Siz basiret bağlanmasının ne olduğunu biliyor musunuz?

A -
A +

Adam, “abi basiretim bağlandı” diyor. Siz basiret bağlanmasının ne olduğunu biliyor musunuz? 
Ben de bilmiyorum. 
Hepimizin tek tek basiret sahibi olması gerekir mi, onu da bilmiyorum. 
Yani bu basiret, ahdettim basiret sahibi olacağım diyerek kavuşulan bir meziyet değildir herhâlde. 
..... 
Bazen insan, beyninin pelteleştiği hissine kapılır. 
Zihni melekeleri yavaşlar, eğriler, doğrular, iyiler, kötüler, silüet hâlinde görünür, netlik kaybolur. 
Tepkiler yavaşlar. 
Birçok şey önemsiz ve anlamsız hâle gelir. 
Böylelerine uzmanlar kolay teşhis kor, kendince yollar da gösterir. 
Ama eğer bu bir hastalıksa, ister geçici olsun ister kalıcı, yaygınsa, kimse kendine yediremiyor ve kabullenemiyor olsa da sokaktaki her on kişiden beşinin, altısının, yedisinin derdi ise.. el ele omuz omuza verip ah vah etmek bize düşmez. 
Faydası da olmaz. Atın vitesi boşa, gittiği yere kadar kaydırın arabayı.


                      ÇALIŞARAK OKUMAK

Parası olan, iş güç sahibi insanların tavsiyesine daha çok itibar ediliyor. 
Yadırganacak bir şey yok, normal sayıyorum. 
İki paralı adamdan nakille başlıyorum. 
Rahmi Koç da, Cem Boyner de, okulla işi birlikte yürütenlerin iş hayatında daha başarılı olduğunu söylüyor. 
Üniversite öğrencisinin okurken iş hayatını tanıması çok önemli. Yani parasız biri olarak söylüyorum, ben de aynı kanaatteyim. 
Burada “çalışmak” kısmını açmak gerekiyor. 
Üniversite öğrencileri hangi hâllerde çalışıyor. 
İhtiyaç varsa çalışıyor. O da iş bulabilirse... Mecbur kaldığı için çalışan zaten kendine öyle böyle bir yol buluyor. Asıl dertliler öbürleri. 
Hâli vakti iyi aile çocukları ya el bebek gül bebek okutuluyor, ya da usulen şanlarına şereflerine uygun bir yerde göstermelik olarak istihdam ediliyor. 
Baba şirketine, dede şirketine takılıyor. 
Göstermelik istihdam da çocuğa katkı sağlamıyor, ona ufuk açmıyor, yeni tiplerle, farklı çevrelerle tanışıp kaynaşamıyor. 
Rahmi Koç, Amerika’da okurken zenci mahallesinde kapı kapı dolaşıp fırça satmış. 
“Orda öyle, zengin fakir herkes çalışıyordu” diyor. Ve bu yolla tecrübe kazandığını söylüyor. 
Üniversite öğrencisi işini kendi bulmalı. Zannedilenin aksine, öğrenim gördüğü, ilerde yapacağı işe uygun işlerde çalışmak yerine farklı farklı işler yapmalı. 
Mühendis olacaksa dondurmacıda, çalışabilir. 
Hukukçu olacaksa bir mağazada tezgâhtarlık, kurye şirketinde dağıtıcılık, pazarda seyyar satıcılık yapmalı. 
Bir işten kovulmalı. 
Bir işten kafası bozulup ayrılmalı. 
Okul hayatından daha çok şey öğrenir. 
..... 
Küçük esnafın, küçük işletmelerin eleman istihdam etmesi kolay değil. Bayağı bir eziyet. Sistem işe aldığın adamın ne iş yaptığına, ne zaman gelip gittiğine, ne kadar çalışacağına bakmıyor. 
Bunu sigortalı yapacaksın, diyor. 
Bunun için vergi ödeyeceksin diyor. 
Bunu çıkarırsan tazminat ödeyeceksin diyor. 
İşi verecek olan da, “bugün var yarın yok” tiplerle iş yapmak istemiyor. 
Oysa sırf üniversite öğrencileri için özel bir düzenleme yapılabilir. 
Onlar bu mevzuattan muaf tutulabilir. Çok pratik sigorta sistemleri geliştirilebilir. Mesela, öğrenci o gün yahut hafta sonunda aldığı harçlığın belli bir yüzdesini GSM şebekeleri üzerinden vatandaşlık numarası ile birlikte sosyal güvenlik sisteminde oluşturulacak özel fona aktarabilir. 
Yani evraksız, dolambaçlı prosedürlerden uzak, pratik ve günübirlik sigorta primi ödemenin yolları da bulunabilir. 
Aynı yol yevmiye usulü çalışan insanlara da uygulanabilir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.