RÜYALAR ve İSTİKAMET

A -
A +

İmam-ı Buharî hazretleri. topladığı hadisleri yazmadan evvel gusledip iki rekat namaz kıldıktan sonra istihâreye yatardı. Rüyasında bu sözün Resulullah’a ait olduğuna dair bir işaret görmedikçe kitabına yazmazdı.

 

 

 

Eskiden halk gördüğü müjdeli rüyaları hükümdara arz eder, mukabilinde atiyye (ihsan) alırdı. Şark edebiyatında hâbnâme adında, fikirleri rüya formunda anlatan eserler vardır.

 

Veysî, 1608’de rüyasında İskender-i Zülkarneyn’i görmüş, ondan memleketin ıslahına dair aldığı tavsiyeleri zamanın padişahı Sultan I. Ahmed’e anlatmak üzere bir Hâbnâme yazmıştır. Rüyada iki padişah görüşmüş, tek kurtuluşun şeriatın sağlam ipine yapışmak olduğu anlaşılmıştır.

 

Hâb, uyku demektir. Ziya Paşa’nın Hâbnâme ve Namık Kemal’in Rüya isminde hürriyetçi fikirlerle yazılmış kitapları meşhurdur...

 

Filibeli Ahmed Hilmi’nin A’mâk-ı Hayal isimli tasavvufi romanı, Raci Efendi’nin 7 günlük rüyaları üzerine kuruludur. Alman şarkiyatçı Annemarie Schimmel’in Die Träume des Kalifen (Halife’nin Rüyaları) kitabı emsalsizdir (1997).

 

 

Rüyaya yatan yanılmaz

Mümine, bir karar vermeden evvel istişâre ve istihâre etmesi tavsiye edilmiştir. Hadis-i şerifte, “İstihâre eden yanılmaz, istişâre eden pişman olmaz” buyuruldu. İstihâre, kelime olarak hayır istemek manasına gelir. Rüyaya yatmak da derler. Incubatio adıyla eski cemiyetlerde de vardı. Duadan sonra, mukaddes bir yere uzanır, ilham beklerdi. Resulullah’ın dedeleri, rüyalarında ahir zaman peygamberinin nurunu görürdü.

 

İslâm kültüründe istihâre, bir işin, hakkında hayırlı olup olmadığını anlamak için, abdest alıp iki rek’at namaz kıldıktan sonra bu hususta bildirilen duayı okuyarak o işle alâkalı rüya görmek üzere hiç konuşmadan uykuya yatmaktır. Yeşil, beyaz veya berrak su görmek, hatta hiçbir şey görmeyip, uyandığı zaman o işi yapmaktaki şevkinin artması hayra; kırmızı ve siyah ya da bulanık su, şerre yorulur.

 

İstihâre yapıp hayırlı netice almadan kimse dervişliğe kabul edilemez. Dervişin gördüğü rüyalar, tasavvuftaki hâllerine ve derecesine işaret ettiği için, bunu hocasına anlatır, o da bu rüyalara göre dervişin terbiye usulünü tayin ederdi. Çünki Müslüman için sahih rüya, ilahi bir irtibatı temsil eder. Sultan III. Murad, mürşidi Şeyh Şücâ’ya yazdığı rüyalarını Kitabü’l-Menâmât’ta toplamıştır.

 

 

Askıdaki rüya!

Rüya tabir edilmedikçe fazla bir şey ifade etmez. Rüya tabiri dinen makbul bir ilimdir. Eskilerin rüya anlatılınca ilk sözü “Hayırdır inşallah” olurdu. Çünki rüya nasıl tabir edilirse öyle çıkar. Böyle deyince hayra yorulmuş olur.

 

Dayım cepheye gideceği gece odasının kirişinin çöktüğünü görmüş ve ölümüyle tabir etmiş. Annesi, rüyayı başka yere yormak istemişse de ilk tabir edildiği gibi çıkmış. Afyon cephesinde şehit düşmüş.

 

Binaenaleyh rüya tabiri ve tevili pek mühimdir. Bazıları rüya, tabiri ile düşer, demişlerse de bu, hakkıyla ve usulüne uygun tabir içindir. Yoksa cahil ve rüya tabirine vâkıf olmayan kimsenin, tabire değmez demesiyle düşmez.

