"Hesabı" kim ödeyecek?!

A -
A +
Rüşvet ve yolsuzluk gibi çok adi bir suçlama söz konusu olunca insanlar "gerisi teferruattır" deyip geçiyorlar. 'Erdoğan'sız bir AK Parti planlayan dış güçler ve onların içimizdeki işbirlikçileri, insanımızın bu hassasiyetini bildiği için Erdoğan'a diz çöktürme operasyonunu rüşvet ve yolsuzluk kılıfı ile yapıyor. Eğer bizim savcılarımızın amacı sadece yolsuzlukları ortaya çıkarmak olsaydı bu soruşturmaları kimsenin ruhu bile duymadan yapar ve hatta herkesin de ifadesini alabilirlerdi. Öyle yapmadı savcılarımız. Önce soruşturma dosyasını basına sızdırdılar. İddialar gazete sayfalarında çarşaf çarşaf yayınlandı. Sonra sabahın köründe basına da haber vererek emniyet birimleri insanların kapısına dayandı. İnsanlar polislerin arasında terörist gibi iki koluna girilerek canlı yayın eşliğinde gözaltına alındılar. Savcı Bey bu insanları ifade için davet etseydi gelmezler miydi? Türkiye'nin ekonomisine yön veren, on binlerce insana işveren iş adamları ile ilgili iddiaları kimsenin ruhu bile duymadan soruşturmak mümkün değil midir? Türkiye'nin 3. Hava limanı, 3. Köprü gibi stratejik yatırımlarının yapımını üstlenen ulusal firmalarımızın sahiplerini çete ve terör örgütü üyesi gibi gözaltına alıp itibarını on paralık etmek sadece safiyane bir şekilde rüşvet ve yolsuzluğu soruşturmak mıdır? Yoksa bu insanlarla ve bu insanların ilişkide olduğu siyasetçilerle ilgili toplumda peşin bir algı oluşturma çabası mıdır?. Bu firmaların ve sahiplerinin tüm varlıklarına el koyduğunuzda ekonomimizin neler kaybedeceği hesaplanıyor mu? Bu firmaların yabancı ortakları neler hissedecek? Türk Ekonomisine olan güvenin sarsılması, istikrarın bozulması ülke ekonomisini hangi hale getirir? Bunun hesabını kim verecek?
İddianamenin basına sızdırılması sonucu ismi geçen bir iş adamı suçsuz olsa bile ticari faaliyetleri durma noktasına geliyor, kocaman firmalar bitiriliyor, siyasetçi tükeniyor. Soruşturmanın gizliliği ihlal edilmeden ve kimsenin ruhu bile duymadan ifadelerini alıp insanları mahkemenin karşısına çıkarmak mümkündür. Ama 17 Aralık'tan şu ana kadar yapılanlara, olup bitenlere baktığımızda amacın yolsuzluk ve rüşvet kılıfı ile hükümeti dize getirmek olduğu kanaati hem içerde hem dışarda hasıl olmuştur. Olup biten asla bir yolsuzluk soruşturması değildir. Olup biten; Başbakan Erdoğan'ı hizaya getirmek isteyen bir cenahın, emniyet ve özellikle de yargı kurumları içindeki gücünü kullanarak hükümete operasyon yapmasıdır. Hükümet bu hamleye karşı emniyette atamalar yapsa da bu cenah mahkemeler ve Danıştay'daki gücünü kullanarak "göreve iade" kararları aldıracaktır. Tıpkı adli kolluk yönetmeliğini Danıştay'da iptal ettirdiği gibi. Diğer yandan HSYK'da da hükümetin eli son derece zayıftır. Başbakan'ın ve hükümetin güveneceği, sırtını dayayacağı tek güç millettir. Millet Başbakan Erdoğan'a İhlasla sahip çıkarsa bu operasyonların hepsi boşa çıkar.
Sözlerimi Zaman yazarı Ali Bulaç'ın yazısından aldığım bir eklenti ile bitirmek istiyorum; "Hucurat Suresinin 10. Ayeti şöyledir: müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah'tan korkup sakının, umulur ki esirgenirsiniz"
Müslümanların birbirlerine kardeş olmaktan başka seçenekleri yoktur.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.