Papatya kararnamesi

A -
A +
Ulaş Bıçakçı'nın bir papatya hikâyesi var:
"Çalışan annenin, başka kimsesi olmadığı için işe gittiğinde küçük çocukları evde yalnız kalıyorlarmış. Anne, bakıcı tutamadığı için çocuklarını, kendisi yokken hiçbir yanlışlık yapmayacak şekilde eğitmeye karar vermiş. Evde olabilecek her şeyi tasarlamış ve çocuklara tek tek tembih etmiş. Muslukları sakın açık bırakmayın, emin olmadıkça kapıyı açmayın, etrafı dağıtmayın, gürültü yapmayın falan. Ancak çocuklar her seferinde yanlış bir şeyler yaparlarmış. Anne inatla o yanlışı da listesine ekler mutlaka başaracağına inanarak tembihlerini yenilermiş. Bir kez, eve geldiğinde her tarafı kontrol etmiş ve her şeyin yerli yerinde olduğunu görerek sevinmiş. Salona dönüp çocuklarına, “Aferin yavrularım” diyecekken vazodaki papatyaların başlarının olmadığını görmüş. Şaşkınlıkla ne olduğunu anlamaya çalışırken çocukların bakışlarından durumu anlamış: “Hay Allah, ‘Papatyaların başlarını yemeyin’ demeyi unutmuşum. Bir türlü olmuyor işte.”
Hayatı simüle edip her hâli kapsayacak kural koymak mümkün mü?
 
EVET-HAYIR DÜĞMESİ
Bizim parlamento elektronik oylamaya geçmeye karar verdiği zaman bir komisyon kurdu.
Komisyonun başkanı BOTAŞ'ın eski genel müdürlerinden Hayrettin Uzun'du.
Komisyonun görevi bu işin (elektronik oylamanın) başka ülkelerde nasıl yapıldığını incelemekti.
Rahmetli Hayrettin Uzun ziyaret ettikleri parlamentoları anlatırken Almanya'daki sisteme şaşırdıklarını söylemişti.
Federal meclisi ziyaretlerinde sormuşlar:
-Sizde oylama nasıl yapılıyor?
Muhatapları, milletvekili masalarındaki iki düğmeyi göstererek;
-Eğer milletvekili evet diyecekse bu mavi düğmeye, hayır diyecekse yanındaki kırmızı düğmeye basıyor, demiş.
Bizim heyetten biri sormuş:
-Peki yanında oturan, gelmeyenin yerine mavi ya da kırmızı düğmeye basarsa ne olacak?
Alman şaşırmış:
- Yanındaki başkasının yerine neden düğmeye bassın?
Almanın böyle bir ihtimali aklı almamış.
 
İKİ YÜZLÜ NESİL
Prof. Ali Yaşar Sarıbay 800 ilkokul 5. sınıf öğrencisine “Çocuk ve demokrasi” ilişkisini sorgulayan araştırma kapsamında çeşitli sorular sormuştu.
Cevaplardan çıkan sonuç netti:
“Birtakım dogmalar çocuklara sorgusuz sualsiz ezberlettiriliyor, öğrencilerin bunlara inanarak yaşaması garanti edilmeye çalışılıyor. Kişiliğin geliştirilmesi yolunda hiçbir faaliyet yok.”
*Çocuklar ailenin doğruları ile öğretmenlerin doğrusu arasında bocalıyor.
*800 öğrenciden 350’si ‘ailemin söylediğini yaparım’ diyor.100’ü, ‘aileme evet der, öğretmenimin söylediğini yaparım’ diyor.
*Çocuklar mahallesinin muhtarını, şehrin belediye başkanını, milletvekilini tanımıyor.
*Her yıl tekrar tekrar ezberletilen bazı bilgileri hatırlayamıyorlar.
Bu sorunun önemi şurada: Zorla dayatılan ve ezberletilen bilgiler bir işe yaramıyor.
Prof. Kalaycıoğlu diyor ki: “Siyasi bilim açısından eğitim sistemlerini çok genel olarak ikiye ayırmak mümkün.
-Doktrin ağırlıklı eğitim sistemleri
-Demokrasinin iyi vatandaşını iyi yetiştirmeye çalışan eğitim sistemleri
Birinci sistem genellikle totaliter rejimle yönetilen ülkelerde görülür. Birtakım dogmalar sorgusuz sualsiz ezberletilir.
İkincisinde araştırmacı, tartışmacı kafalar yetiştirilir. Bizim sistem birinciye daha yatkın, problem bu.
Çocuklukta ne derece demokrat bir eğitim verirsek, ileride demokrat bir yetişkine sahip oluruz düşüncesiyle yola çıkmıştık, karamsar bir tablo ile karşılaştık.”
Aradan çok zaman geçti, hoca, gidişata bir kere daha baksa, bir yol almış mıyız, oranlar değişmiş mi?
Ailemin söylediğini yaparım diyenlerle, aileme evet der ama öğretmenimin dediğini yaparım diyenlerin oranı ne olmuş.
Veya aileme evet derim (idare ederim) diyenlerin kararında bir değişiklik olmuş mu? O çocuklar şimdi üniversite mezunu.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.