 

Firavunun rüyası, evvelemirde çağırdığı tabircilerin, edgasü ahlâmdır demeleriyle düşmemiş; Hazreti Yusuf’un tabiri istikametinde aynen zuhur etmişti.

 

Muabbir (tabirci) olan zât, âlim, fatin, zeki, yalandan kaçınan, güzel amelli, dindar, tabir usulüne vâkıf olmalıdır. Rüyayı görenin ve zamanın hâline göre tabir edebilmeli, âyet, hadîs ve âlimlerin görüşlerinden buna delil çıkarabilmelidir.

 

 

İbnü’l-Arabi ve tren

İnsanın gördüğü rüyayı her rast geldiğine söylemesi doğru değildir. Görülen her rüya, tabirciye bile söylenmez ve tabir edilmez. Bilhassa düşmana, hasetçiye, cimriye rüya tabir ettirmek münasip değildir.

 

Yukarıdaki vasıfları haiz bir tabirci yoksa, insan rüyasını her hâlde hayra yormak suretiyle kendi kendine tabir etmeli yahut muteber bir tabirnameye bakıp gördüğü rüyaya yakın bir tabire göre tefsir etmelidir.

 

Kenzü’l-Menâm vaktiyle en muteber tutulan tabirnamelerdendi. Nablusî hazretlerinin tabirnamesi de Sultan Hamid zamanında Türkçe’ye tercüme olunmuştur. Piyasada XIII. asırda yaşamış Muhyiddin Arabî hazretlerine nispet edilen tabirnamede tren rüyası geçer. Nablusî’de baykuş rüyası şerle tabir edilmiştir, zira Türk folklorunda böyledir. Hâlbuki Nablusî, Şam’da yaşamış bir Arap âlimidir.

 

XIX. asırda Avrupa’da da rüya tabirnameleri çok popülerdi. İngiltere’de kapı kapı dolaşan seyyar satıcılarca ya da panayırlarda satılırdı.

 

Dünyada görülmesi muhtemel her rüyayı tabirnamelerde aynen arayıp bulmak imkânsızdır. Çünki çeşit ve şekli milyonlara varan rüyaları tabirnamelere koymak imkânı yoktur.

 

RÜYALAR ve İSTİKAMET

Yol gösteren rüya

Resulullah efendimiz, “Kim beni rüyasında görmüşse, gerçekten beni görmüştür, çünki şeytan benim suretime giremez” buyurmuştur. Ancak ulema, bu hitap, onun suretini iyi tanıyanlar içindir; başkalarını şeytan aldatabilir, der.

 

Sahih rüya bazen ilim yolcusuna istikamet gösterir. Rivayet edilir ki, Buharî hazretleri, uzun mesai sarf ederek 600 bin kadar sahih hadîsi bulup ezberlemiş, her birisini yazmadan evvel gusledip iki rekat namaz kıldıktan sonra istihâreye yatmış; rüyasında bu sözün Resulullah’a ait olduğuna dair bir işaret görmedikçe kitabına yazmamıştır.

 

Birisi rüyada Resulullah’ı görüp, hastalığından şikâyet etti. “Lâ ve lâ’ya sıkı sarıl!” buyurdu. Şaşkın hâlde bunu İbn Sîrîn’e anlattığında, “Zeytinyağı ye! Çünki Allah, onun için lâ şarkıyyetin ve lâ garbiyyetin buyuruyor” dedi (Nur: 35).

 

İmam Eş’arî, Mutezile mezhebinde iken, 40 yaşında Cenab-ı Peygamber’i rüyasında görerek ikaz olunmuş, tövbe ederek Ehl-i sünnete dönmüştür. Bu yolu bıraktığını da herkese ilan etmiştir.

 

Üç parmağının yırtık olması hâlinde mest, mest olmaktan çıkar. İbn Âbidin, üç parmak kadar incelmesi hâlinde mestle bir fersah yürünemeyeceği için, mest olmaktan çıkıp çıkmayacağını düşünürken, 1234 Zilkade’sinde rüyasında Resulullah’ı görüp meseleyi sormuştur. Resulullah kendisine, “Mest, üç parmak mikdarı incelirse, meshe mânidir” buyurmuştur.

