Hollanda dediğin ne, avuç içi kadar ülke

A -
A +
Bu satırların muhatabı kim olabilir: 
"Türkiye, yıllarca Avrupa'dan borç alıp boyun bükme durumundan borç verme noktasına geldi. Avrupa artık Türkiye Cumhuriyeti'nde istediği gibi at oynatamıyor. Bu durum onların uykusunu kaçırıyor. Bu durum onları Türklere karşı akıl almaz, diplomasi kaidelerine uymaz davranışlara itiyor."
Bir tarihçinin Hollanda krizine bulduğu cevap.
...
Aklınıza yatmadıysa bir anayasa profesörünün "Almanya ile yaşanan gerilimin asıl sebebi" başlığı altında yazdıkları var:
"Almanya Türkiye'yi bölgede rakip olarak görüyor. 3. havalimanı yapılınca çıldırdılar."
Bu da sizin için yeterli değilse, daha güzeli var:
"Biz Rus uçağı düşürdük seslerini çıkaramadılar. Hollanda dediğin ne, avuç içi kadar ülke.. Otursunlar oturdukları yerde..."
Bu satırlardan sonra başka biri sormuş:
"Abi Rus uçağını FETÖ'cü pilotlar düşürmemiş miydi?"
Bütün bu gerekçelerin, izah şeklinin, muhatabı olan sempatik, heyecanlı, sevimli bir kitle var. Böyle bir kitle varken, her hâl ve şart altında mutlu olmayı biliyorken Hollanda krizinin eğrisinin, doğrusunun, aslının ne olduğunun, ne getirip ne götüreceğinin ne önemi var?
Biz zor mutlu olduğumuz için, "Bunun bedelini ödeyecekler" denildiği zaman yaptırımlarımızın neler olabileceğine oturup bakıyoruz.
Aldıklarımıza, sattıklarımıza, alınan satılan malların ne olduğuna, almazsak ne olacağına, satmazsak ne olacağına. Hiçbiri kafaya takacak konu değilmiş oysa. Mutlu olmaya bakmak lazımmış.
Nitekim Rus uçağı düşürüldüğü zaman da aynı insanlar çok mutlu olmuştu. Bir şehrimize ateş yakıp başında halay çekmişlerdi.
Ne keyifli işmiş, insanın bir uçak daha düşüresi geliyor diyenler de olmuştu.
Eski diplomatların da Allahüalem çoğu şaşkındır. Bu yeni usulü yadırgıyorlardır. Meydanlar üzerinden diplomasinin insanları mest etmesine akıl erdiremiyorlardır.
Bir televizyon dizisinde, İngiliz elçisine tokat atılınca, "Yüreğimin yağları eridi" diyenleri duysalar elektroşok tedavisi görmüş gibi olurlar.
.....
Alman Dil Kurumu geçen sene yılın kelimesi, olarak "postfaktisch-post-truth"u seçmişti. 
Gerekçeleri de şöyleydi: Gerçeklerden ziyade hissedilen gerçeklerin ön planda olduğu bir dönemdeyiz.
Kamuoyunun objektif olgularla değil duygular ve öfke ile manipüle edilmeye çalışılmasını örnek vermişlerdi.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.