Mecburen mecburiyetten...

A -
A +
Salih Memecan, "Ben hep Türkiye'de yaşasam bu işi yapamam" demişti.
Gerekçesini şöyle izah etmişti: Hep burada yaşayanlar bir müddet sonra anormallikleri, yanlışları kanıksıyor. İşin doğrusunun gördüğü gibi olduğunu zannediyor.
Oysa dışarıda bir müddet kalıp gelenler, bu yanlışa düşmüyor. Mesela ben Amerika'da altı ay kalıp geldikten sonra emniyet şeridinden giden birini görünce şaşırıyorum.. Çok önemli bir yanlış zannediyorum.. Sonra Türkiye'de olduğumu hatırlayınca şaşkınlığım geçiyor.
...
90'lı yıllarda, çocukları burada ilkokula giderken öğretmenleri çağırmış. 
"Bu çocuklar çok hareketli, sıkıntı oluyor.. Bu işe bir çözüm bulun" demiş.
Amerika'ya taşındıktan sonra oradaki öğretmenleri de çağırmış:
"Çocuklarınız çok özel.. farklılar. Hareketli olmaları güzel bir özellik.. Bu özelliklerini nasıl değerlendirebiliriz, neler yapabiliriz, bunları konuşmak için sizi rahatsız ettim" demiş.
....
Herkesi aynı hizaya sokma saplantımızın arkasında ne var, kafa yorup bize açıklayan çıkmadı.
Nezaketin her hâl ve şart altında geçerli olmasının yolu ne?
Mesela bir zamanlar yaygın olan belediyelerin iftar çadırında nezaket olmazdı. Kimse beklemezdi de. Ama lokantaya giden bekler. Lüks lokantaya giden daha çok bekler. Nezaketin bir bedeli mi var. Refah seviyesiyle mi ilgili, ön şartı şehirli olmak mı, teknik bir konu mu, eğitim mi? Tekniği şu;
İftar çadırında 1000 kişi sıraya girmiş.. farklı muamele imkânı yok.. ne arzu edersiniz deme imkânı yok.. Yahut ondan biraz az, berikinden biraz çok demek mümkün değil..
Salatam sirkeli ya da limonlu olsun da diyemezsiniz. 
Tabağınıza ne koymuşlarsa onu yiyeceksiniz.
Saatler öncesinden sıraya gireceksiniz.
İtilip kakılacaksınız.
Oysa normal bir lokantada farklı muamele görürsünüz.
Bir üst sınıfta daha farklı muamele görürsünüz.
Bir üst sınıfta daha da farklı muamele görürsünüz.
Yemek satın almakla sağlık hizmeti satın almak arasında ne fark var.
O çadırdaki yemeğin bedelini az ya da çok ya belediye ödüyor ya da birilerine ödetiyor.
İyi hizmet aldığınız yerlerdeki yemeğin bedelini de siz ödüyorsunuz.
Birinde zaruret var, öncelik karın doyurmak.. İkincisi biraz keyfe keder.
Eğitim hizmetini satın almak da böyle.
Biri bedelini ödeyecek.
Adının devlet olması o hizmetin karşılıksız verildiği anlamına geliyor.
Ama iftar çadırı gibi oluyor.
Adı özel olunca hizmetin standardı bir anda niye yükselmiyor.
Birinci sebep yine maliyet.
İkinci sebep, müfredatıyla, konulan saçma sapan kurallarla özeller de özelliğini gösteremiyor. Herkesi aynı hizaya sokma hastalığı orada da var.
Derler ki, bizde trafik polisi niye vatandaşa nazik davranmaz.
Konu kenarından köşesinden yine aynıdır.
Genelgeler yayınlanır. Nasıl davranılacağı, nasıl hitap edileceği anlatılır, özeti "nazik olun"dur.
Oysa nezaket telkin edilmez, talep edilir.
Önce talep edecek hâlde olmak lazım. Bu da bir maliyet.
Bu nezakete mazhar olan sınırlı sayıda insan ya üst düzey kamu görevlisidir bizim kesemizden talep ediyorlardır.. kamu görevlisi değilse talep edecek hâldeki vatandaşlarımızdır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.