Doğru dil, doğru din, doğru tarih olmazsa

A -
A +

Sivas'ta Ziya Gökalp İlkokulu'nda okurken, sıra arkadaşım Ermeni idi. Vahan Seyran! O, aynı zamanda benim mahalle arkadaşımdı. Birbirimize hiç, ama hiç kırılmadık. Yakın arkadaşlığımız Vahan'ın ölümüne kadar devam etti. Toprağı bol olsun. Sivas'ta, Ermeni komşularımız da vardı. Kötülüklerini görmedim. Ermeni çocuklarıyla birlikte aşık ve mil oynar; sokak aralarında top koşturur, yoncalıkta güreşir, aynı göletlerde birlikte çimerdik. Bana Sivas türkülerini ve halaylarını, Ermeniler de sevdirdiler. Çünkü, düğünlerimizde, umumiyetle onlar çalardı. Santurlarıyla, udlarıyla, kemanlarıyla, tefleriyle gelirler; düğün evini ayağa kaldırırlardı. Ama nasıl aşkla-şevkle coşarak çalıp söylerlerdi Allahım! Bayılırdım! Bayılırdım. Aradan 50 yıl geçmesine rağmen o Ermeni çalgıcıların yüzleri ve telaffuzları, bütün canlılığıyla hafızamdadır. Mesela Sivas Abdurrahman Halayı biraz hareketlenmeye başlayınca, sesleri, yeri-göğü tutar, düğün evlerinden sokaklara taşardı: Zabahtan bizim puaraaa İki geeelin, üç gııız geldiiii!" Ben kendimi sabahtan bizim pınara gelen o iki gelinle üç kızın yanında hissederdim; "Birisinin adı Fatma/Kaşları var çatma çatma" Türkülerimizi bizim yüreğimizle söyler, oyunlarını bizim duygularımızla oynarlardı. Babam, tarihimize çok meraklı bir adamdı. Bir defasında ona sormuştum: "- Baba demiştim Ermenilerle aramızda ne oldu? Siz o hadiseleri yaşadınız da. Cihan harbinde neden birbirimize girdik?" Cevabı kısa oldu: "- Ermeniler oyuna geldiler. Eştikleri kuyuya düştüler. Çok kötü günler yaşadık. Ruslar bize Doğudan saldırınca, Ermeniler de arkadan bindirdiler. Çok kan döktüler. İnsanlarımızı camilerde diri diri yaktıkları oldu. Almanlarla birlikte çarpışıyorduk. Almanlar dediler ki [Aman bu Ermenileri arkanızdan çekip Suriye'ye indirin. Yoksa felaket kaçınılmaz olur] Onları, mecburen Güneye indirdik korkunç bir savaş vardı. Anası-babası oğlu-kızı, ninesi-dedesi Ermeniler tarafından vurulan, yakılan, direklere çakılan Türklerle Kürtler de Ermenilere saldırdı. Zaten başka türlüsü olmazdı. Savaş bu "Türk-Ermeni çarpışmasında vebal bizim üzerimizde değildir." Zamanla, o 1915 faciasıyla ilgili ne buldumsa okudum. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da, evleri-köyleri yakılıp yıkılanlarla bizzat konuştum. Erzurum'da, bir mahalle halkının, bir camiye doldurularak nasıl diri diri yakıldığını, bana o yangından yaralı olarak kaçıp kurtulan Abo Dadaştan dehşetle dinleyerek yazdım. Şimdi, yeni bir Ermeni faciasıyla karşı karşıyayız. Fransa Meclisi, Ermeni tasarısını kabul etti. Sırada başka devletler de var. Türkiye'de yaşayan Ermenilerden bir tekinin bile burnu kanamasın istiyorum. Peki ama ne olacak şimdi? Görülüyor ki bir kısım Ermeniler, yine büyük ve yanlış oyunların içine düşürülmüşlerdir. Ermenistan'daki Taşnaklar, bütün dünyaya resmen ilân ediyorlar: "Doğu ve Güneydoğu Anadolu, işgâl edilmiş. Ermeni toprağıdır" diyorlar. Ne demektir bu? Azerbaycan toprağının %25'i Ermeniler tarafından işgal edildi! Neye işarettir bu? Kim kime "dur!" diyecek; "yapma" diyecek. Bu Taşnak mensuplarına tarihi iyi öğretmek lâzım. Sadece Taşnaklara değil; bizim öğretmenlerimize de, gençliğimize de, siyasilerimize de, Dışişleri Teşkilatında çalışan bütün idarecilerimize de! Daha geçenlerde, Ermeni devletinin PKK ihanetine Avrupa'da 70 milyon dolarla yardımda bulunduğu açıklandı. Ne demektir bu? Bu çaptaki bir ihaneti besleyen, korkunç bir cehalettir. Devletimiz, evvelemirde bizim insanımızı, tamamen belgelere dayanarak aydınlatmalıdır. Bir ara, Bakanlıklar Arası Ortak Kültür Komisyonu'nda başkanlık yaptım. Bir gün yurt dışına öğretmen olarak gitmek isteyen 125 öğretmenimize sordum: "1915 Ermeni meselesi nedir? Alevi-Sünni gerginliği neye dayanıyor? Batının Şark Meselesi ve PKK hareketi hakkında ne biliyorsunuz?" Şaşıracaksınız tam 123 öğretmenimiz bu konuda hiçbir kitap okumadıklarını ve hiçbirşey bilmediklerini söylediler. Bugün Türkiye'de bir araştırma yapılsa nüfusumuzun %98'i Zeytun Ermenilerinden bir kimsenin Osmanlı İmparatorluğu devrinde kendi gönlüyle Müslüman olduktan sonra önce paşalık mevkiine yükseltildiğini, sonra sadrazamlık yani başbakanlık koltuğuna oturtulduğunu kimse bilmez. 1. ve 2. Meşrutiyette Meclisimizde 25-30 Ermeni milletvekilinin bulunduğundan ve başta Dışişleri Bakanlığı olmak üzere, çeşitli bakanlıklarımıza Ermenilerin getirildiğinden kaç kişi haberdardır? Bir devlet deli midir divane midir ki, kendisinden kat'iyyen ayırmadığı Ermeni vatandaşlarını 1. Dünya Harbinin en buhranlı günlerinde üstelik 7 cephede düşmalarla çarpışırlarken, durduk yere ortadan kaldırmaya çalışsın? Buna inanan cahillere şaşmamak elde değil. Tarih, bir milletin hafızasıdır. Tarihini bilmeyen milletler, hafızasını kaybeden insanlara benzerler. Bize; "Doğru dil, doğru din, doğru tarih" anlayışıyla kim sahip çıkacak? Ve ne zaman aklımızı başımıza alacağız?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.