Urfa'da Oxford vardı da biz mi okumadık

A -
A +
Detaylı rakamlara boğulmadan çok yuvarlak hesapla bakınca şöyle oluyor:
Türkiye'nin nüfusu 75 milyon.
Çalışan sayısı 27 milyon.
Bu sayının 12 milyonu işçi ve özel sektörde çalışıyor.
12 milyonun 5 milyonu asgari ücretli.. Alt başlığı biraz karışık.
5 milyon kişi tarımda çalışıyor.
3,4 milyon kamu çalışanı var.
2,5 milyonu memur.
Kalanı sözleşmeli, asker, öğretim üyesi KİT çalışanı, kamu bankası çalışanı vs.
...
Nüfustan çalışan sayısını düşünce 48 milyon kalıyor.
(27 milyonun hepsini gerçekten çalışıyor saysanız bile 48 milyonu besleyecek. Nerede ise bir kişiye iki yatan düşüyor.
27 milyonun önemli bir kısmının çalışıyormuş gibi yaptığını düşünürseniz bir çalışana üç yatan düşer. İkisi yatan biri de çalışıyormuş gibi yapan.)
Çalışan sayısından işçiyi, memuru, köydeki adamı, çıkınca 6,5 milyon insan kalıyor.
Bunların içinden basit usulle vergilendirilen mükellef sayısını düşünce geriye 5,5 milyon insan kalıyor.
Hepimiz bu vatanın evladıyız.
Hepimiz vatanımızı çok seviyoruz.
Hepimiz çalışmak için can atıyoruz.
Hepsi güzel de rakamlara bakınca işleri çekip çeviren para kazanan 5-6 milyon insan var.
Ya da kahvehane ağzıyla konuşarak şöyle mi desek: Abi memleketin kaymağını 5-6 milyon insan yiyor.
Çok çalışmak deyince aklıma hep şöyle bir örnek gelir: Tata otomobil fabrikasının işçileri mi daha çok çalışıyor Mercedes fabrikasının çalışanları mı?
Niye çok çalışanların yaptığı otomobil Tata veya Lada oluyor da az çalışanların yaptığı otomobil Mercedes oluyor. O zaman çok çalışmak başka bir şey.
Tata'da çalışanlar İbrahim Tatlıses gibi, burada Mercedes fabrikası vardı da biz mi çalışmadık deseler siz onlara ne diyeceksiniz?
...
Bir şey daha var.
Çalışan sayısı seçmen sayısının yarısı kadar.
Çoğunluk çalışmayanlarda.
Salt çoğunluktan geçtim nitelikli çoğunluk çalışmayanlarda. Meclis hesabıyla 367.
Bu şu demek oluyor: Çalışmayanlar çalışanların ne yapacağına karar verecek.
Biraz garip ama öyle.
Çalışmayanların iradesi ile ne yapacaksak yapacağız.
 
TIN TIN
Peter Prensibi kitabını duymuşsunuzdur. Orada, "Yeteneksizlik düzeyi"nden bahseder. Adam parlak bir öğretmendir. Bu başarısını müdürlükle ödüllendirirler. İdarecilikte aynı başarıyı gösteremez. Eski başarısının hürmetine tenzil edilemez.. Yeni başarısızlığından ötürü terfi ettirilemez. İşte bu adam yeteneksizlik düzeyine ulaşmış kabul edilir. Adam başarılı bir polis şefidir. Siyasette de eski mesleğini devam ettirmeye kalkınca hem faydasının bin katı zarar verir hem de kaybolur gider. Anlattıkları eğlencelik olur.
.....
Başkasının kesesinden milletvekili, bakan olup kendini bu vatana adayanlar günübirlik sempatiyi yüce şahsına gösterilmiş zannedip kahramanlığa soyununca dünyanın yuvarlak mı köşeli mi olduğunu anlıyorlar ama iş işten geçmiş oluyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.