Kutuplaşma mı, saflaşma mı?

A -
A +
Kutuplaşma; zıtlaşmadır, ayrışmadır, siyahla beyaz kadar farklılaşmadır. Asla bir araya gelememenin yörüngesine teslim olmaktır. Kutuplaşma karşıtlıklar üreterek, bir arada olamamanın, tahammülsüzlüğün zirve yapmasıdır.

Her toplum her millet böyle bir riskle karşı karşıya kalabilir. Bir ülkede kutuplaşma hâli, o ülkenin başına gelebilecek büyük felaketlerin habercisidir. Kutuplaşma; iç barışın zedelenmesi, ufalanma, dağılma, boğazlaşma tehlikesini besler. Bu tehlike, kutuplaşmanın genellikle toplumun, halkın tüm dokularına sirayet etmesiyle ortaya çıkar. Bu durum millet olmanın şuurunun zedelenmesi, ortak yazgıda ortak inanç ve kültürde ve ortak olan her unsurda ayrışma hâlidir. Bir evin öbür eve düşmanlaşmasıdır.

Bu durumun yaşanması için bu ülkede çok uğraş verildi. Ülke gençler üzerinden kamplaştırıldı, yapay çelişkiler üretildi. Etnik, mezhepsel, dinî ve kültürel kimlikler üzerinden ayrışmalar, dışlamalar, inkârcı yaklaşımlar, ötekileştirmeler denendi bazen mesafe de alındı. Ancak hiçbir zaman bu ayrımcı, ötekileştirici yaklaşımlar bu topraklarda maya tutmadı. Anadolu bu durumun hiçbir zaman bünyesine kalıcı olarak yerleşmesine izin vermedi.

Aslında geçmişte yaşananlar devlet-millet birlikteliğinde ortaya çıkan arızaların sonucuydu. Dayatmacı yaklaşımlar; etnik, mezhep ve inançlar üzerinde ayrımcılığı beslemişti. İnanç ve kültürel kimlikler üzerinden yasaklar, dışlanma duygusuna ve mağduriyetlere yol açmıştı.
Türkiye bu arızalı ve riskli evreyi büyük felaketlere uğramadan yeni bir döneme geçerek aştı. Son 13 yıllık dönemde sistemin tüm mağdurlarının temsil edildiği, yeni bir siyaset devletin yeni bir yüzü olarak şekillenmeye başladı. Artık ceberut devlet değil, kerim devlet anlayışı hakimdir. Bu durum devletin milletiyle bütünleşme hâlidir. Artık hiç kimsenin etnik, mezhepsel veya kültürel kimliği nedeniyle ötekileştirilmediği, yasakların olmadığı bir dönemin içindeyiz.
Bu noktaya gelinmesi, 13 yıllık AK Parti iktidarının her kesimden her bölgeden temsil yeteneğine sahip bir güce erişmesiyle mümkün olmuştur. Bu durum AK Partinin Türkiye'nin seçim coğrafyasının omurgasına sahip olmasını sağlamıştır. 7 Haziran seçimi sonrası tek başına iktidar olma şansını kaybetmesine rağmen bugün de AK Parti bu omurgayı korumaktadır.

Bu durum aslında millet nezdinde kutuplaşmanın değil bütünleşmenin öne çıkmasıdır. Buna rağmen son dönemde Türkiye'de yapay bir kutuplaşma çığırtkanlığının yapılması, karanlık bir senaryonun devreye sokulması çabasıdır. Bu senaryo; kutuplaşma kurguları üzerinden, 5. kol faaliyetleriyle kardeş kavgasını başlatabilmek ve buradan geri dönülmez bir iç savaş yaşatabilmektir.

Bunun için hedef, Cumhurbaşkanı Erdoğan'dır. Halk tarafından seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olan Erdoğan üzerinden yapay kutuplaşma üretmeye çalışanların amacı; bu kirli ve karanlık senaryoyu devreye sokabilme gayretidir. Dış güdümlü bu hamlenin içerideki mikrofonları; millet tabanı olmayan ama özellikle medyada mevzilenerek sonuç almaya çalışan dar bir çıkar grubundan ibarettir. Ancak bu grubun yeni ittifakları ve buna dayalı yeni arayışları vardır. Bu ittifaklar hem içeriden hem de dışarıdandır. İngiliz Financial Times'ın "Kutuplaşma son bulmazsa Türkiye yönetilmez hâle gelecek" manşeti, Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden üretilmeye çalışılan yapay kutuplaştırma çabasının dış ittifaktan yansıyan bir örneğidir. Diğer bir örnek, Almanya Şansölyesi Merkel'in Türkiye ziyaretine yönelik 100 akademisyenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı hedef alan mektuptaki yapay kutuplaştırma çabasındaki ittifak arayışıdır... Bu örnekler çoğaltılabilir. Görünen o ki, yapılmak istenen yapay bir kutuplaştırma oyunuyla ülkenin istikbali ve istiklalinin zedelenmesidir. Aslında ortadaki durum kutuplaşma değil saflaşma hâlidir. Yani herkesin gerçek safına çekilmesidir. Herkesten kastım geniş halk kitlelerinden kopuk bu dar çıkar çevreleridir.

Kimdir Onlar;

Onlar; boyunlarındaki küresel efendilerinin kemendiyle hareket eden ve bunun gereğini yerine getirenlerdir. Onlar; yıllardır kendi çıkarlarını ülke ve millet çıkarlarının önüne koyarak kurdukları saadet zincirinin kopmasının hırçınlığı yaşayanlardır. Onlar; 1980'li, 1990'lı kayıp yılların dışarıdan yönetilen içeride idare edilen düzenin kapanmasının ve Türkiye'nin Türkiye'den yönetilmesinin telaşını yaşayanlardır. Onlar; geçmişteki IMF memurlarının eşliğinde, ağırlıklı koalisyonlardan oluşan zayıf ve ürkek hükümetlere ayar verdikleri, gazete manşetleriyle siyasete yön verdikleri, kapalı kapılar arkasında hükümetler kurdukları, bakanları azlettikleri siyaset dışı düzeni özleyenlerdir. Onlar; yıllardır seçkinler zümresi olarak kendi sırça köşklerinde oturarak, halkına yabancılaşmış, ülkesinin ve milletinin değerlerinden ve topraklarından kopmuş sözde aydın kisvesiyle örülü maskeleri düşenlerdir. Onlar; yerli ve millî olan her değerden ürken, başkalarının taşeronu olmanın gereği olarak montajla yetinen ve ülkenin yüksek teknolojiyle buluşan ürünlere yönelmesiyle tedirginliği artanlardır.

Onlar; 2009'da Davos'ta Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "one minute" çıkışıyla tedirginlikleri artan, o gün bugündür Erdoğan'ı "diktatör" karalamasıyla hedefe koyan, mazlumların sesi olmaya başlayan, 'dünya beşten büyüktür' diyen Türkiye'nin önünü kesmek için paralel devlet yapılanmasından, terör örgütlerinden medet umanlardır.

Telaşları büyüktür. 1 Kasım öncesi tüm kozlarını oynamanın telaşındalar. Terörden, kaos çıkarmaktan, yapay kutuplaştırma senaryolarından, bombalardan, koalisyon güzellemelerinden, algı oyunlarından, sahteliklerden, karalamalardan oy devşirmenin çabasındalar.

Türkiye onların istediği gibi kutuplaşmıyor, kutuplaşmayacak. Ama saflar belli oluyor, daha da belli olacak. Millî-Gayri Millî saflaşması, bütün maskeleri düşürdü, daha da düşürecek...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.