Dinde söz sahibi olabilmek için

A -
A +

Dinde söz sâhibi olabilmek için, müctehid olmak lâzımdır. Müctehid olmayanların, din büyüklerinin sözlerine, yazılarına yanlış demeleri, edeb sınırlarını aşmak olur.
Her asırda gelen İslâm âlimleri, daha önce gelenlerin, büyüklükleri, üstünlükleri, verâ ve takvâları karşısında titremişler ve onların sözlerine, senet, delîl olarak sarılmışlardır. Bu din, edeb, tevâzû dînidir. Câhil olan, cesur olur ve kendini âlim sanır. Hâlbuki, âlim olan tevâzû gösterir. Tevâzû göstereni Allahü teâlâ yükseltir. "Şerefül insan bil ilmi vel-edeb, lâ bil mâl-ı vel haseb" buyurulmuştur ki,  insanın şerefi, kıymeti, ilmi ve edebi ile ölçülür. Malı ve baba ve dedeleri ile değil, demektir.
Resûlullah efendimizin Cehenneme gideceklerini haber verdiği yetmiş iki bid'at fırkasının reîsleri de, derin âlim idi. Fakat onlar, ilimlerine güvenerek, Kitaptan, Sünnetten mânâ çıkarmaya kalkıştılar. Böylece, Eshâb-ı kirâma tâbi olmak şerefine kavuşamadılar, onların doğru yollarından saptılar.
Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî hazretlerinin vücudunda on iki çeşit hastalık vardı. Bununla beraber, dergâhına gelenlerle sohbet eder, hiçbir zaman ah, of diye inlemez ve bu sebepten kendisinde çeşitli hastalıkların bulunduğunu da kimse anlamazdı. Sohbet esnasında, bedenindeki rahatsızlıkların elem ve şiddetinden dolayı, istemeyerek de olsa yüzü kızarır ve;
-İnsanlara sohbet etmek, onlara bir şeyler öğretmek için, kendi arzum ile meclis kurmadım. Âdeta bu iş için zorlandım. Çünkü bana;
"Eğer öğrendiğin din bilgilerini anlatmaz, insanlara öğretmezsen, sana ihsân edilen ilimler geri alınır" denildi. Bu sebepten dolayı anlatıyor, insanlara sohbet ediyorum, buyururdu. Ayrıca Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî hazretleri, sohbetlerinde hep "Hocam Ebü'l-Hasan-ı Şâzilî hazretleri buyurdu ki, hocam şöyle anlattı ki" şeklinde söze başlar ve hep hocasından nakiller yapardı. Bir gün kendisine;
-Efendim, hep hocanızdan nakil yapıyorsunuz, hiç kendinizden bir şey söylemiyorsunuz. Kendinizden bir şey söylediğinizi hiç görmedik bunun sebebi nedir? diye suâl edilince, cevaben buyurur ki:
-Eğer istesem, Allahü teâlâ buyurdu ki, Resûlullah efendimiz buyurdu ki, ben diyorum ki diyerek, pekçok şey anlatırım. Allahü teâlânın izni ile ilmim çok genişledi, çok şey biliyorum. Ancak bütün bunları öğrenmeme, bu dereceye yükselmeme vesîle, vâsıta olan mübarek hocama karşı edebe riayet ederek, edepte noksanlık yapmamak ve daha çok ihsânlara kavuşmak için, hep hocamdan naklederek konuşuyorum. Doğru, lâyık ve uygun olan da budur...
Netice olarak, dinde söz sâhibi olabilmek için, müctehid olmak lâzımdır. Müctehid olmayanların, din büyüklerini muhâkemeye kalkışmaları, onların sözlerine, yazılarına yanlış demeleri, edeb sınırlarını aşmak olur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.