'Batsın bu dünya' 70'li yılların ağıdıdır

A -
A +

Kimileri için 'kral', kimileri için 'baba' Orhan Gencebay. 6 yaşında kemanla başlayan müzik eğitiminde, 7 yaşında bağlamayı, 10 yaşında beste yapmayı, ekleyen Gencebay'ı tanımlarken karşısına yazılacak o kadar başlık var ki. Besteci, yorumcu, şair, aranjör, virtüöz, enstrümanist, yapımcı, sinema oyuncusu, devlet sanatçısı, araştırmacı, baba... Bestelerini, müziğini yıllardır herkes biliyor Orhan Gencebay'ın. Hiç değişmeyen fotoğrafını ve yaşam ahengini de. Müzik dışında 'hobilerim' diye anlattığı konuları duyup, bilgisine şahit olunca 'o bin beste ve diğer çalışmalar ne zaman gerçekleşti' diyorsunuz ister istemez. Eminim "Bir Teselli Ver"i, "Batsın Bu Dünya"yı, "Yarabbim"i ezbere biliyorsunuzdur ve defalarca dinlemişsinizdir Orhan Gencebay'dan. Peki, astrofizik, uzaydaki kara delikler, yer kabuğundaki hareketlenmeler, dünya ve Türk tarihi, çevre kirliliği, iklim değişikliği, bölgesel tehlikelerle ilgili görüşlerini dinlediniz mi hiç? 'İnsanlık felsefesi hepimizde mevcuttur. Ben de bestelerimde, düşüncelerimde bunu geliştirmeye çalıştım.' diye başlıyor söze Orhan Gencebay. Ardından da anlatıyor, anlatıyor. Onun günümüz insanının belki de en büyük eksiği olan, farkına varamadığı 'bilginin gücü' ve bilgiye duyduğu saygıyı görünce biz de bir kez daha saygı duyuyoruz kendisine. "Çocukluğumdan beri hobilerim var. En başta geleni de 15 yaşımdan beri ilgilendiğim astrofizik. Amatör bir Astrofizikçiyim derim, düşünce, okuma aşamasındayım çünkü. Astrofizik, evren bilim hepsi bir bütünün iç içe parçaları. İstanbul depremi de 25 yıldır ilgilendiğim alanlardan biri. Depremlerin fazla hasar vermemesi için bunun bilgisini öğrenmeli. O da doğru yerlere, sağlam yapılar yapmak demek. Bilginin önemi burada da ortaya çıkıyor. Bilgi düşünen insanların saygı duyacağı değerdir." Acı çekiyorum -Biz Marmara depreminden sonra bilim adamlarımızı tanıdık, anlattıklarını dinledik. Aradan birkaç yıl geçti ve Güney Asya depremi sonrası insanların tavrı o acının da sanki çok çabuk unutulduğunu, durumun vehametinin farkında olunmadığını ortaya koyar gibiydi. Siz sürükleyici rolünüzü kullanarak, bilginizle birilerini harekete geçirmek için neler yapıyorsunuz? -Bilim adamlarımızın bazılarını tanıyorum ve konuşuyoruz tabii. 'Bu konu çok önemli. Başbakana, ilgililere anlatmak istiyorum' diye daha önce bahsetmiştim. Başbakanlık proje danışmanı beni aradı ve bilgi vereceğini söyledi deprem şurası öncesi. Başbakan da bu konuya çok duyarlı. Marmara'da bir dolu araştırmalar yapıldı, ama devletten ne kadar para gitti? Çok az. Bu tamamen bağışlarla, başka kaynaklarla yapıldı. Böyle olmamalı, bu ilgisizlik demek. Depremle ilgili kimsenin bir şey yaptığını görmüyorum ve acı çekiyorum. Belki 10-15 milyar dolara bitecek tedbir, ilerde 50-100 milyar dolarlık zararın oluşmasını önleyecektir. İstanbul Türkiye'nin kalbidir ve burada oluşacak bir büyük depremden sonra Türkiye kendini düzeltemez. Kökenim Kafkasya, BASK'ların da! -Sizin 'hobilerim' dediğiniz, araştırdığınız alanlardan biri de tarih, Türk tarihi. - Bizim kökenimiz Kafkasya.Türklerin tarihte görünüşü göçer-konarlık değil aslında, göçmenlik var en başta. Göçmenlik iyi bir kültürün sahibi olarak başka yerlere göç etmek anlamına geliyor. Türkler çoban kültürüne sahip başı bozuk topluluklar değiller. Mecbur kalmışlar yurtlarını