İsmail Cem de, Derviş de, Ecevit de önleyemez

A -
A +

Paris'te bir iş adamımızın bürosunda, bizzat kendisinden dinledim. Anlattıklarına siz de şaşıracakınız. Diyordu ki: "... Ben Konyalı'yım İmam-ı Hatib okulundan mezunum. Türkiye'de yüksek tahsil yapma imkânım yoktu. Babam beni binbir güçlükle okutmuştu. Beş kardeştik. Bu bakımdan okulu bitirir bitirmez bir işe girmem, eve para getirmem lâzımdı. Düşündüm-taşındım, bundan 25 yıl önce, Fransa'ya sırt hamalı olarak gelmeye karar verdim. Ve bir gün kendimi Paris'te buldum. Beni büyük bir tekstil fabrikasına verdiler. Güçlü kuvvetli bir gençtim. İşim zor değildi. Biten, kontrolden geçen tekstil mamullerini mukavva kutulara yerleştiriyor, bantlıyor, sonra onları götürüp kamyonlara yüklüyordum. Kamyonlarla limanlara gidiyordum. Fabrikaya dönerken de, limanlara gelen iplik balyalarını kamyonlara taşıyordum. Bu işte üç yıl kadar çalıştım. Bu arada Fransızca öğrenmeye başladım. Hem Fransızca öğreniyordum, (hem de fabrikanın her bölümüne rahatça girip çıktığım için) kimin neyi nasıl yaptığına dikkat ediyordum. Bu arada iç piyasayı da, öğrendim dış piyasayı da! Derken günün birinde karar verdim: Küçük çapta da olsa bir tekstil atölyesi kurmalıydım. İşe önce beş makinayla başladım. Fabrikanın beş ustasıyla anlaştım. Onlara daha iyi ücretler teklif ettim. Benimle birlikte çalışacaklarına söz verdiler. Beş dikiş makinası aldım; bir yer kiraladım kadın ve erkek elbiseleri yapmaya başladık. Mamullerimi önce iç piyasaya sürdüm. Sene sonunda 15 makinam oldu. İkinci sene sonunda 35 makinem vardı. Beşinci sene sonunda tam 100 makinalık bir iş yerim oldu. Artık, sadece Fransa pazarlarına değil, İngiltere'ye, Amerika'ya, Almanya'ya da mal gönderiyorum. Şimdi çok şükür iyi para kazanıyorum. Geldiğimden beri evime para gönderiyorum. Konya'daki dört kardeşimden ikisine yüksek tahsil yaptırdım. - Burada çalıştığınız yıllar arasında bizim Büyükelçiliğimizden, ticaret ataşeliğimizden ne gibi yardımlar gördünüz? - "Bizim Büyükelçiliğimizin veya Ticaret Müşavirimizin Türk vatandaşlarıyla ilgilenmek gibi bir düşünceleri, istekleri, hareketleri yoktur. Onlar bizi sadece Cumhuriyet Bayramından Cumhuriyet Bayramına hatırlarlar... Ben 25 yıldan beri bu tekstil işinin içindeyim gördüğünüz gibi Fransa'dan, dünyanın dört-bir köşesine mal gönderiyorum. Bir güne bir gün bizim ticaret ataşemiz şu kapıdan mübarek başını uzatıp da: - "Arkadaş! Hayırlı uğurlu olsun! Kolay gelsin! Bir sıkıntın var mı? Bizden bir şey istiyor musun? Nerelere mal gönderiyorsun? Şuralara şuralara da mal yollaman mümkün!" demediler! Demezler! Bizim hiçbir meselemizle uğraşmazlar, bizi adam yerine bile koymazlar. Bizim işimiz-gücümüz pazar bulmak, mal satmak memlekete para göndermektir. Onlarınki ise Ha! Ha! Haaa! Hi! Hi! Hiii!" Almanya'da, işçilerimizden dinlediğim bir başka hazin hikâye ise şöyle: - "PKK burada büyük nümayişler yaptı. Elçiliğimizi bile bastılar, yakıp yıktılar; sövüp saydılar! Bizim Büyükelçiliğimiz de mukabil bir yürüyüş düzenlemek istedi. İstedi ama bu işi kiminle yapacak? Elçiliğimizin işçilerimizle, derneklerimizle, iş adamlarımızla, cami cemaatımızla hiçbir bağlantısı yok ki! Günün birinde, bir elçilik mensubu çıkıp camimize geldi. İnanmayacaksınız ama, elinde sigara olduğu halde, ayakkabılarını çıkarmadan camiye girdi. Etrafa şöyle bir baktı. - "Çocuklar dedi buraya daha güzel halılar alalım. Duvarlarınıza daha güzel aplikler koyduralım. Avizenizi değiştirelim. Ne gibi ihtiyacınız varsa söyleyin bize hemen giderelim." - Hiçbir ihtiyacımız yoktur efendim! dedik. Adam bir süre caminin içinde, şuraya buraya bakarak dolaştı. Sonra elindeki sigarasının külünü silkelemek için etrafına bakındı: - Çocuklar dedi bir kül tablanız yok mu acaba? - Efendim dedik. Cami içinde sigara kat'iyyen içilmediği için burada sigara tablası bulunmaz. Sonra camiye katiyyen ama katiyyen ayakkabıyla da girilmez! - "Ya? Öyle mi? dedi. Pardon! Pardon! Pardon" bilmiyordum diyerek çekip gitti... Bu iki dehşetengiz hâdiseyi yazışımın iki sebebi var: Sevgili dostum Gürbüz Azak, üç gün önce dikkatimizi güzel bir yazıyla çekti: Hoppala mı? Evet, hoppala! Ben de, Gürbüz Azak'ın yanında olmak istedim. Hükümet tasarruf için tedbirler alıyor. Resmi otalar satılıyor lojmanlar vs. elden çıkarılıyor. Bizim Dışişleri teşkilatında çalışan yüzlerce Ticaret müşavirimiz vs. var. Bunlar yıllardan beri hangi hayırlı işe imza koymuşlardır? Devlete-millete kaç kuruşluk faydaları dokunmuştur. İsmail Cem, Kemal Derviş, Başbakan Ecevit dışardaki korkunç israfa son verebilirler mi acaba?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.