"TAM GELİN OLACAK KIZ"

A -
A +

Evet, yine aynı şeyi düşünmüştü. Bu güzel, bu saygılı, bu başı önünde kız ne zaman masasına sıcak kuşburnu çayını koyarsa, içinden böyle geçiyordu: "Tam gelin olacak kız." Şentürk Amca, devlet hastanesinden emekli olduktan sonra, iki aydır, düşük bir maaşla özel bir hastanede laborant olarak çalışıyordu. Polis olan tek çocuğu bekârdı; bir an önce "baş-göz" edebilmek için de bütün şartları tamamlamıştı. Kendi evine yakın oğluna bir ev almış, eline para geçtikçe eşyasının önemli bir kısmını tamamlamıştı. Belki de muhatap olduğu bütün genç kızlara "potansiyel gelin" gözüyle baktığı için, hemen her sabah küçük masasına kuşburnu çayını koyan bu kızı daha bir dikkatle incelemişti. Kız (Gülser), özel hastanede hemşireydi. Boş zamanlarında Şentürk Amca ile sohbet eder, aslında çalışmak istemediğini, ev hanımlığını daha çok sevdiğini, evlenip faal hayattan çekilmeyi arzuladığını anlatırdı. Fırsat buldukça da kendisi için hazırladığı kuşburnu çayından Şentürk Amca'ya da ikram ederdi. *** Derken günün birinde Şentürk Amca önce kızın, sonra oğlunun onayını aldıktan sonra Gülser hemşirenin telefonunu karısına verdi, oğluna iletmesi için... Ve buluşma gerçekleşti. Gençlerin birbirini beğenmesine en çok Şentürk Amca sevinmişti. Bu "mutlulukta" aslan payının kendisinde olduğunu gururla hissederek... Gelin işi bıraktı, üstelik başını kapattı, düğün hazırlıkları başladı. *** Gelin hiç işi uzatmadı; hemen düğün sonrasındaki ilk buluşmada, eşinin ailesi tarafına görünmez ama kalın bir set çekti. Çok resmi ve çok kısa bir ziyaretin sonrasında eşine işaret etti, kalktılar. Şok... *** İkinci buluşma için Şentürk Amca ve karısının epey uzun bir zaman beklemesi gerekti. Üç apartman ötede oturan gelin, tam kırk küsur gün sonra ve davet üzerine kayınpederinin evine gitti. Günlerce gözü yolda beklediklerine pişman olacakları bir buluşmaydı üstelik... Yemekten sonra sofrayı ortada bırakıp bir misafir gibi kenara çekilen gelin, direkt kayınpederini hedef aldı: - Çalışmak istiyorum, bu kabul etmiyor. Evde sıkıldım. - "Bu"? Eşin yani... Bak kızım... Birincisi... (Utanarak ve gözlerini kaçırarak) bebek ne olacak? İkincisi, daha iki ay dolmadı, niye sıkıldın? - Eve kapanmak bana göre değilmiş. Hamileler çalışmıyor mu? Bir şey olmaz. Zaten ayrılırken Zafer Bey, "Ne zaman istersen kapımız açık" demişti. Gelin toparlandı, çıktılar. Büyük şok... *** Şentürk Amca öldüğünde, bütün Ümraniye "Kan kustu, kuşburnu şerbeti içiyorum dedi. Kesin, kahrından gitti adam" demişti. Orasını Allah bilirdi; ama şurası kesindi ki, Gülser'in düğünden sonraki ani değişikliği baba ile oğul arasına adı konulmamış, hiç konuşulmamış bir mahcubiyet sokmuştu. *** Günümüzde birçok sancılı evlilikte olduğu gibi, Gülser ile polis eşi de, sürekli çatırdayan, kavgalarla sarsılan sıkıntılı evliliklerini kurtarsın diye çocuk yaptılar. Ve o çocuk, küçük omuzları ile bu "gürültülü" aileyi bir arada beşinci yıla taşıyabilmişti. Ama... Gülser hemşirenin sol göğsü alındığında doktor teşhisi söylemekte acımasızdı: - Senin tümör biraz farklı... Biz buna kara bela diyoruz... Bu ameliyat için İstanbul'a gelmiş olan ağabeyine daha da açık konuştu: - Bak kardeşim, doktorluğun zor tarafı bu... Bu hızla tekerrür eden bir tümor cinsi... Tahminim, kardeşinin bir yıl civarında bir ömrü var. *** Gelin öldüğünde, kayınpederin üstüne, aynı mezara defnettiler.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.