"Âhiret, peygamberleri ve melekleri titreten gündür!"

A -
A +

"Âhiret; yürekleri parçalayan, çocukları ihtiyar yapan, kişiyi evlâd ve iyâlinden kaçıran bir gündür!"

 

 

 

Füâdî Ömer Efendi Osmanlı âlim ve velîlerindendir. Kastamonu’da yetişen büyük velî Şeyh Şâbân-ı Velî hazretlerinin kurduğu Şâbâniyye yoluna mensuptur. 1559 (H.966) senesinde Kastamonu'da doğdu. Şâbân-ı Velî dergâhı şeyhi olan Abdülbâkî Efendiye talebe olup hizmet etmeye başladı. Onun vefâtı üzerine hocasının yerine geçen Muhyiddîn Efendinin sohbetlerine devâm etti. Muhyiddîn Efendinin vefâtından sonra Şâbân-ı Velî Dergâhına postnişîn seçildi. 1636 (H.1046) senesinde Kastamonu’da vefât etti. Bir dersinde şunları anlattı:

 

Lüzumsuz olarak yaratılmadığınız gibi, yaptığınız işlerden de sorgu ve sorumsuz kalacak değilsiniz. Gelmiş ve nihâyete kadar gelecek insanların toplanacağı bir mahşer ve orada adâlet terâzilerinin kurulacağı bir mahkeme vardır. Onun tek hâkimi, azamet ve kibriyâ sâhibi yüce Allah'tır. Âhiret korkunç bir gündür. Yürekleri parçalayan, çocukları ihtiyar yapan, kişiyi kardeş, evlâd ve iyâlinden kaçıran, peygamberleri, melekleri titreten bir gündür. Cenâb-ı Hakk'ın celâl ve azametiyle tecellî edeceği o günde, kimde kuvvet ve tahammül kalır! Bununla berâber Allah’ın rahmetinden de ümit keserek hüsrâna düşmeyiniz. Muhakkak biliniz ki; mahşer gününde emniyet ve korkusuzluk, bugünden o günü düşünüp de Allah’tan korkan, küfür ve günahtan sakınan ve bu fânî âlemi bekâ âlemi olan âhirete üstün tutarak, şehvânî hislerinin esiri olmayanlar içindir. Bunun aksi harekette bulunanlar muhakkak aldanır. Hayat ve ömür sermâyesini haksızlık ve yolsuzluk arkasında tüketen eli boş ve nedâmet, pişmanlık içinde kalır.

 

Bugün; siz, sizden öncekilerin yerini tutuyorsunuz. Fakat elbette sizin de yerinizi tutacaklar var. Görüyorsunuz ki, gelenler durmuyor, gidenler geri dönmüyor. İster istemez gideceğimiz bu mahal, her şeye sâhib olan cenâb-ı Hakk’ın huzûrudur. Âhiret âlemine gidenleri her gün uğurluyor ve götürdüğünüz kabirlerde kara toprak altında yataksız, yastıksız, tek ve tenha bırakıp dönüyorsunuz. Ölümün acısını duyan o fânîlerin hâli ne kadar merhameti çeker ve ibrete değer. Tanımadıkları bir âleme sefer etmişler, sevdiklerinden ayrılmışlar. Gelip geçici emânet bir hayatın gaflet uykusundan uyanmışlar, ama iş işten geçmiş, telâfi imkânı elden çıkmış, naz ve nîmet içinde beslenmişlerken yatak ve yastıkları kuru toprak olmuş, terk ettikleri dünyâ malından istifâdeleri yok. Düşünmeye değer bu hâllerden ibret almaz mısınız?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Salih Çulhacı11 Nisan 2024 01:42

Peki bu korkunç şeyler ve dehşet ahirete hazırlanmaya kar onu dusunmeyenler içinse o zama hiç günahsız Peygambetler ve Melekler niye korkudan titriyorlar.Öyle ya yukarıda yazmişsınız"Muhakkak biliniz ki; mahşer gününde emniyet ve korkusuzluk, bugünden o günü düşünüp de Allah’tan korkan, küfür ve günahtan sakınan ve bu fânî âlemi bekâ âlemi olan âhirete üstün tutarak, şehvânî hislerinin esiri olmayanlar içindir" Ee bunların başında Peygamberler ve Melekler geliyor.O zaman onlar niye emniyetsizlik hissedip titriyorlar?