Sığınacak köy buldular!..

A -
A +

Galatasaray'ın anlı - şanlı asbaşkanı Mehmet Cansun buyurmuşlar ki: "Bu ekonomik süreçte küçüleceğiz. Emre'nin de yolu açık olsun! Ona istediği parayı sadece Galatasaray değil, hiçbir Türk kulübü veremez!" Mehmet Cansun gibi "nazik" bir insanın, camiadan yükselen homurtulara karşı "söyleyeceği söz kalmayınca", nereye kaçacağını merak ediyorduk, ortaya çıktı; "Bir haftalık ekonomik kriz!." Yüce Allah kimseyi "onun durumuna düşürmesin!" "Kendisinin bile inanmadığı sözleri" söyler hale gelen birine, hele bu insanın adı da "Mehmet Cansun olursa", acımak ve üzülmemek mümkün değil! Bir defa "sevgili" Cansun'un "kendilerini haklı göstermek adına", Fenerbahçe'yi, Beşiktaş'ı, Galatasaray'ın yanına koyması en azından onun nezaketine yakışmadı! Kim bilebilir "şampiyon olmuş" ve Şampiyonlar Ligi'ne girecek bir Fenerbahçe'nin, bir Beşiktaş'ın kimleri, nasıl alabileceğini? Üstelik Fenerbahçe'de de, Beşiktaş'ta da "mâli kredibilitesi bitmiş bir yönetim mi var ki", Mehmet Cansun "böyle söyleyebiliyor?" İkincisi, "Emre ile anlaşamamak, bu krizden sonra mı oldu, yoksa çok ama çok evvel mi?" Üçüncüsü, "Emre'nin, Okan'In, Fatih'in haklı olarak istedikleri peşin para bulunsa", anlaşma çoktan olmayacak mıydı? Dördüncüsü, "Hadi Emre'yi Galatasaray'da tutmak için para bulamadınız ama satmak, hem de çok kârlı satmak için de bulamadıysanız, hem Emre'ye, hem Galatasaray'a, hem de Emre'ye imza attıracak peşin parayı verecek kuruluşa ve kişiye büyük paralar kazandıracak" bu operasyonu yapamayan, beceremeyen bir yönetimin Galatasaray'ın başında işi ne? Beşincisi, aylardır yazıp geliyoruz; "Bu yönetim Galatasaray camiasına gerçekleri söylemiyor. Futbol takımının başarısının arkasına saklanıyor. Galatasaray'ı büyük bir maddi ve manevi çöküntünün içine soktular" diye!. Hep bizi yalanladılar; "Galatasaray düşmanı" dediler!. Daha da önemlisi, Galatasaray genel kurullarında, TV ekranlarında, gazete manşetlerinde hep demediler mi ki: "AIG ile anlaşma yaptığımız takdirde, Manchester United'ler, Barcelona'lar, Real Madrid'ler gibi olacağız. Dünya Kulübü olacağız. Para akacak, para sorunu kalmayacak. Daha güçlü takımlar kuracağız. AIG çok büyük oyuncular getirecek!" Bunu Süren'den bile daha çok söyleyen Mehmet Cansun'du!. Zira Süren, kürsülere onu sürüyordu!. Şimdi diyor ki: "Küçüleceğiz. Emre'yi tutamayız!" Başka gazetelerde "futbolcuların ağzından" manşetler: "Galatasaray dağılıyor. Hiç bir futbolcunun bu yönetime güveni kalmadı. Verilen sözlerin hiçbiri tutulmadı. Geçen yıldan alacağı olanlar bile var!" Buyrun, "Büyük AIG ile stratejik ortaklık kuran" Galatasaray yönetiminin, Galatasaray'ı getirdiği durağa bakın!. Üstelik de "son durak" bile değil! Cansun açık açık söylüyor: "Küçüleceğiz!" "Manevi olarak da maddi olarak da" zaten