Şiddet hak arama aracı olamaz

A -
A +

 Gezi parkı olaylarından hemen önce Mayıs ayında ülkemizde neler olduğunu bir hatırlatmakta fayda var. Mavi Marmara olayından ötürü İsrail Türkiye'den özür diledi ve tazminat ödemeyi kabul etti. İsrail kurulduğu günden bu yana ilk kez özür dilemek zorunda kaldı. PKK sınır dışına çıkmaya başladı. Aylardır tek olay olmadı, ölümler durdu. Terör meselesinde çözüm umudu doğdu. Ülkemize huzur ve sükunet hâkim oldu. 3'üncü hava limanı ihalesi, 3'üncü köprünün temelinin atılması, ikinci nükleer santral ihalesi ile Mayıs ayında 70 milyar dolarlık yatırımın startı verildi. Türkiye IMF'ye olan borcunun son taksitini 14 Mayıs'ta ödedi. Uluslar arası derecelendirme kuruluşları Türkiye'nin notunu yükselttiler. Devletin borçlanma faizi rekor kırarak 4.61'e düştü. Borsa İstanbul 93 bin puanı aştı. Dünya küresel bir krizle boğuşurken Türkiye parlak günler yaşadı. 

İşte 20 ağacın sökülüp yer değiştirmesine tepki ile başlayıp sonra ülkeyi istikrarsızlığa sürüklemeye sebep olabilecek Gezi olayları öncesindeki Türkiye fotoğrafı. Herhalde bu fotoğraf içeride ve dışarıda birilerini fena rahatsız etti. Yoksa iş çevre işi olmaktan çıkıp bu seviyelere gelmezdi, gelemezdi. Önce hepimiz bu durumun farkında olalım.
Önce çevre duyarlılığı gibi son derece masum gerekçe ile ortaya çıkanlar birileri tarafından kullanılarak şehirlerimizi savaş alanına çevirdiler, iş vandalizme dönüştü. Bu işin uluslararası desteği olmadığını söylemek safdillilik olur. Sosyal ve sanal medya kullanılarak bütün gayri memnunların sokağa dökülmesi sağlandı. Askerden, yargıdan ve maalesef sandıktan umudunu kesen ana muhalefet partisi, İşçi Partisi dünya kamuoyu nezdinde bazı uluslar arası lobilerin de teşvik ve yardımı ile ülkemizin Başbakanını itibarsızlaştırma çabasına girdiler. Bu puslu havadan yararlanmak isteyen CHP, İşçi Partisi, BDP ve onların örgütleri sokağı kullanmak istediler. CNN International'ın Taksim'den 8 saat kesintisiz yayın yapması habercilik saikleriyle izah edilebilecek bir olay değil. Polisin anonslarına rağmen yolları trafiğe kapatan, polisi taş-havai fişek-molotof yağmuruna tutan, kamu araçlarını yakan, önüne gelen her şeyi kırıp döken, kendisine katılmayanlara baskı ve şiddet uygulayan, kentleri kullanılamaz hale getiren göstericileri eylemlerinden tek kare göstermeyen yerli ve yabancı basın sanki durup dururken su sıkan-gaz sıkan, göstericileri kovalayan polis görüntülerini servis etti, döndürüp döndürüp verdiler. Dün Emniyet birimlerinin mobese kamera görüntülerinden derledikleri bir videoyu izlerim. Aman Allah'ım sanki gösteri değil savaşa gelmişler. Sayın Kılıçdaroğlu ve batı medyası o görüntüleri izlesin, o alnından öptüğü göstericilerin neler yaptığını, nasıl terör estirdiklerini, nasıl kırıp döktüklerini izlesinler. Yabancı medyayı anlayabiliyorum, onlar belli bir lobinin etkisi ile hareket ediyorlar. Peki yerli medyamızın kameramanları ve foto muhabirleri neredeydi bu görüntüler yaşanırken? Yoksa onlara da sadece 'polisin ne yaptığını mı çekin' dediler?
Çevrecilik bahanesi ile sokağa dökülenlere soruyorum; Başbakan gerçekten içkiyi yasakladı da bizim haberimiz mi yok? Yoksa içki satışı batı standartlarında yeniden mi düzenlendi? Başbakan nüfusumuzun yaşlanması sebebi ile "üç çocuk yapın" diye telkinde bulunuyor. Üç çocuk yapmayana ceza mı veriliyor? Üç çocuk zorunlu mu tutuluyor? Tavsiyeyi zorunluluk olarak mı algıladınız? Yavuz Sultan Selim ismini köprüye verenler Alevi yurttaşlarımızı rahatsız etmek için mi bu ismi seçtiler? Bu ülkede Yavuz ismi birçok okula, salona sokağa ve hatta mahalleye verildi. Kimse rahatsız olmadı da AK Parti döneminde bu isim köprüye verilince mi rahatsız olundu? Sabiha Gökçek isminden rahatsız olmayanlar Yavuz isminden neden rahatsız oldular?
İktidardan memnun olmayanlar hangi demokraside biraraya gelip sivil darbe yapmaya kalkıyorlar. Hak ararken illegal yapılarla birlikte hareket edersiniz; millet arkanızda dış tezgahlar olduğunu fark ederse, iş masum amaçlardan çıkıp şiddete dönüşürse bu milletin ekseriyetinden destek alamazsınız. Hele hele Alevi vatandaşlarımızı bu işlere alet etmeye kalkarsanız milletten fena halde tokat yersiniz. Millet, BDP'nin bu durumu kullandığını, istismar ettiğini de fark etmiştir. CHP'nin, BDP'nin, İşçi Partisinin, Yahudi lobisinin, Merkel'in bir hesabı olabilir ama Rabbimin de bir hesabı vardır ve o galip gelecektir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.