24 kişi olarak hesaplarsak, 96 futbolcu yapar!. İşte, yöneticilerin "4 yılda şu kadar para verdik" diye övündükleri para "Bu 96 kişi arasında bölünerek" ve her futbolcuya "yıl başına düşen para" ortaya çıkacaktır! Transfer ücretleri dahil! Tabii bu 96 futbolcunun bir çoğu, "4 yılda da oynadıkları için aynı oyuncular olacaktır!" Yani "4 futbolcuya düşen payı, tek futbolcu almış olacak", hesabı ona göre yapacaksınız! Buna karşılık "Bu futbolcular" Galatasaray'a ne kazandırdılar? Kupaları, şampiyonlukları saymıyorum!. Para olarak ne kazandırdılar? UEFA'dan ne getirdiler? Forma reklamını kaç paraya yükselttiler? Reklamlardan, ürün satışlarından kulüplerine hangi payı aldırdılar? Hasılatlardaki artış payları nedir? Maç naklen yayınlarının "yüzlerce milyon dolarlara yükseltilmesindeki payları nedir? Ve son soru; "fevkâlade başarısız bir yönetimin iş başında kalmasındaki payları nedir?" Bu soruların "mantık ve akıl penceresinden cevapları" ortaya bir gerçeği koyuyor: "Ortada bir kadir bilmezlik var ama, kim bu kadir bilmezler?" Sevgili okuyucularım, herhalde "kadir bilmezler içinde" futbolcu yok!. "Kadir bilmeyenlerin kimler olduğu" ortada! Şimdi de kalkmışlar diyorlar ki; "Krize çare Emre'yi satmak!. Ondan gelecek 20-25 milyon dolarla Galatasaray'a nefes aldırmak!." Sevgili Engin Atay'ın haberini okuyunca "acı acı güldüm!." "Bu kadro", İlie'yi satarken de bunu söylüyordu!. Hakan'ı satarken de bunu söylüyordu!. AIG'yle "kapitülasyon anlaşması imzalarken" de bunu söylüyordu! Açın gazete sayfalarını bakın, kaç defa "aynı şeyleri söylediler", ama sonunda "kulübün borçları azalacağına nasıl katlandı?." "Mülk satarak, hovardaca harcayan, yüksek faizlerle borçlanarak etrafa saçan" mirasyedilere benziyorlar! Biliniz ki, Emre de, Hakan gibi "nohut-çekirdek parasına gidecektir!" Hakan'dan 25 milyon dolar bekliyorlardı, 10 milyon dolara "çok şükür" diyecekler! Emre'den "20 milyon dolar" bekliyorlar, "eğer peşin verecekleri parayı bulamaz ve Emre'ye imza attıramazlarsa", bilesiniz ki 6 milyon dolar bile alamayacaklar! Okan da öyle!. Galatasaray Kulübünü "mâli olarak bitirdiler", şimdi de futbolcuları bitiriyorlar: "Emre İtalya'ya gideceği için oynamıyor!." Yazık.. Hem de çok yazık.. Bu çocuğa hemen "bu damgayı vurursak", onu o küçücük Emre'nin Galatasaray'a neleri, nasıl verdiğini hemen unutursak", daha 2-3 maç önce "hem de orta sahada ayağını kırmaktan çekinmiyecek kadar büyük bir hırsla topa girdiğini ve kartlar gördüğünü hatırlamazsak", bu futbolcunun "lânet olsun" diyerek İtalya'ya koşması ve "oraya sağlam olarak kapağı atmayı düşünmesi" normal değil mi? Kendi kulübünden, yönetiminden ümidini kesmemek için aylarca direnerek ve "Galatasaray'ı bu hale getirenler ortada iken", sarı-kırmızılı formayı hiç bir Türk takımının belki de bir çeyrek asır daha ulaşamayacağı başarılara taşıyan bu futbolcuları, "bu kadar kolay harcamayalım!." Faruk Süren'i ve yönetimini "korumak ve kollamak pahasına", milli takımımıza daha yıllarca hizmet edecek bu oyuncuları "hain" ilân