Galatasaray'ın iyice küçültüldüğünü zannediyorduk! Meğer Galatasaray'ın çilesi bitmemiş; daha da küçülecekmiş! Ne diyeyim, kabahat ne Süren'de, ne Cansun'da, ne de onların yönetimindeki arkadaşlarında! Hatta "onlara devamli oy veren" 800 (sekiz yüz) civarındaki Galatasaray genel kurul üyesinde! Kabahat, "bunca yıl Galatasaray'ın içinde, hatta başında olan" ama "bu acıklı durumu seyreden" gerçek Galatasaraylılar'da!. Genel kurullara bile gelmeyen 8000 (sekiz bin) Galatasaraylı'da!. "Bu acıklı tabloyu bildikleri halde", tek kelime yazmayan Galatasaray yazarlarında! Merak ediyorum; "herşeyi seyreden" hiç bir şey yapmayan Galatasaraylılar'a "gerçek Galatasaraylı" denilebilir mi? Neymiş?.. Daha dün gibi "Fenerbahçe'yi yerin dibine sokanlar", Mustafa Denizli'yi yerden yere vuranlar, hatta Revivo için "Satılsın, yerine faydalı bir yabancı alınsın" diyenler, yazan - çizenler şimdi Fenerbahçe'yi koyacak yer bulamıyorlar, Denizli'yi öve öve göklere çıkarıyorlar, Revivo için destanlar yazıyorlar!.. Neden? Dün Fenerbahçe iyi değildi, Denizli şaşkın ve çaresizdi, Revivo "yedek kulübesinde otururken bile" ümit vermiyordu! İnanç, zaman, çalışma, kaynaşma "başarıyı getirdi!" Dün eleştirenler de haklıydı, bugün göklere çıkaranlar da haklı! Üstelik "aynı kişiler!." Bunda bir gariplik, bir çelişki, bir çifte standart yok! Esas olan "eğriye eğri, doğruya doğru" demektir! "Kötü" olduğu zaman "kötü olduğunu yazmak", zaman içinde "iyi" olunca da "iyi olduğunun altını çizebilmektir!" Bütün bunları neden yazdım? "Bizler için" hâlâ ve hâlâ "Fatih Terim'i yerden yere vuruyorlardı, şimdi önünde ceket ilikleyip, saygı duruşunda bulunuyor, onu öve öve bitiremiyorlar" diyen, diyebilen "zaman tünelinde kalmışlar" var da ondan!. Madde bir, "Kendimden yaşça büyük olmayan, devleti temsil etmeyen ve saygı duymayacağım kimsenin karşısında ceketimin önünü iliklemem!" Madde iki, "Bana saygı göstermeyen hiç kimseye saygı göstermem!" Terim'i de "iyi yaptığı zaman" haketmişse "överim", kötü yaptığında "haketmişse" en ağır şekilde eleştiririm! "Kitap bile yazan" bazı arkadaşlar da hâlâ "Galatasaray'ın gezilerine, maçlarına gelmezdi ama, 600 kilometre öteden İzmir'den Galatasaray'ı yazardı" diye eleştiri getiriyorlar! Hey gidi hey! İnternet devrinde "gazetecilik yapmayı" Florya tesislerinde saatler geçirmek zannedenler var; hem de bu çağda! Üstelik ben "haberci de değilim, yorumcuyum!." Ey Kenan Akın'lar, Oktay Ekşi'ler, Güneri Civaoğlu'ları, Umur Talû'lar, Güngör Mengi'ler, Şakir Süter'ler ve daha niceleri! Ankara'da oturmuyorsunuz, her gün Meclis'te değilsiniz!: Nasıl oluyor da "Hükümet için, partiler için, ekonomi için, Cumhurbaşkanı için yorumlar yazabiliyor, siyaset üzerinde kalem oynatıyorsunuz? 