terk etmeye, çok iyi durumdayken. Bunu 10 bin sene önce başlamışlar yapmaya. Karadeniz'de İskitler, Sakalar var 6-7 bin sene evvel, Rum-Pontus sonradan çıkan hikayeler..Kuzey Türkleri Avrupa içlerine gidip, Yugoslavya'ya İsviçre'ye yerleşiyorlar daha Avrupa devletleri yokken. Avrupa devletleri 1500-1600 sene evvel kurulmuş.Türkler sürekli devlet kurmuşlar. İskoçların ve İrlanda'nın kökeninin Anadolu, Karadeniz ve Güney Anadolu olduğu söylenir. Karadeniz'de kullanılan bir dil var bu dili İskoçlar konuşuyor, danslar enstrümanlar ortak. Bizim köken de Kafkasya. BASK'ların kökü de Kafkaslardır, bu tamamen açıklandı.. Konuştukları dilden, kültürlerinden, kemik yapılarından. -Şarkılarınız yıllardır herkesin dilinde. Peki vermek istediğiniz mesajın yanlış algılandığını düşündünüz mü hiç? Bir geçiş döneminde, kente göç eden, uyum zorlukları yaşayan, bir yandan ekonomik, bir yandan siyasi olaylarla, terörle boğuşanlar 'barış için, kardeşlik için, dostluk için, batsın bu dünya'nın sadece son kısmını mı anladı dersiniz? -O zaman bazı kişiler bunu anlatmak istediğim gibi algılayamadılar. Ben bir şikayeti, olumsuzluğu dile getirdim 'Batsın Bu Dünya' diye. Çok acı çekmiş, gözlemci bir insanın şikayetiyle anlattım. Günde 150 kişi ölüyor, 100 kişi yaralanıyor. Türkiye ikiye bölünmüş, kurtarılmış bölgeler var, yoldan geçenin can güvenliği yok. Böyle bir dünyaya batsın dedim, böyle olmasın dedim. O zaman yanlış anlaşılmış olabilirim bazı kesimlerce, ama halkımız bunu çok sevdi o haliyle. Aslında ben bir ağıt yazdım, 70'li yılların ağıtıdır bana göre. Arabesk değil Gencebay tarzı -Siz bunu ısrarla kabul etmeseniz de neden isminiz, müziğiniz hep arabeskin içinde anıldı. -60'lı yıllarda bütün dünyada yeni yeni oluşumlar ortaya çıkıyordu. 2. Dünya Savaşı sonrası teknoloji sivile intikal etti ve müzikte de elektronik müzik oluştu. Daha geniş alanlara hitap etme imkanı bulunurken müzikte klasikleşmiş, tabulaşmış formların dışına çıkıldı. Batıda pop ve içine rock da girdi, caz vardı zaten. Bu arayışlar Türkiye'ye de sıçradı. Halk müziği ve klasik müzik yapılarının dışında yeni yapılar oluşmaya başladı. Batı ekolünden gelenler batı normlarını buraya taşıyordu bir türlü isim konamadı ona. Türkçe sözlü hafif müzik mi, aranjman mı? Hâlâ da oturmuş değildir. O yıllarda ben de halk müziği ve sanat müziğinin orijinini bilen biri olarak yeni yapılar oluşturma ihtiyacı hissettim. Alt yapı, üst yapı sistemini oluşturduk. Bazı arkadaşlar Araplardan alarak bir zenginlik oluşturmaya çalışıyordu. Biz yaylı grubunu kullandığımız için bizi de onlara benzetip, arabesk dediler. Ben de sürekli şunu söyledim 'Araplarla ilgim yok. Ben yeni bir olgu oluşturuyorum Arabesk deyimi yeterli değil benim yaptığım müziği anlatmak için. Arap etkinliği ayrı; benim yaptığımda halk müziği var, sanat müziği formasyonu var, oryantal serbest yapılar var, batı değerleri var.' -Günümüzde yapılan müziğe ne diyebiliriz peki? -Bütün melodiler demeyeyim ama belki de yüzde 95'i bizim yaptığımız ezgilerdir. Bizim yaptığımız araştırmalar, çalışmalar hedefine varmış değildir, varamayabilir de. 60'yı yıllarda bugüne baktığımda 2000'li yılların böyle olacağını tahmin ediyordum. Şunu kabul edemeyerek görüyordum, teknik olarak gelişeceğiz ama bizimkiler özlerimizi iyi bilsinler istiyordum. Maalesef özlerimizi iyi bilenler azaldı, yeterince yok. Müziği