İlim ilim bilmektir/ İlim kendin bilmektir Sen kendini bilmezsin/Bu nice okumaktır

A -
A +

-Yunus Emre- Ord. Prof. Anna Masala'nın, Türkiye'ye Aşk Mektuplarım isimli önemli kitabı, Kültür Bakanlığı yayınları arasında çıktı. Anna Masala, İtalya'da, Roma Üniversitesi'nde, Türk Dili ve Edebiyatı Profesörü. Türkiye'ye birçok defa gelip giden ve çeşitli incelemelerde bulunan bir hatun kişi. Anna Masala; "Hayatımın en büyük gerçek aşkı Türkiye'ye aşk mektuplarımı böyle yazıyorum" diyerek bize yüreğini açıyor. Onu okuduğumuz zaman anlıyoruz ki, gerçek aşkı bulmasında Türkçe'nin, Türk Tasavvuf Edebiyatının, Türk mutasavvıflarının ve Türk milletinin çok büyük tesiri olmuş. Coğrafyayı vatan yapan insandır. Ülkeler, sadece tabii güzellikleri ve tarihî eserleriyle değil, insanlarıyla da seviliyorlar. Bu sevgi, bazen hayranlığa ve aşka dönüşüyor. Nitekim Anna Masala da şöyle yazıyor: "Mevlana'ya yeni dünya görüşümü ve insanlık ruhumu, Yunus Emre'ye tevazuumu, tasavvuf şiirine sevgimi, Hacı Bektaş'a da; Anadolu insanına sevgimi borçluyum. Fakat manevî dünyamda başka evliyalar, başka hocalar, başka şairler de yaşar. Türkiye'den uzak olduğum zaman, gurbete düştüğüm zaman, hiç yalnız değilim. Hatta Hacı Bayram Veli'nin, Eşrefoğlu Rumî'nin ve hepsinden önce de Ahmet Yesevî'nin, İstanbul'daki bütün evliyaların aydınlık yüzlerini görüyor, kalbimde hissediyorum." Bu satırları yazan, 67 yaşında bir İtalyan münevveri bir Ord. Prof. Anna Masala'yı okurken, hem seviniyor, huzur duyoyurum; hem de değirmen taşları altında eziliyor, utanıyorum. Sevincim şuradan geliyor: Anna Masala'yı "gerçek aşka" götüren, tek kelimeyle: İslâmdır. Çünkü onun, "aydınlık yüzlerini kalbinde hissettiği" mutasavvıflarımız, tarikat şeyhlerimiz ve evliyalarımız, ışıklarını, tamamen Kur'an'dan ve sünnetten aldılar. Anlatılmaz derecede üzülmemin, utanmamın sebebine gelince: Biz kendi köklerimizin farkında değiliz. Bazı değerlerimizi, batılılar kadar olsun bilemiyoruz. Hatta bizim bazı mukaddeslerimizi, bazı öncülerimizi, bazı dâhilerimizi... Biz Batılılardan öğreniyoruz. Mesela unutturulmak istenilen Mevlânâ'yı biz Batılılardan öğrendik. Mevlânâ ihtifalleri, bizi zamanla Yunus Emre aydınlığına götürdü. Yunus Emre'den, Hacı Bektaş Veli ışığını almaya başladık... Üzülüyorum ve utanıyorum: Batı dünyasında pek çok ilim fikir ve sanat adamı, bizim velilerimizi dervişlerimizi, evliyalarımızı okuyarak hayranlıklar içinde kaldılar. Ortaya çok ciddî eserler koydular. "Gerçek aşkı" bulduklarını söylediler. Türkiye'de ise, o veliler-evliyâlar-dervişler aydınlığına girmek isteyen kimseler, çok ağır hücumlarla, suçlamalarla karşı karşıya bulunuyorlar. Şimdi lütfen dikkat buyurun: Ord. Prof. Anna Masala, Mevlâna'yı, Yunus Emre'yi, Hacı Bektaş Veli'yi, Hacı Bayram Veli'yi, Eşrefoğlu Rumi'yi, Ahmet Yesevi'yi ve İstanbul evliyalarını okuyup inceledikten, tanıdıktan sonra sevmiş ve Türkiye'ye Aşk Mektupları'nı yazmaya başlamış. İyi ama bu kişilerin hepsi de tarikat öncüleri. Tarikat yol demektir. Benim hiçbir tarikatla ilgim yok. Ama ben de, Anna Masala gibi, geçmiş zamanlarda tarikatların Türk toplumu üzerindeki büyük tesirlerini öğrenmeye çalışıyorum. Birtakım TV programlarında boy gösteren kişilerin bizim kültür dünyamıza nasıl ters bir açıdan ve nasıl katı düşüncelerle baktıklarını dehşetle görüyorum. Belki siz de seyretmişsinizdir. Geçenlerde bir TV programında bir gazetecimiz anlattı: "Bilmem hangi şehirde, bilmem hangi tarikata mensup bir meczup, bir mağarada oğlunu tarikat şeyhi için boğazlamışmış. Hadiseyi anlatan gazeteci sözlerini şöyle bitirdi: "İşte tarikat bu!" Hayır! Tarikat katiyyen bu değil! Çünkü o gazetecinin bahsettiği tarikat, Yunus Emre'yi yetiştiren tarikattır! O Yunus Emre ki: "Bir kez gönül kırdın ise Bu kıldığın namaz değil Yetmiş iki millet dahi Elin yüzün yumaz değil!" diyen dervişimizdir. Hiçbir İslâm tarikatında adam boğazlamak yoktur. Bırakın adam boğazlamayı, hayvanlara bile eziyet etmek günahtır. Birtakım zırcahil veya zırdeli kimselerin hareketlerini tarikat esası olarak göstermek de ayrı bir çılgınlıktır. Millet hayatımızda çeşitli tarikatlar bin yıldan beri devam ediyor. Bin yıldan beri acaba kaç kişi boğazlanmıştır. Kötü, örnek olarak gösterilemez. Geçenlerde, Ankara'da, hem de üniversitelerimizde öğretim görevlisi olan bir anne, öz çocuğunu boğarak öldürmedi mi? Şimdi kim bu vahşet karşısında: "İşte annelik, öğretmenlik bu" diyebilir? Tarikatlar vazifelerini yaparak tarihe intikal etmişlerdir. Maksatları sadece Yunus gibi, Mevlâna, gibi, Hacı Bektaş Velî gibi... İyi insan yetiştirmek olan dünün kültür ocaklarına Batılılar kadar doğru bakmasını öğrenmeliyiz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.