A. Kabaklı komünist olsaydı

A -
A +

Ahmet Kabaklı vefat etti. Edebiyatımızın en verimli ve güzel kalemlerinden biri daha durdu. Ahmet Kabaklı, 77 yıllık ömrünün 50 yılını, yazmakla nakışlayan bir edibimizdi, bir fikir ve gönül sultanımızdı. En az onbin makalesi yanında, beş ciltlik Türk Edebiyat Tarihi ve 29 yıllık Türk Edebiyat dergisi övülmeye lâyık büyük eserlerimiz arasında. Mabud ve Millet, Kültür Emperyalizmi, Şair-i Cihan Nedim, Temellerin Duruşması, Arif Nihat Asya, Yunus Emre, Mevlâna, Fuzulî, İbrahim Hakkı, Mehmet Akif, Yahya Kemal, Necip Fazıl... gibi incelemeleri onbinlerce değil, yüzbinlerce kişiye ışık tuttu. Kendisine Aydınlar Ocağı tarafından verilen Şeyh-ul Muharririn, yani "muharrirlerin şeyhi" payesi, bir hakkın teslim edilmesiydi. Şeyh, bildiğiniz gibi, bir meslekte derin bir bilgiyi, tartışılmaz bir liyâkati, hizmeti ve asaleti ifade eden bir sıfat. Onun iki bayrağa birden sarılan tabutu, Fatih Camii'nden kaldırıldı. Caminin büyük bahçesi, tıklım tıklım doluydu. En az onbin kişi, onun tabutuna hiç olmazsa bir defacık dokunmak istiyordu. Çok, istememe rağmen O'nun tabutuna, şahadet parmağımın ucuyla olsun dokunamadım. Cemaat, öylesine kenetlenmiş, adeta yek vücut haline gelmişti. Ahmet Kabaklı hakkında en çok yazı, tabii olarak Türkiye gazetesinde yayınlandı. Sonra Zaman, Akit, Yenişafak, Ortadoğu yazarları da Kabaklı için duygularını ifade ettiler. Peki ya diğer gazetelerimiz? Birkaç gazete, bu büyük kaybımızı çok arka sayfalarında birkaç basit cümleyle geçiştirdiler. Bazı anlı (!) şanlı (!) gazetelerimiz ise, Kabaklı'nın vefatından hiç haberdar değillermiş gibi davrandılar. Onlar için, "göğüslerini gösteren Amerikalı bir kadın askerin davranışı" veya "bir otomobil şoförünü tokatlayan Amerikalı bir futbolcunun" kabalığı Kabaklı'nın kaybından çok daha mühimdi. Ahmet Kabaklı, bana göre, vefatıyla da bir büyük gerçeğin ortaya çıkmasına vesile oldu. Günlerden beri, gazetelerimizde ve televizyonlarımızda Nazım Hikmet için kıyametler koparan kişilerin ikiyüzlülükleri, zavallılıkları, yobazlıkları bir kere daha ortaya çıktı. Nâzım Hikmet için ağızlarını açanlar, güya onu "Türkçenin en büyük şairi, olduğunu" "Edebiyatımıza hizmet eden Nazım'ın, yeniden kucaklanması gerektiğini" söyleyip duruyorlardı. Nâzım için çırpınanların bir kısmı samimi olabilir. Onlara da diyeceklerimiz vardır. Ama zeytin tanesi kadar beyni olanlar görmüşlerdir ki, Nazım Hikmet için dövünenlerin asıl maksatları, şiir değildir; edebiyat değildir. Maksatları, Nazım'ın şahsında Türk gençliğine ve halkına komünizmi sevdirebilmektir. Türkiye'yi Nazım'la komünizme götürebilmektir. Nazım Hikmet'le ilgili her TV programında Türkiyeli komünistler, bu duygularını çok kesin cümlelerle ortaya koyuyorlar. Geçenlerde bir TV programında, Nazım Hikmet'i Türkiye'den kaçıran Refik Erduran ne kadar açık konuştu: "Nazım Hikmet'in Türkiye'ye ihtiyacı yoktur; Türkiye'nin Nazım Hikmet'e ihtiyacı vardır. Çünkü Türkiye pis bir ülkedir!" dedi. Ve Mehmet Gül'ün: "Nazım Hikmet neden Atatürkçü olmadı?" sorusuna çok kesin bir cümleyle cevap verdi: "Türkiye'yi daha ileriye, daha aydınlığa götürmek için!" Refik Erduran'ın hiçbir fikrine katılmıyorum. O, çok gerilerde kalmış bir ideolojinin arkasından ayrılamıyor. Ama davasına hâlâ samimiyetle bağlı bir kimse! Boğazda yaşayan bir aşiretin Nazım Hikmet sözcüsü! Yıldız Sertel de ilerlemiş yaşına ve babasının Nazım Hikmet'le ilgili açıklamalarına rağmen, hâlâ pırıl pırıl bir Marksist. Halil Ergün'ü, Tarık Akan'ı, Müjdat Gezen'i de dikkatle dinledim. Onlar da, Nazım'ın edebiyatçılığından ziyade, fikriyatı üzerinde durdular ve o TV programına katılan Türkiyeli genç komünistler dediler ki: "Türkiye'de Nazım Hikmet sevdası, bizim diktiğimiz fidanlarla birlikte büyüyecek ve komünistler Türkiye'de mutlaka iktidar olacak!" İşte Nazım Hikmet şamatasının gerçek yüzü budur. Türkiyeli komünistler, Sovyet Rusya imparatorluğunu batıran komünizmi, Nazım Hikmet'in şiirleriyle, efsanevi şöhretiyle Türkiye'de hakim kılmak istiyorlar. Onların sevdası çağımızın yüz yıl gerisinde kalan iptidai komünizmdir! Şiir, hikaye, roman, bir paravandan ibarettir. Türkiyeli komünistler, gerçekten şiire, edebiyata ve fakir-fukara halka önem vermiş olsalardı en az onbin makale yazan, beş ciltlik Türk Edebiyat Tarihiyle ve yirminci baskısı yapılan eserleriyle, yirmidokuz ciltlik Türk Edebiyatı dergileriyle milletimize büyük hizmetlerde bulunan Ahmet Kabaklı'yı da var sayarlardı. Bizim ilericiler (!) komünist olmayan bütün edebiyatçılarımıza hep öfkeyle baktılar. Ahmet Kabaklı komünist olsaydı, Türkiyeli komünistlerin sesleri, Kutuplardaki Eskimolara kadar uzar giderdi...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.