"Adaklarını yerine getirdiler"

A -
A +
Hazret-i Hasen ve hazret-i Hüseyin küçükken hastalanırlar. Hazret-i Ali ve Hazret-i Fâtıma çocukları iyi olunca, üç gün adak orucu tutarlar...

Her insana elden geldiği kadar iyilik etmelidir. Müslümânların ilim öğrenmelerine ve ibâdet yapmalarına yardımcı olmalıdır. En büyük yardım ise, onlara Ehl-i sünnet i'tikâdını, helâlleri, harâmları, farzları öğretmek ve hâtırlatmaktır. Bunları, Allahü teâlânın rızâsı için yapmalıdır. Îmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
"Bütün hareketler, işler, sözler, okumak, dinlemek, hep Allah rızâsı için olmalıdır. Onun dînine uygun olmasına çalışmalıdır. Böyle olunca, insanın her âzâsı ve kalbi Allahü teâlâyı zikreder yani hâtırlar. Meselâ, büsbütün gaflet olan uyku, ibâdetleri sağlam yapmak niyyeti ile uyunursa, bütün uyku ibâdet olur. Çünkü ibâdet niyyeti ile uyumaktadır."
İnsanların duygu organları ve hareket sinirleri, kalb ismindeki bir kuvvetin emrindedir. Bedenin dört yapı maddesi ile nefis ve kalb kuvvetlerini bir arada tutan, çalıştıran kuvvet de, rûhtur. Kâfirlerin ve günâh işleyen mü'minlerin nefisleri azmış, kalbi ve rûhu kaplamıştır. Bu üç kuvvet birleşmiş gibi olup nefsin istediğini yapmaktadırlar. İslâmiyete uyunca, bu üç kuvvet birbirinden ayrılıp, kalb ve rûh kuvvetlenir ve nefis zayıflayarak, kalb ve rûh, nefsin baskısından, kumandasından kurtulur ve temizlenmeye başlar. Her ikisi de, işlerini Allahü teâlânın rızâsı için, iyilik için yapar. Hadîs-i şerîfte;
(Sadaka vermekle mâl azalmaz. Allahü teâlâ, affedenleri azîz eder. Allah rızâsı için affedeni, Allahü teâlâ yükseltir) buyuruldu.
Ehl-i sünnet âlimleri;
"Bu hadîs-i şerîfte bildirilen sadaka, farz olan sadaka demektir. Yani zekât demektir" buyuruyorlar.
Tevâzû edenin ibâdetlerine, dahâ çok sevâp verilir. Günâhları, dahâ çabuk affolunur. İnsanın yaratılışında, hayvânî rûhun ve nefsin arzûları bulunmaktadır. Mâlı, parayı sever. Gadab, intikam, kibir sıfatları görünmeye başlar.
Hazret-i Hasen ve hazret-i Hüseyin küçükken hastalanırlar. Babaları hazret-i Ali, anneleri hazret-i Fâtıma ve hizmetçileri Fıdda, çocuklar iyi olunca, üç gün adak orucu tutarlar. Birinci gün, iftâr için hâzırladıkları yemeği, o esnâda kapılarına gelen yetîmlere vererek, iftâr etmeden, ikinci günün orucuna başlarlar. İkinci günün akşamı, iftarlık için hazırladıklarını, o sâatte kapıya gelip;
-Allah için bir şey verin! diyen fakîr ve miskinlere verirler. O gece de, iftâr etmeden, üçüncü günün orucuna başlarlar. Üçüncü günün akşamı da, kapılarına gelen esîrleri boş çevirmemek için iftârlıklarını bunlara verirler. Bunun üzerine, âyet-i kerîme nâzil olur. O âyeti kerîmede meâlen;
(Bunlar, adaklarını yerine getirdiler. Uzun ve sürekli olan kıyâmet gününden korktukları için, çok sevdikleri ve canlarının istediği yemekleri miskîn, yetîm ve esîrlere verdiler. Biz bunları, Allahü teâlânın rızâsı için yedirdik. Sizden karşılık olarak bir teşekkür, birşey beklemedik, bir şey istemeyiz dediler. Bunun için, cenâb-ı Hak, onlara şerâb-ı tahûr ihsân eyledi) buyurulmaktadır.
Netice olarak, dünyâ ve âhıret saâdetlerinin başı, en iyisi, Allahü teâlânın rızâsına, sevmesine kavuşmaktır. Allahü teâlâya yakın olmak, Onun sevmesine kavuşmak demektir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.