İki parantez arası

A -
A +

Türk futbolunun gidişatını değiştiren Fatih Terim'in uluslararası arenadaki ilk büyük başarısı bir İsviçre maçına rastlar. 1995 yılında acemi ama cesur bir teknik adam olarak Fatih Terim, Bern'deki İsviçre karşısına "olmak ya da olmamak" maçına çıkmış kendi karakterine uygun olarak takımını deli cesaretiyle oynatmış karşılığını da 2-1'lik bir galibiyetle almıştı. Bu zafer, Türkiye'yi tarihinde ilk defa Avrupa Şampiyonası'nın finalleriyle tanıştırmıştı. *** Aynı stadda dün akşama döndüğümüzde aradan geçen 10 acımasız sene daha ihtiyatlı ve daha kontrollü bir Fatih Terim getirmişti Bern'e... Sahaya sürdüğü defansif kadro "Yıllarca savunma yaparak mağlup olduk. Yenileceksek, hücum ederek yenilelim" mantığı ile çığır açan Terim'le çelişen bir takım "yenemezsen yenilme" fotoğrafıydı. Tek forvet Hakan Şükür'e top taşıyamadık, koca ilk yarıda iki şutumuz var. Beşli orta saha maç boyunca bir o yana, bir bu yana savruldu. Sanki Terim maçı 20 metre arasında oynamalarını söylemişti. Yıldıray ve Emre gibi teknik ayakları aradık. Savunmayı beceremedik. Sıradan bir takım karşısında defalarca çaresiz duruma düştük. Ve gidişatın haber verdiği gol, ilk yarının sonlarında bir duran topla geldi, devreyi yenik kapadık. *** İkinci yarıda "topu kırmayacak" ikinci adam olarak Okan da oyuna girince biraz toparlandık. Bu yarıda hücum etmek aklımıza geldi ama, bu kez rakibe net pozisyonlar veriyorduk. Nitekim, cezasını kötü çektik. İsviçre finallere giderse, futbola yazık olur. Basit bir gruptan geldiler, basit oyuncular, basit oynuyorlar. Ama İsviçre Federasyonu bu maça iyi hazırlanmış. Organizasyon kusursuzdu. *** İstanbul'da turu geçebilir miyiz bilemem ama aradan geçen 10 yıl, Fatih Terim'den de, Türk futbolundan da çok şey götürmüş.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.