600 km ötede değil misiniz?" İşte "bazı spor yorumcularımızın, kitap yazarlarımızın" mantalitesi! Gülüyorsunuz değil mi? Ben kahkahalarla gülüyorum! Görülüyor ki, "yorumcu gazeteciliğin" ne Y'sinden, ne de G'sinden haberleri var! Zeki Çol'a mesaj!.. Sevgili Çol... Stop... Biliyorum geç kaldım... Stop... Özür dilerim... Stop... Ankara'dan İstanbul'a "idari görevine giderken" içim "cızz" etmişti... Stop... Keşke haklı çıkmasaydım... Stop... İdari görevden ayrılışına hem üzüldüm, hem de sevindim... Stop... Sen gazetecisin ve yazarsın... Stop... Asli görevine döneceksin... Stop... Başarılar dilerim... Stop... Sevgiler... Stop... Bana "Neden İstanbul'a gelmiyorsun, yerleşmiyorsun?" sorularına verdiğim "olumsuz cevabın sebebini" de sanırım anlamışsındır!... Stop.... Öcal Uluç... Stop... Konuşana bakın, siz!.. Trabzonspor'un anlı-şanlı "eski" asbaşkanı Hikmet Onur buyurmuşlar ki; "Özkan Sümer Trabzonspor'u ağlama duvarı haline getirdi. Söylediklerinin hiçbiri doğru değil. Seçimden önce 'para sorunu yok' diyordu. Şimdi hiç konuşmasın. Koskoca kulübü dilenci durumuna düşürdü." Ne diyelim; "Kabahat Hikmet Onur'da değil", amme menfaatini hâdim bir dernekte ne Dernekler Yasasını, ne kendi tüzüğünü , ne ülkede "mâli konularla ilgili yasaları" dikkate almak gerektiğini bilmeyen bir yönetim için "kılını kıpırdatmazsan", işte böyle o yönetimin "en önemli ikinci adamı" da çıkar, sana bunları söyler! Bakınız, "Trabzonspor'daki resmi evrak, defter, belge skandalını" gazetelerden ve "bana gelen bilgilerden" izlemeye çalışıyorum! "Eğer böyle bir yönetim de adalet önünde hesap vermezse", söyler misiniz bana, "bu ülkede son bir haftadır yaşanan depremin sebebi nedir?" Yooo böyler!. Ve de "özellikle siz" Bay Hikmet Onur!. Trabzonspor'u tam bir enkaz haline getirmiş, "borç - alacak hesaplarını", bütün bakkal vatandaşlar beni affetsin "bakkal defterinde bile olmayacak şekilde adeta helvacı kağıtlarıyla tutmuş", resmi kayıtlarında ve genel kurullarında "hiç görülmeyen" borçlar icad etmiş bir yönetimin asbaşkanı ne yapmalıydı? Trabzonspor camiası ve yeni yönetimi "eski başkanın kulübe yaptığı hizmetler sebebiyle" hoşgörüyle yaklaşıp, olayı adalete taşımazken, hiç olmazsa "teşekkür edip" susmalıydı! Daha dün değil mi; "Hakim, zat-ı âlinizin hiç bir yetkiniz kalmadığı bir zamanda çek kesip Trabzonspor'u trilyonlarca lira borçlu gösterdiğiniz için sizi trilyonlarca lira cezaya mahkûm eden?" İnsanın "birazcık yüzü kızarır!" Göreve geldiğiniz günden, görevden ayrıldığınız güne kadar "Kaç futbolcuya, Trabzonspor'un paralarını hem de dolar bazında saçtınız?" Bu futbolculardan kaçı işe yaradı? Kaç tanesi, hatta "nohut çekirdek parasına" göndermek istediğinizde "alıcı bulabildi?" Bütün bu futbolculara verilen paralarla, onlardan alınabilen paraların arasındaki farkı hiç hesapladınız mı? Bir de diyorsunuz ki; "Özkan Sümer hesap bilmiyor!" Eğer "Özkan Sümer