Ülkemizde siyaseten etkili olmak isteyen iç ve dış aktörler umutlarını Başbakan Erdoğan'ın bir şekilde siyaset dışına çıkmasına bağlamışlar. Bir yandan acaba Başbakan Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü birbirine düşürüp AK Partiyi bölebilir miyiz diye iç çekiyorlar. Diğer yandan da acaba Başbakanın bir sağlık sorunu çıkar mı, çıkarsa zorunlu olarak siyaseti bırakır mı diye düşünüyorlar. Referandum ile yapılan anayasa değişikliği ve TSK iç hizmet kanunu 35. Maddenin kaldırılmasından sonra artık askerden ve yüksek yargıdan umudunu kesenler bu seçeneklere sarılıyorlar; acaba AK Partiyi bölebilir miyiz? Acaba Erdoğan ciddi bir sağlık sorunu nedeni ile siyaseti bırakır mı? Acaba cemaate siyasi parti kurdurup AK Parti'nin tabanını parçalayabilir miyiz? diye beyin çatlatıyorlar. Keşke, aynı oranda beyinlerini "Biz milletin gönlünü nasıl fethederiz" diye çatlatsalar... Ama değerlerine uzak oldukları ve hassasiyet ve taleplerinden haberdar olmadıkları için akıllarına milleti ikna etmek gelmiyor. Çünkü onların ağa babaları, bu ülkeyi yıllarca 'millete rağmen' yönetti. Öncelikle Başbakan Erdoğan'dan bilahare de AK Parti'den kurtulmak isteyen muhalifler sık sık Sayın Başbakan'ın sağlığına ilişkin olumsuz haberleri kamuoyuna servis ediyorlar. Bu da psikolojik harekâtın bir çeşidi. Toplumda umutsuzluk uyandırmak için yapılan bir propaganda. Ama ahlaksızca, gayri insani bir propaganda. İnsanın sağlığı üzerinden siyaset yapmak, başkasının sağlık sorununu fırsata çevirmeyi planlamak, onu dilemek ahlaksızca bir düşünce.