Hanımlar beyler

A -
A +
Biz ülke olarak terörle 33 sene mücadele ettik. 982'yi milat alarak söylüyorum. Adı bölücü terördü.
PKK'yı şunlar kurdu, devlet bu işin şurasındaydı ve şu amaçla böyle bir işe girişti gibi devletin örtülü yüzünden dolaşan teorilere hiç girmeden kamuoyuna deklare edilen gerekçelere bakarak söylüyorum:
Bir örgüt vardı, amacı memleketimizi bölmek ve parçalamaktı. Seferber olduk, kayıplar verdik, milyarlar harcadık ve gele gele bir yere geldik: Barışacağız dedik.
Burada iki soru var: 1) Savaşarak bu işin içinden çıkamayacağımıza mı karar verdik?
2) Savaşarak (Mücadele ederek) hedeflediğimiz yere ulaştığımız için mi, barışmaya karar verdik.
Tekrar iki soru: Eğer hedeflediğimiz yere ulaştığımız için barışmaya karar verdiysek bu hedef neydi?
Savaşarak varılacak yer kalmadığı için barışmaya karar verdiysek, tekrar savaşmaya karar verdiğimiz zaman 33 yıldan farklı olarak ne yapacağız? Bildik ezberlerin hiçbirimize faydası yok: Efendim aslında dış güçler bu işleri parmakladığı için, büyük devletler hep bu işin içinde olduğu için.. Yani ey büyükler elinizi ayağınızı çekin, biz bu işi aramızda hallederiz diyemeyeceğimize göre ne yapacaksak.. Ne yaptıysak onlara rağmen veya bir orta yol bularak veya bir ileri bir geri giderek yapacağız. Yaptık. Sonra müzakere dedik.
Müzakere sürecini millet sevdi. Fotoğraflar çektirdik, heyetler gitti, heyetler geldi.. Dolmabahçe'de poz verdik.. Sonra ne oldu da yine üslup olarak eskiye döndük? Bu aradaki kopukluğu dolduramıyorum. Ama şöyle bir inancım da var. Eninde sonunda bu iş çözülecek ve bu defter kapanacak. Ben ara nağme babından gerilimin açıklamasını yapamıyorum. Düşman dili kullanılmasının açıklamasını yapamıyorum. Düşmanların mecliste ne işi var.. Kamuoyunun bir kısmını söylemlerle öbür kısmına veya küçük bir kısmına düşman etmenin ne faydası var, umduğumuz şey ne..
Şu kadarını aklım alır: Biz bu yola çıkarken silah bırakma şartı koşmuştuk. Silahlar bırakılmadı ve bu iş bitti.
Bitti diyen yok.
Eski usul mücadeleye dönülmesini bekleyen ve isteyen de yok.
Biz onları kamuoyuna şikâyet ediyoruz, onlar da kendilerini kamuoyuna anlatarak savunuyor.
Onların anlattığına biz inanmıyoruz.. Bizim anlattıklarımıza da onların tabanı inanmıyor. Habire hakaret ediyoruz. Hakaret bir mücadele şekli midir?
....
Çalakalem bir özet oldu. Bu özet olmadan asıl soru sorulamazdı. Bazen mücadele ettiğinizi zannettiğiniz yere, yapıya hizmet edersiniz. Düşünün ki terörle mücadeleden önce Kürt demek yasaktı. Kürtçe konuşmak yasaktı. Müzik yasaktı. Yerel idareye özerklik lafı etmek ihanetti. Ayrılık, gayrılık, onlar ve biz demek yoktu. 30 yıllık mücadele sonunda Kürt realitesini, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olsalar da ayrı bir etnik kimliklerinin olduğunu, dillerinin olduğunu kabul ettik. Biz bütün bunları kabul etmek için mi mücadele ettik. Eğer öyleyse en baştan toplanıp size şu hakları verdik demekle bu iş biterdi, niye bu kadar dolaştık. Bu konuları bilen bir abiden dinlemek isterim. Bu çok pahalı bir prodüksiyon oldu. Ocaklar söndü, insanlar öldü, hâlâ "şunun için öldüler" açıklaması yok, neden öldüler?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.