hesap bilmiyorsa", söyler misiniz bana; "Sizin hesap konusundaki cahilliğinizin sınırı var mıdır?" Yoo!. Trabzonspor sahipsiz değil! Babanızın çiftliği hiç değil!. Ben sizin yerinizde olsam "konuşmak bir yana", Trabzon'da sokağa bile çıkmak istemezdim! Kimselerin yüzüne bakamazdım! Ve de "Ben Özkan Sümer yönetiminin yerinde olsam", bir dakika bile düşünmez, "Gidin hesabınızı orada verin" diyerek "yönetiminizi bütünüyle adaletin önüne gönderirdim!" Dua edin ki, "sizin gösterdiğiniz vefasızlığı Özkan Sümer ve arkadaşları size göstermiyor!. Karşı iddia!.. Yazıp çizmeye devam ediyorlar: "Jardel Galatasaray'ı 10 kişi bırakıyor, buna Hagi de eklendi, kaldı Galatasaray 9 kişi!." Hımmm!. Ben de iddia ediyorum ki, "çok maçta" Galatasaray Hagi ve Jardel oynadığı için, "rakip de bunları neredeyse ikişer kişiyle kontrol ettiği için, maçlara bu ikili oynadığı zaman çok avantajlı çıkıyor. Hagi ve Jardel'i çıkalım, Galatasaray kalıyor 9 kişi, rakibin bu ikiliyi kontrol etmek, marke etmek için görevlendirdiği dört kişiye çıkalım, rakip kalıyor 7 kişi!. Peki, "7'ye karşı 9 kişi olan Galatasaray ne yapıyor?" Buyrun; "iş, böyle mantık oyunlarına kalınca", nerelere kadar varacağını bir düşünün!. Futbolda olaylara "böyle" tek gözle, tek pencereden bakılmaz! Normal olan "basketbolda olduğu gibi" her oyuncu için çetele tutmaktır: "Maçta kaç top geliyor, kaçını faydalı kullanıyor, ayağında ne kadar top saklıyor, kaç sayı pası vermiş, kaç sayı kaydetmiş? Ne kadar oynamış? Kaç sayı pası vermiş ama, arkadaşları kullanamamış?" Vesaire... Vesaire... Bakalım, Jardel artı Hagi bu sezon "Avrupa dahil resmi maçlarda kaç gol atmışlar, kaç gol pası vermişler, verdikleri yüzde yüzlük kaç gol pasından arkadaşları yararlanamamış? Kaç dakika oyunda kalmışlar? Kaç topu olumlu. kaç topu olumsuz kullanmışlar? Arkadaşları için aynı istatistikler ne gösteriyor? Avrupa Liglerinde benzer ikililer için istatistikler ne gösteriyor?" Ben 40'tan fazla gol, 20'den fazla asist, bir o kadar da "yararlanılamayan gollük pas" biliyorum, üç aşağı, iki yukarı!. "Devamlı takıntısı olanlara" söylüyorum; "insaf!." Bir de "Onlar koşmuyor, ötekiler çok koşup sakatlanıyor" eleştirilerine cevabım olacak; bakın bakalım Ümit bu sezon kaç maç oynadı ve kaç maç "anormal" koştu, neden "devamlı" sakat? Buna karşılık "en çok koşan" Emre neden sakatlanmıyor? Sakatlık sadece "fiziki sebepten" olmaz; "özel hayat", stres yani "psikolojik sebepler", ondan da öte "gıda rejimi ve dinlenme şekli" sahada çok koşmaktan da daha fazla sakatlıklara sebep olabilir, Galatasaray'da olan da budur! İnanmayan Turgay Renklikurt hocam ile, Dr.Turgay Biçer'e sorsun! Onlardan çok daha "bilimsel" açıklamalar gelecek ve "bu açıklamalardan" hepimiz gereken dersleri alacağız!.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.