Seçim
atmosferine tam olarak girdiğimizi söyleyebilirim. Seçmene; millet
iradesine ve seçim sandığına itibar etmeyen; buralardan umudu olmayanlar
her gün uyduruk belgeler, üretilmiş kasetleri piyasaya sürerek
Türkiye'nin seçim atmosferini negatif olarak etkilemeye çalışıyorlar.
İktidar partisi ve Başbakan Erdoğan ile ilgili "yolsuzluk yaptı bunlar"
algısı oluşturmaya çalışıyorlar. Ama tüm düzmece kasetlere, hayal
mahsulü suçlamalara ve üretilen delillere rağmen millette böyle bir algı
oluşmuş değil. Yeminli AK Parti ve Erdoğan karşıtları hariç toplumun
büyük bir bölümü tanıdıkları, bildikleri Tayyip Erdoğan'ın akçeli işlere
asla bulaşmayacağına inanıyor ve iddialara itibar etmiyor. Bu tespiti,
yapılan kamuoyu yoklamaları da doğruluyor. Erdoğan karşıtı koalisyon,
planladıkları algı operasyonunun amacına ulaşmadığını görünce
hırçınlaşıyorlar. Piyasaya sürdükleri montajlı ses kayıtlarını
artırıyorlar. Muhtemelen 20 Mart'a kadar artarak devam edecekler bu
oyuna. Ama bu oyunda başarılı olamayacaklar. Toplum koalisyonun gerçek
niyetini teşhis etti, onların elini gördü. Sanıyorum Mart'ın ikinci
yarısında marjinal grupları; becerebilirlerse KCK'lıları ve Ülkücüleri
sokağa çekip şiddet olayları çıkartacaklar ve seçimin şiddetin, baskının
gölgesinde yapılmasını sağlayamaya çalışacaklar. Eğer bunda da başarılı
olamazlar ise "Seçime hile karıştı" algısını oluşturmak ve YSK ile
AB'nin bu algıya itibar etmesini sağlamak için her yol ve yöntemi
kullanacaklar. Ama mitinglerde gördüğüm kadarıyla millet kendini bütün
oyun ve tuzaklara hazırlamış.
Hükümet üyelerine ve onlarla bağlantılı
olan insanlarla ilgili yolsuzluk iddiaları yargıya intikal etti.
Birazcık muhakeme yeteneği olan herkes bu soruşturmaların bazı polis ve
savcılar tarafından sadece kamu yararı düşünülerek masumane görevleri
gereği açılmış soruşturmalar olmadığını biliyor. Öyle de olsa yargıya
intikal etti ve yargı süreci devam ediyor. Yargı süreci tamamlanmadan
soruşturmanın gizliliği ilkesi ihlal ediliyor, masumiyet karinesi
ayaklar altına alınıyor. Siyasi liderler meydanlarda utanmadan,
sıkılmadan birbirlerine "hırsız, başçalan, din-iman diyerek malı
götürüyor" gibi çok ağır suçlamalarda bulunuyorlar. Yazıktır; ayıptır.
İddianızı ispatlamakla mükellefsiniz. Hem bu insanlara haksızlık
ediyorsunuz, hem de bu insanlara gönül veren milyonların kalbini
kırıyorsunuz.
Bir taraftan yargı süreci devam ediyor, diğer
taraftan bu ve benzeri tüm iddiaları araştırmak üzere dün Sayın
Cumhurbaşkanı Devlet Denetleme Kurulu'nu görevlendirdi. Bu iddialar boş
çıkarsa bu insanların yüzüne, daha da kötüsü milletin yüzüne nasıl
bakacaksınız? Sizin sıradan sözlermiş gibi sarf ettiğiniz bu sözler için
insanlar ömrünü veriyor. İnsanların haysiyetini, şerefini on paralık
edecek sözleri; sıfatları ve suçlamaları dile getirirken kırk kez
düşünün. Bir iddiayı gerçekmiş gibi peşinen doğru kabul edip hüküm
vermeyin. Bu hem yanlıştır hem de günahtır.
Henüz
kanıtlanmamış iddialara sarılıp seçmenden oy isteyeceğinize;
projelerinizi, yapacaklarınızı, hedeflerinizi millete anlatarak,
milleti ikna ederek sürdürün seçim propagandanızı. En katı AK Parti
karşıtı bile, "İyi ama AK Parti giderse memleketin yönetimini kime
bırakacağız? Onun için bunların burnunu sürtelim ama bunlar ülkeyi
yönetmeye devam etsin" diye düşünüyor. Umudunuzu AK Parti'nin
tökezlemişine bağlamayın.