etmeyelim! Yazıktır!. Saptırmak yok!. Ben bir davette olduğum için seyredemedim! Pazartesi akşamı ATV'de "benim yazıp geldiğim bir olay için" Merkez Hakem Komitesi Başkanı Bülent Yavuz buyurmuşlar ki: "Yazılanlar doğru değil!. Hayali... Bursa'daki Almanya milli maçına Hilmi Ok gelmemişti bile!." Yani demek istiyor ki; "Uyduruyorlar!." Yooo!. İş o kadar basit değil, sayın Bülent Yavuz!. "Başka bir konu için" beni arayıp, "doğruyu-yanlışı eksiği-fazlayı telefonla anlatan siz", haftalardır yazdığım yazılar ve "sözünü ettiğim olay" için, bu olayla ilgili olarak sorduğum sorular için "lütfedip bir telefon edebilir" ve bana "doğru değil, sizi yanıltmışlar" diyebilirdiniz! Amma yapmadınız! Neden? "Olayın unutulmasını istiyordunuz" da ondan! Elbette, Hilmi Ok Bursa'daki Almanya maçına gelmemiş olabilir! Ama benim anlattığım ve yazdığım olay, Bursa'daki Almanya maçında cereyan etmedi ki! Siz, Almanya ile Almanya'da oynadığımızı unuttunuz mu? Oradaki maçta "hangi büyük kulüplerin başkanları vardı?" O kulüp başkanlarından hangisi aynı tribünde başka yerde oturan zamanın Merkez Hakem Komitesi Başkanını yanına davet etti? MHK Başkanı bu daveti nasıl reddetti? Bu arada bir başka MHK yetkilisi ceketinin önünü ilikliyerek, o kulüp başkanın yanına gidip "sayın başkanım" diyerek hâl-hatır sordu mu? Kimdi bu MHK yetkilisi! O tribünde "hemen arka sırada oturan kaç kişi", MHK yetkilisi oturduğu yere dönerken, o kulüp başkanın söylediği bir sözü duydu? Bu söz, "Bu arkadaş bizdendir" gibi bir cümle miydi? İşte, biz MHK Başkanı Bülent Yavuz'a bunları sormuştuk! "Sayın Başkan bu olayı bir tahkik edin, doğru ise bu MHK yetkilisi kimdi, bulun" demiştik! "Araştırdım bulamadım" diyebilirdi; başka bir maçı işaret ederek "Hayalidir" demeye getirdi! Şimdi bir araştırsın bakalım; Almanya'daki maçta tribünde kimler vardı? Terim başkan olabilir mi? Gazetelerde sütunlar, fısıltılar ve hatta manşetler "Galatasaray Başkanlığı'na Fatih Terim geliyor" haberleriyle dolu! Gelir mi, gelmez mi; bilmem!. Olursa iyi mi olur; onu da bilemem ama bir başka tahminde bulunabilirim; "bugünkü yönetimden daha kötüsü olamayacağı için, her hâl-ü kârda iyi olur!" Amma... Birşey var!. Fiorentine - Brescia maçından sonra, kendisine "Fiorentina'daki düşüşün sebebini soran" gazetecilere, Brescia'nın teknik direktörü Mazzone'nin verdiği cevap "hiç ama hiç unutulmayacak" cinsten: "Kaptan gideceğini söylerse, gemide kimse kürek çekmez!." İşte bütün mesele!. "Gideceğini söyleyen bir kaptana" Milan gemisinin sahipleri ya da Galatasaray'ın genel kurul üyeleri "kaptanlığı verirler mi?" Denizli dikkat!.. Fenerbahçe Teknik Direktörü Mustafa Denizli tam bir "zafer sarhoşluğu içinde!." Her gün manşetlerde "hayallere dalmış gibi görünüyor!." Futbolun acımasız gerçeklerini unutursa, neler olacağını" bilmem ki ondan daha iyi bilen ve geçmişte yaşayan var mı? "3 puanlı ligde" 5-10 puan fark bir bakarsın ki, 4-5 maçta kapanıvermiş, ondan sonrası yandı gülüm keten helva!. Hoca böyle "rüyalarda gezerse" futbolcu