Bu kapitalistlerin derdi ne?

A -
A +

Dünya 1990 yılına kadar iki bloktu. Komünist ülkeler, kapitalist ülkeler. Komünistlere göre kendilerinden başkası "diğer"leriydi ve hepsi "düşman"dı. Ülkelerini "düşman"dan korumak için savunma sanayine ağırlık vermiş ve tüm maddi kaynaklarını silah endüstrisine tahsis etmişlerdi. İnsan kaynaklarını da asker ve istihbarat elemanı olarak değerlendiriyorlardı.

Kapitalistlerin de "diğer"leri vardı ve onlar "diğer"lerine "düşman" değil de "sömürge" diyorlar ve o ülkelerin nesi var nesi yoksa hepsini sömürüyorlardı. Sömürge ülkelerin yer altı zenginliklerini işleyip çok zengin oldular tabii.
Kapitalist ülkeler "sömürgeler"den  kazandıkları parayı "ar-ge" ve "teknoloji"ye yatırıp bu zenginliklerini sürdürülebilir hale getirme başarısı gösterdiler ayrıca.
"Gelişmiş ülke" dediğimiz bu ülkeler pazar sıkıntısı da çekmiyorlardı. Refah tabana yayıldığı için ürettikleri malları kendi vatandaşlarına ya da "gelişmiş" diğer ülke insanlarına satıyor ve haliyle fabrikaları tam kapasite çalışıyordu.
2000'li yıllara gelindiğinde "gelişmiş" ülkelerde nüfus artışı durdu. Sanayi tesislerinin üretim kapasitesi hızla artıyordu ama tüketimde daralma başlamıştı. Tüketime doymuş insanlara ne satacaksın? Hele yeni tüketici gelmiyorsa! Endişeli bir süreç başladı.
Kapitalist ülkeler mallarını satmakta zorlanıyorlardı. Yeni pazar lazımdı onlara. En iyi pazar komünist ülkelerdi.
İletişim çok ilerlemişti. Rusya ve Çin başta olmak üzere komünist ülke insanları dünyayı görmeye başlamış ve etraflarını saran duvarların arkasında çok cazip ürünlerin olduğunun farkına varmışlardı. Kendilerine sunulan dünya yalancıydı!
Kapitalist ülkeler "müşteri" arıyordu. "Müşteri" de onların ürettiği malları. 2000'li yıllar böyle başlamıştı işte.
Tek handikap "komünist" ülke halklarında para olmamasıydı. Nüfusları çoktu ama paraları yoktu. Ona da çare bulundu. "Gelişmiş" ülkeler, bu ülkelerde yatırım yaparsa her şey hallolacaktı. Öyle de yapıldı.
Dedim ya sistem işliyordu. "Gelişmiş" ülkelerde nüfus artışı negatife dönmüş ve ayrıca işçi ücretleri çok artmıştı. "Gelişmekte" olan ülkelerde ise hem nüfus yoğunluğu vardı, hem de ücretler çok düşüktü. İstihdam et. Maaş ver ve mal sat!
Batılı sanayici fabrikasını söküp "gelişmekte" olan ülkelere kurmakta beis görmedi. Dolayısıyla "Batı"dan "Doğu"ya müthiş bir "sermaye" transferi ve "yatırım" başladı.
Bu hareketin tek bir riski vardı: Sermayenin güvenliği! Onun da çaresi bulundu. Uzak Doğu'da bir tehdit unsuru olan Kuzey Kore, Çin, Japonya ve Güney Kore tarafından çembere alındı. Orta Doğu'da ise Saddam ve Kaddafi gibi tehlikeler bertaraf edildi.
Orta Doğu aynı zamanda petrol rezervi yönünden çok zengindi. Bu bölgenin kontrol altına alınması daha bir önem arz ediyordu yani. Paranın güvenliği şansa bırakılamazdı.
Yeniden dizayn edilen dünyaya biraz da bu gözle bakmakta ve değişimleri bu açıdan değerlendirmekte fayda var. Amerika ile Avrupa ülkelerinin pastadan pay almak için nasıl yarıştığını hatırdan çıkarmamak da lazım tabii.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.