 

 

Korkulu rüya görmektense…

Bir kimse çirkin ve korkulu bir rüya görünce, uykudan uyanınca sol tarafına hafifçe "tu, tu" ederek Euzü billahi mine’ş-şeytâni’r-racîm, ya Rabbi bu rüyanın şerrinden sana sığınırım, denir. Böyle rüya kimseye söylenmez ve tabire kalkışılmaz. “Korkulu düş görmekten, uyumamak yeğdir” derler.

 

Kâbustan korkanlar, bakla, sarımsak gibi gıdalar yemeyip abdestli uyur. Halk arasında karabasan denen ve insanın göğsüne binen hayali varlıklara, Roma’da erkekse incubus, dişiyse succubus denirdi ve uyuyanla birleştiğine inanılırdı.

 

Kan görmek, rüyayı ifsad eder, yani artık tabire kalkışılmaz. Nitekim başının kesildiğini ve ardından koştuğunu gören adamın rüyasını Resulullah şeytanî diye vasıflandırdı.

 

 

Yalanın en büyüğü

Bazen insan gördüğü rüyayı yine uykudayken birine tabir ettirir. Bu tabir doğru ve sahih bir tabirdir. Uyandıktan sonra onu muabbire tabir ettirmeye lüzum yoktur.

 

Hadîs-i şerifte, “Rüyada görmediğini gördüm diye anlatmak yalanın en büyüğüdür” buyuruldu. Yani iyi bir mümin, rüya uydurmaz.

 

Emeviler hakkında pek çok menfi propaganda yanında, aleyhlerinde uydurulmuş, hatta Resulullah’a atfedilmiş rüyalar da çoktur. Güya minber-i nebevinin etrafında gördüğü maymunlar, Emevilermiş.

 

Bir ara İspanya’ya hâkim olan Berberi emîri İbn Tumert (v. 1131), bidat ehli idi. İlim sahibi bir adamına, cahil bir derviş kılığına girip; rüyasında iki melek gördüğünü, kalbini ilim ve irfanla doldurduğunu herkese anlatmasını istedi. Buna inanacak çok ahmak buldu. Böylece sapkın fikirlerini kolayca yayabildi ve dört mezhebi yasakladı. Endülüs’ün yıkılması böyle başlamıştır.

 

 

Cevap veriniz!

İmam-ı Mâverdî, "Edebü’d-Dünya ve’d-Din" kitabını Resulullah’ın rüyada tavsiyesiyle yazdığını; İbnü’l-Arabî, Füsûsü’l-Hikem’i rüyasında Resulullah’ın talim ettiğini söyler. İmam-ı Şa’rânî hazretleri, Letâifü’l-Minen kitabında, yaptığı hatalara ikaz edildiği rüyalarını anlatır.

 

Merinî hanedanından bir Fas sultanı, Hicaz’da sadaka dağıtır. Dinî hayatını beğenmediği için seyyid bir gence vermez. Rüyasında Hazret-i Fatıma, “Cüzzamlı da olsa burun senindir” diye sitem eder. 

 

Şeyh Hamdullah rüyasında Hazreti Hızır’ı görmüş; ona kamış kalemleri kesmenin yeni bir usulünü göstermiş, böylece Şeyh, harflerin çok hafif sola eğildiği kâğıt üzerinde âdeta parmak ucunda sekiyormuş gibi göründüğü nesih tarzını inkişaf ettirmiştir.

 

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri gençliğinde ramazan günü bir rüya gördü. Resulullah yüksek bir taht üzerinde oturduğu hâlde, birisi gelip bir hayız suali sordu. Hafif sesle, “Şeriat sahibi hâzırdır!” diye cevap verdi. Resulullah bunu işitti ve “Cevap veriniz!” diye üst üste iki kere emir buyurdu. Babası bu rüyayı, din meselelerini tebliğe memur olduğu şeklinde tabir etti. Zira hayız, fıkıh meselelerinin en zorudur.

 

     ***

 

EVLİLİK REHBERİ

 

Yeni kitabım çıktı.

 

(Arı Sanat Yayınevi)

 

RÜYALAR ve İSTİKAMET

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Oğuz 29 Nisan 2024 11:13

Hayırlı olsun hocam bol okumalar.