bilmek, kendinizi bilmek ve dünyayı da bilmek gerekiyordu. Teknik konuları birinci derecede geliştirenlerin başındayım. Tabii ürettiklerimize kendi duyarlılığımızı koyduk. Dolayısıyla Gencebay tarzı diye bir tarz oluştu. Şimdiki melodilerimizin yüzde 95'i bu tarzın içindedir. Melodiler benzeyebilir, alıntı olabilir diyelim 30 küsur yılda artık benden çıktığı için. Mesela Mor Ötesi'nin bir ezgisini 1969'da yapmıştım. Şimdi kasette Söz-müzik Fikret Kızılok yazıyor. Rahmetli oldu Fikret bey fakat büyük bir yanlışlık var ortada. -70'li yılların ağıdı 'Batsın Bu Dünya' ise günümüzde yaşananlara, popüler kültürün bu kadar etkin olmasına, insanların ilgilerine, tv yayınlarına bakınca bugününkü ne olur? -Çok şey yazılır, yazıyoruz da. Piramitleri Ruslarla Türkler birlikte yaptı Uygurlar dediğimiz topluluk yalnız Türk topluluğu mu bilinmiyor, ama biz Uygur devletini Türk olarak biliyoruz. Şu anda Uygur yöresinde Çin'de 40-50 milyon civarında Türk var. Orada muhteşem mumyalar var, bunların yapılma şekli Mısır'dakilerle aynı. Rus bilim adamları 10-15 sene önce "Piramitleri Ruslarla Türkler birlikte yaptı" demişlerdi. 'Piramitler 5-6 bin sene evvelki olaylar olacak şey değil' diye düşünmüştüm ama şimdiki bilgilerle birleştirince olabilir diyorum. Urallara, Kafkaslara ve Balkanlara yerleşen Türklerin, Rusya içine de yerleşmesi ve o dönemde henüz bir Rus devletinin olmaması birlikte hareket etmeleri tezini güçlendiriyor. Teliflerim milyar dolar eder -Yeni telif yasasının çok ağır olduğu, pek çok küçük işletmenin bu yükü kaldıramayıp batacağı söyleniyor. -Hayır değil, dışarı baksınlar biraz, bilmemekten kaynaklanıyor bu söylenenler. Dışarıda, tv ve radyolardan yapılan reklam gelirinin yüzde 5-6'sı alınıyor. Türkiye'de medyanın toplam büyüklüğü 2004 yılında 1 milyar 800 milyon dolar, bunun 600 bin doları basınla ilgili. Dışarda olsa 60 milyon dolar ödenecekken, bizim 3-5 milyon dolar almamız mümkün değil. -Korsanla mücadele konusunda da kararlar çıktı. Peki uygulamada sonuç alınabiliyor mu? -Hukukçularımız, hakimlerimiz huzuruna sunulan davalara bakmıyorlar, ilgilenmiyorlar. Hiç şu ana kadar ceza alan birini gördünüz mü? Herkes küçümsüyor bunu. -Peki açılan o davalar ne oluyor, takip etmiyor mu meslek birlikleri? -Sektör bilinci gelişmedi diye iptal ediliyor. Binlerce dava iptal edildi, bakılmadı, suç duyurusunda bulunuldu üstüne gidilmedi. MÜYAP'ta 1500-1600 dava var. -Siz kişisel kaybınız konusunda daha önceki bir görüşmemizde çok büyük bir rakam telaffuz etmiştiniz. -37 yıllık tanındığım süre içerisinde kanuni olarak bana ödenmesi gereken paralar gelseydi ve ben o paraları kullanabilseydim yatırımlarda, milyarlarca dolarım olurdu. -Yatırım deyince bir başka yönünüzden daha bahsedelim. Borsayla ilginiz ne düzeyde? -Benim hiç anlamadığım bir şeydi. Beş sene önce borsaya girdim fonlar aldım. İnsan tasarruflarıyla bir şey alır ya, beş sene önce 'devlet ve özel sektör fonlarını alın katkıda bulunun' diye bar bar bağırıyorlardı. Borsada halka arz edilen hisselerden aldık. Nerden aldık? Yüzde 82 zarar gördüm. -Sonra o acıyla beraber işi öğrendiniz herhalde -Dışarda öğrendik ama çok kazık yemiş oldum. Beş sene önce ödediğimin 6'da beşi gitti, 6'da biri duruyor. Kaybettiğimin tamamının geri gelmesi mümkün değil. Yoksa ne sevdiğim, ne de ilgilendiğim bir alan.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.