Paralel maralel derken..demişken

A -
A +

Çocuksu bir tarafım var. Bazı isimlere uzaktan semptai duyuyorum, bazılarından nefret ediyorum. Anlat bakalım neden, deyince boynum bükülüyor..Gerekçelendiremiyorum. İşte şu sebebten diyemiyorum.
Mesela ben Evren Paşa'ya sempati duyuyorum. Ne bileyim, bir darbenin lideri olması, o dönemin mağdurlarının olması sempatime engel olmuyor. Bana saf biriymiş gibi geliyor. İstese de hinlik yapamazmış gibi. Bilerek ve isteyerek birine zarar veremezmiş gibi.
Ergenekon sürecinde her demecinin başına, "Kasaptaki ete soğan doğramam" diyen Paşa'ya da sempatim var. O süreçte düşüne taşına ölçe biçe üç paragraf demeç verdi, arkası gelmedi. Şimdi mahkeme o isimleri şahit sıfatıyla dinleyecekmiş. Bu saatten sonra ne anlatsın, 40 yıllık çevre var, öyle dese dışlanır, böyle dese içine sindiremez. Geçiştirmek zorunda. Bari hatıralarını yazsa da bizden sonrakiler o dönemleri okusa. Kasaptaki ete soğan doğramayan Paşa ince hesaplar yapabilecek bir paşa..Evren Paşa öyle değil. Hatıra yazsa da bir işe yaramaz. Yani bilinmeyen ve şaşırtan hiçbir şey bulamazsınız. İhtilal sabahı, "Yahu Haydar Paşa, bu terör neden birden bire kesildi?" diye soran..Haydar Paşa'nın da, "Dirayetiniz sayesinde Paşam" diyerek geçiştirebildiği bir isim hatıra yazamaz.
Hatıra demişken mahkeme kararıyla zatına ait olduğu doğrulanan denizci paşanın günlükleri beni şaşkına çevirmişti. İki sebebten: 1-Bu kadar saf insanların oralarda kendilerine nasıl yer bulduklarına şaşırmıştım. 2- Günlüklerde askerlikle ilgili tek satırın olmayışına..Kendilerini devlet içinde devlet gibi görmüşler üstelik bunun çok doğal bir hak olduğuna inanmışlar. Medyaya nizamat, üniversiteye nizamat, sendikaya, trafiğe..Askerliğin "A"sı yok. Mesainin yarısı tayin terfi, kulis, dedikodu, öbür yarısı tören, denetim, öbür törene hazırlık..O hatıralardaki satırlardan çıkan sonuç şu: O dönemde kuvvet komutanı oldu mu, üç beş sene kraliyet ailesinin bir ferdi gibi olunabiliyormuş. Tabi tam mukayese için bir de karacı hatırası okumak lazım.
Bu döneme vesayet dönemi diyorlar, yanıltıcı oluyor. Bu hatıralardan ve ip uçlarından çıkan sonuca bakılırsa irade bizim vasi zannettiklerimizde değil. Onları yönlendiren ve kendi hedefleri, kendi amaçları için çok kutsi gerekçelerle yönlendirebilen başka bir irade var. Asıl vasi onlar. Ordu devreden çıkınca kimi devreye sokmuş olabilirler?
Ordunun devre dışı bırakılma ve dönüştürülme süreci nasıl başladı? Ergenekon ve Balyoz davaları ile..O süreçte kimlerden istifade edildi? Teknik imkanlarla ve imtiyazla donatılan emniyet istihbarat ve yargının bazı mensupları devreye sokuldu. Yine muhtemelen o insanlar da büyük bir iş yaptıklarına inandırılarak, vatan için, demokrasi için, vesayetin sonlandırılması için vs gerekçeleri ile seferber edildi. Aynı askerler gibi belki içlerinden bazıları zaman içinde olup bitenin farkına varmışlardır. Hayal kırıklığı yaşamışlardır. Dönüş kolay değil. Aldandık demek de. Ama çoğunluğu bu sefer de orduyu vesayet aracı olarak kullananların kontrolüne girdi.
Tasfiye sürecinde kolay anlaşılsın diye güzel de bir isim bulundu: Paralel yapı. Bu yapının blok halde olduğunu düşünmüyorum. Paşalar gibi kimi saf, kimi hin, kimi mensup..Ama çoğu bir işe inandırılmış ve bir amaç için kullanılmış.
Bakalım bu tasfiyeden sonra ipin ucu kimin eline verilecek.
Ordunun dönüştürülmesinden daha zor bir iş gibi görünüyor. Teknik olarak kolay olsa da fitnesi yıllarca sürer. Tabii bir de mutabakat lazım..Mutabakat sağlanamazsa bu ekibin kalıntılarını (veya çekirdeğini) bu sefer de başka iş için kullanırlar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.