ne yapmaz? Ligin son maçının, son dakikasına kadar "ciddiyet" ve daha da önemlisi "gevşememek, rehavete kapılmamak" Hoca'nın da, futbolcunun da hiç unutmaması gereken bir "moral emir olmalı!." Bizden hatırlatması... Sonra iş işten geçebilir!. Hem suçlu, hem güçlü!.. "Genel Kurulda başkan seçilemeyen" Trabzonspor "onursal başkanı" Mehmet Ali Yılmaz esip gürlemiş; sonunda da "göreve çağrılırsam gelirim deyivermiş!. Tam bir borç batağında bıraktığı ve onun da ötesinde "kulübün resmi defterlerinde ve genel kurul zabıtlarında görülmeyen alacaklarını alabilmek için" ortaya çıkardığı çeklerle icra takiplerine giriştiği yetmezmiş gibi, şimdi de "yeni yönetimi dilencilikle suçluyor!." "Asbaşkanı" Hikmet Onur'un çıkışı gerekli yankıyı yapmayınca, bu defa "görevi kendisi yüklenmiş!." Tabii, başkan Özkan Sümer de "üslûbunu sertleştirerek", gereken cevabı verdi, kendisine!. Şimdi çok kişi merak ediyor; Kim doğruyu söylüyor? Yılmaz mı, Sümer mi?" Bunu anlamanın yolu var: "Tarafsız ve uzman bir denetim kuruluşuna, hatta bir yabancı denetim kuruluşuna, Trabzonspor'un son 4-5 yıllık hesapları incelettirmeli. Ortaya çıkacak rapor, bütün gerçekleri ortaya koyacak, takke düşecek ve kel görünecektir! Bakalım koca Trabzonspor'un yönetimi gerçekten "dilenci durumuna düşmüş ise", bunun sorumluları kimlerdir? Kulübü bu hale getirenler kimlerdir? "Bir kuruş almadım" diyen Mehmet Ali Yılmaz, elbette doğru söylüyor! Ama "bir kuruş almamak", kulübü bu hale getirenin kendisi olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz ki! Neden "Türkiye'deki ekonomik krizin hesabını" bütün millet ayağa kalkmış "Ecevit'e ve hükümetine soruyor?" Ecevit'in "Türkiye'den tek kuruş almadım" diyerek, sorumluluktan kurtulması mümkün mü? Ayıp!.. RTÜK "TV'ler spor proğramlarında futbolun dışındaki diğer spor branşlarına da ilgi gösterilmeli" diyor; Kanal D Spor Müdürü İlker Yasin "Bu, özel TV'ler için hayata geçirilecek bir fikir değil" cevabını veriyor! "Reyting ölçümleri buna imkân vermez" diye de "gerekçesini gösteriyor!." Bir Türk vatandaşı, bir sporsever, bir spor yazarı ve en önemlisi bir "gazeteci" olarak "bu tür açıklamalardan ve gerekçelerden dolayı" utanç duyuyorum!. "Futbola satılmış bir spor medyası olarak görülmenin gerekçesi", bir yabancı şirketin sadece 23 ilde 2000'i bile bulmayan (yazı ile iki bini bulmayan) denek üzerinden çıkardığı rating raporları ise, bunun suçu kimdedir? Şimdi görelim bakalım: Bu yabancı rating şirketi mi güçlü, yoksa RTÜK mü? Spor müdürümüz İlker Bey, "o yabancı şirketin ölçüm raporlarının esiri mi olacak", yoksa RTÜK'ün Türk sporu, Türk genci için "gerekli olan desteğin sağlanmasında büyük etken olacak" tavsiyesini mi dikkate alacak? Kimse İlker Yasin'e ve onun gibi düşünen spor sorumlularına "futbolu vermeyin" demiyor! "Biraz da destek bekleyen, teşvik bekleyen diğer spor dallarına eğilin" diyor!. Herşey reyting, herşey para değildir, sevgili İlker Yasin!. Futbolu "Mefistolaştırmayalım!."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.