Cenevre öncesi Suriye manzaraları 2

A -
A +
"Nükleer" mutabakat sonrası olumlu havayı bozmamak adına siyaseten çok hassas davranan İran'ın Cenevre 2'ye davet alıp almayacağı henüz belli değil. İran'ın Suriye konulu konferansa katılması, konferansın amaçlarına yönelik beklentileri dengeleyecektir. "Mutlaka Esad gitmeli" şeklindeki talepler kesinlikle İran duvarına çarpıp geri dönecektir.Her fırsatta konferansa katılmak istediğini dile getirsede, Cenevre-2, Tahran'ı derin bir ikileme sürükleyebilecekcek kadar kırılgan bir süreç. İran'ı, baba Esad döneminde örülmeye başlanan dostluk bağları ile Batı'ya doğru açılım fırsatı arasında seçim yapmaya zorlayabilecek inişli çıkışlı, girintili, çıkıntılı bir süreç. İran ve Suriye, birbirine "Şiilik" tutkalı ile bağlıdır. İran, Suriye'yi Şiiliği yaymak için bir etki sahası olarak kullanırken, Suriye'yi yöneten Nusayri azınlık, Tahran'daki mollaların desteğiyle iktidara tutunmaktadır. ABD ve Batı'nin örtülü hedefi İran'dır. Gerçekte Esad'ı devirmek, Şii hilali projesini yarma projesidir. Suriye, İran'ın Şii hilali projesinde merkez üsdür. Suriye üzerinden Lübnan'a nüfuz etmekte, Hamas ve Hizbullah'la irtibat kurmakta, hatta bu sayede gücünü İsrail sınırlarına dayandırmaktadır.  Esad düşerse, kendi sınırlarına hapsolacak, bölgenin bir köşesinde siyaseten yanlızlığa mahkum olacaktır.  İran'ın en büyük endişesi, Esad'ın devrilmesinden de öte Sunni bir idarenin Şam'a hakim olmasıdır. Bu endişeler Şam'da siyaseten hayata geçerse, direniş hattının Tahran tarafına sızan düşman Şii otoriteyi kaynağından kurutabilir ve İran'ı radikal bir dönüşüme mecbur edebilir. Arap Baharıyla beraber kısmen Avrupai bir Rönesans yaşayan Tahran, satranç masasında Ruhani gibi ılımlı bir taşı öne sürerek Batı'ya şirin gözükmüş ve bu sayede tehlikenin önüne kalkan çekmiştir. En azından şimdilik. Suriye, Batı'nın Müslüman dünyasına kurduğu son "demokrasi" tuzağı oldu!. "Demokrasi ve özgürlük" bahanesiyle sokaklara sürülen siviller, iktidarı işkence ve şiddetle ayakta tutan azınlık elitlerin namlusuna sokuldu. Irak'da olduğu gibi, Suriye'de de, Batı, halkı, Şii, Sunni, Arap, Kürt diye ayrıştırmaya çalışıyor. Ayrıştırılan Müslümanlar, Batı'nın kanla çevirdiği değirmene sadece öğütülen buğday oluyor. Suriye, Haçlı zihniyetinin 11 Eylük sonrası İslam dünyasına açtığı savaşta son cephe oldu. Irak ve Afganistan'da olduğu gibi burada da halk demokratik biçimde birbirine kırdırılıyor, mezhep ve etnik temelli kutuplaşmalar körükleniyor. Türkiye, bu sıcak krizin cenderesinde boğulmak, hatta İran ve Suriye ile aynı kazanda pişirilmek isteniyor. ABD'nin, tek başına Suriye'de cephe açacak gücü kendinde görememesi Allahu tealanın Türkiye'ye merhameti ve rahmetidir. Zira, küfrün karanlığının etrafımızda ördüğü ateşten çember daha da daralacak, Afganistan, Irak ve Suriye üzerinden açılan Haçlı koridoru en nihayetinde Anadolu kapılarına dayanacaktı. Suriye iç savaşı, sadece Suriye'nin milli meselesi değildir. Müslüman Türk'ün ateşle imtihanı, Anadolu sınırları dışında çarpıştığı son Haçlı seferidir. Başbakan Erdoğan'a Suriye üzerinden saldıranların ana hedefi, Anadolu'yu bir kez daha çarmıha germektir. İşte, bize de teğet geçen bu sıcak ortamda Cenevre-2, Suriye'yi ateşe veren hatta tüm bölge istikrarını tehdit eden iç savaşı durdurabilecek bir yol haritası gibi sunuluyor. Öyle bir yol haritası ki; kıyametten önceki son çıkış gibi. 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.